11 Nisan 2012 Çarşamba

DR. GALİP UZUNCA: ÇOCUKLUĞUMUN ÇEKİRGE’Sİ ÇOK FARKLIYDI


                                                           Ne oldu o gürleyen derde deva sulara
                                                           Çiçeklere bezenmiş kuş otağı pınara…
Röportaj: Fevzi ŞEN
Bursa Kent Tarihi Araştırmacısı
1922 yılında Bursa / Çekirge’de doğan, ilk ve ortaöğretimini şehrimizde okuyan Dr. Galip Uzunca, 58 yıllık doktorluk hizmetini Bursa’da sürdürdü. Bursa Merkez Verem Savaş Dispanseri Başhekimi iken 1985’de isteği ile memuriyetten emekli oldu.
Şair olarak da tanınan Uzunca’nın bazı güfteleri bestelenmiş olup,  basılı 10 kitabı mevcuttur.  
Severek yaşadığı semti ile ilgili öğrenmek istediğimiz soruları Dr. Galip Bey’e sorduk,  Çekirge’nin pek bilinmeyen özelliklerini, güzelliklerini öğrendik.

-Tarihi Çekirge’den bahsedelim. Ne zaman kurulmuş, gelişimi nasıl olmuş?
Çekirge’nin kuruluşu için kısaca Bursa’nın kuruluşunu hatırlamak gerek, zira ikisi birlikte kurulmuştur. Bursa M.Ö. 3OO yılında Bithynia Kralı Zipoetes tarafından kurulmuş, M.Ö. 230-182 yılları arasında da, Birinci Prusias Kallinikos tarafından kent statüsüne yükseltilmiştir. Bu krala izafeten şehrin adına “Prusia” denmiştir.
Bursa şehir merkezinin beş kilometre batısında, 15- 20 haneli küçük bir yerleşim yeri olarak, kaplıcaları ile meşhur Çekirge bu dönemde kurulmuştur. Adına da,  sağlık tanrıçası Apollo anlamında “Pythia” denmiştir. Zaman zaman krallar ve seçkin kişiler kaplıcaları nedeniyle buraya gelip birkaç ay kalırlarmış. Döndüklerinde de, mahallede daha ziyade uşaklar ve bekçiler ikamet ederlermiş.  
Prusia ile Pythia M.Ö. 74  yılında Romalıların hakimiyetine geçince, adı Prusia ad Olimpos (Uludağ Bursa’sı) olmuş.  M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu, doğu ve batı diye ikiye ayrılınca Prusia, Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans) idaresine girmiş. Bu arada Bizans İmparatoru Jüstinianüs Prusia’da hayli saraylar ve kaplıcalar yaptırmış. Eski Kaplıca o zamandan meşhurmuş.
Şehir 1326’da Türklerin eline geçince,  Çekirge’deki gelişme Sultan I. Murat Döneminde olmuştur. Sultan, annesi Nilüfer Hatun’un önerisiyle, Çekirge’de on altı odalı medresesi olan cami,  imaret, hamam ve mektepten  oluşan bir külliye meydan getirmiş.  Keza I. Murat Döneminde dört camili dört mahalle oluşmuştur. Bu mahalleler şunlardır:
Hüdavendigâr Camii etrafında, Hüdavendigar Mahallesi,
Lâmi  Çelebi Mescidi etrafında, Çarşı Mahallesi,
Hüsnügüzel Oteli civarında,- günümüzde mevcut olmayan Hançerli Mescidi civarında- Hançerli Mahallesi,
Ve Yenikaplıca civarında, Yusuf Ağa’nın yaptırdığı mescidin etrafında Kaplıca Mahallesi
I. Murat  1389’da Kosova Meydan Savaşı’nda  Sırplı Miloş Kapiloviç tarafından şehit edilince, büyük oğlu Yakup Çelebi, savaş meydanında, devletin bekası adına, harp meclisince boğdurularak öldürmüş. Diğer oğlu Yıldırım Bayezid’ın padişah ilan edilmesi sonrasında da, I. Murat ve Yakup Çelebi’nin naaşları, birlikte Bursa’ya I. Murat Türbesi’ne getirilerek, defnedilmişler.( I. Murat’ın iç organları Kosova’da, şehit düştüğü yere, Meşhed-i Hüdavendiğar’a   defnedilmiş. Hâlen orada I. Murat Türbesi benzeri bir türbe vardır.)
Dört mahalleli büyük bir köy olan Çekirge, Cumhuriyet’in ilânıyla şehir merkezine dahil edilmiş ve Bursa’nın bir semti olmuştur.

-Çekirge ismi nereden geliyor?
Rivayete göre, Sultan I. Murat Bursa ve çevresinde ünlenen bir müneccimi,  sarayına davet eder, kaybolan değerli bir yüzüğünü bulunmasını emreder. Müneccim, kırk gün müddet ister, fakat bu zaman içinde, bulamama endişesiyle çok korkar. Kırkıncı gün saray uşağı, karnı şişince, gizlice yüzüğü sultana verir. Müneccim bu imtihandan başarıyla çıkar,   baş müneccimliğe terfi eder. Bir gün sultan onu huzuruna çağırıp, son bir defa dener:  ‘Avucumda ne var’ der.  O can korkusuyla:
“Bir hoplarsın çekirge, iki hoplarsın çekirge, üçüncüde yakalanırsın çekirge” diye sayıklarken,  sultan avucunu açar, serbest kalan çekirge de zıplayarak kaçar. Müneccimbaşı bu sınavdan da başarıyla çıkar. Bu olaydan sonra semtin adı “Çekirge”,  müneccimbaşı da  “Çekirgesultan” adıyla anılır. Kabrinin Çekirge’de, I. Murat Türbesi girişinde bulunduğu söylenir.

-1930’lu-40’lı yılların, çocukluğunuzun Çekirge Semti’ni anlatır mısınız? O dönemlerden hafızanda neler kaldı.?
Güzel yurdumuzun hemen her yerinde olduğu gibi Çekirge de, son 50 yıl içerisinde bir hayli gelişmiştir. Bu olumlu değişikliği doğudan batıya doğru özetlemeye çalışayım:
Çelikpalas ve Atatürk Müzesi karşısındaki Hakimevi yoktu. Sadece Çelikpalas karşısındaki o tek ev vardı. Kükürtlü Kaplıcası’nın güney cephesinde, caddenin karşısında, biraz tepede(İntam’ların arkasında) üç ev vardı. Bugünkü Orman Müzesi olan bina, -zamanın Orman Okulu’na- kadar, her yer bağlık bahçelikti. Keza Orman Okulu-Çekirge Meydanı arası tamamen boştu. Süleyman Çelebi Türbesi dahi yoktu, oraları “Yoğutçubaba Mezarlığı” idi. Yolun kuzey cephesinde, Orman Okulu karşısında sadece iki ev ve biraz batıya doğru da “Çukurköşk” adı ile bilinen bina vardı. Kükürtlü Caddesi diye bir cadde, ve de Kükürtlü Mahallesi diye bir mahalle yoktu. Acemler Caddesi’nde ise bugünkü Havuzlupark karşısında sadece Pembeköşk, biraz aşağıda da, birinde Humeyni’nin sürgün kaldığı, üç ev vardı. Caddenin doğu cephesinde ise Havuzlupark yoktu, biraz altında iki, daha da aşağıda bir olmak üzere, üç ev vardı.
Bugünkü Bölge Trafik Müdürlüğü’nün olduğu yer ve havalisi tamamen ağaçlık ve yeşillik idi, Çekirgelilerin mesire yerlerinden birsiydi. O zamanlar otomobiller yaygın değildi, hazırlanan yiyecek ve içecekler merkeplerle taşınırdı. Keza bugünkü Çekirge Sosyal Sigortalar Hastanesi, Mutluevler ve Mutluevler Mahallesi’nden eser yoktu. Her yer bağ-bahçelikti, sadece Dikkaldırım yolu vardı.

Dönelim eski Çekirge merkezine: Meydan denilen bugünkü yerlerde, apartmanlar değil, sağlı sollu eski evler vardı. Eski Kaplıca’nın önündeki Meydan bu günkünden çok daha genişti. Ve adı “Hanbahçe” olup, biz çocukların oyun alanıydı. Meydandaki beşyol ağzında bir köprü vardı, Bursa’dan gelen araçlar bu köprüden geçerek ilerler, Acemlerden gelenler ise köprü altından geçerlerdi.
Kervansaray Termal Oteli, Eski Kaplıca Hamamı idi. Anatolia Oteli, daha evvel Haydarpaşa’nın evi iken sonradan Haydarpaşa Oteli’ne dönüştürülen eski bir bina idi. Biraz üzerindeki boş arazi ise Sait Paşa’nın eski evi iken Saidiye Oteli haline çevrilmiş ve daha sonra da eski Bursa Milletvekili Muhittin Baha Pars tarafından restore ettirerek, Park Oteli’ne dönüştürmüştür. Maalesef şimdi bir mezbeleliktir. Onun da üstünde, yani batısında 1905’te ilk mezunlarını veren Çekirge İlkokulu var idi, sonradan İmam-Hatip Lisesi oldu. Şimdi ise yeri Hüdavendigar camii karşısında, çay bahçesi  olmuş, o tarihi okulun yerinde yeller esmektedir. Camiin güneyindeki cadde ve caddenin alt kısmındaki evlerin hiçbiri yoktu. Ulaşım,  cami ile türbe arasındaki bugünkü muattal caddeden sağlanırdı.  
Çekirge’nin batısındaki bugünkü Hüdavendiğar Muhtarlığı’nda bağlı olan oldukça modern Misi Mahallesi yoktu. Orası eski Çekirge’nin iki kilometre kadar uzağında, küçük bir Misi köyü idi. Ayrıca kuzey batısında Odunluk köyü vardı, orası da, genişleyen beton binalar içinde kayboldu. Keza eski küçük Çekirge batısındaki, balık tuttuğumuz Çakal Deresi ve daha da batıdaki Misi Deresi’nin ne suları kalmış, ne de yataklarından bir iz.  Her yer beton binalarla dolmuş. Çakal Deresi’ne şiir yazdım. İşte o şiirim:


ÇAKAL DERESİ
Bugün pak sularını tekrar görmeye geldim
Islak çiçeklerini zevkle dermeye geldim
Sularında mazimi hayal etmeye geldim
Ne suyun ne çiçeğin kalmış Çakal Deresi?

Ne oldu o gürleyen derde deva sulara
Çiçeklere bezenmiş kuş otağı pınara
Gülüp oynaştığımız kokulu çayırlara
Bir hayal miydi bütün bunlar Çakal Deresi?

Ne ötüşen kuşların kalmış ne de pınarın
Solmuş etrafındaki o yeşil çayırların
Beton dolmuş yerine çiçekli bayırların
Nerde senin o yeşil yurdun Çakal Deresi?

Kıyılarında hep bin bir zevkle koşardık
Çiçekli yamaçları pervasızca aşardık
O çocukluğumuzda biz nasıl da coşardık
Nerede o çiçekler o sular Çakal Deresi?

Ne pınarın kalmış ne de çağlayan suların
Ne köprülerine baş kaldıran yosunların
Kurbanı olmuşsun sen o beton yığınların
Sana nasıl kıydılar böyle Çakal Deresi?

-Bursa, tarih boyunca kaplıcaları ile ünlü bir şehrimizdi. Yakın zamana kadar da,  gerek  yurt içinden,   gerekse  yurt dışından şifa aramak, dinlenmek,  hoşça vakit geçirmek…için kaplıcaları nedeniyle Bursa’ya  gelen insanlar olurdu. Bursa kaplıcaları da, ekseriyetle Çekirge’de bulunurdu. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Varsa bu konudaki hatıralarınızı anlatır mısınız?
Çekirge bir termal bölgesi olup banyo, kaplıca ve halk hamamlarının toplamı  30’ dan fazladır Ayrıca bazı evlerde de sıcak su bulunmakta idi. Çelikpalas Oteli haricinde bu günkü büyük otellerin hiç biri olmadığından, banyo ihtiyacı olanlar Çekirge otellerine, ve de pansiyon olarak kiraya verilen evlere giderlerdi. Bunlar arasında Servinaz Oteli’ni uzun yıllar dayım işletmişti. Ben de otelin katibi idim, adım Katipefendi’ydi. Çelikpalas dışındaki otellerde kalorifer olmadığından yalnızca yaz aylarında faaliyet gösterirlerdi. Ben de okul tatilinde rahatlıkla çalışırdım.

-Çekirge Kaplıcaları ve ılıcası bulunan oteller hangileriydi?
Birçok evde sıcak sular bulunurmuş, zamanla bu evler Paşaların konakları haline dönüşmüş, bilahare de oteller olmuş.
Çekirge Kaplıcalarını ve ılıcası bulunan otelleri doğudan batıya şöyle sıralayabiliriz:
Küplüce Halk Hamamı (Uludağ Yolu üzerindedir), Boyugüzel Oteli (Yıldız oteli üstü),  Yeşilyayla Oteli (Yıldız Oteli üstü), Mahmudiye Oteli (Günümüzde Yıldız Oteli), Nilüfer Oteli (Günümüzde yıkılmış durumundadır. Servinaz Oteli’nin karşısında), Servinaz Oteli (Uludağ Yolu’nda sağda), Keçeli Hamamı (Askeri Hastanenin Karşısında), Hüsnügüzel Oteli (Çekirge Hamamı karşısında), Çekirge Hamamı, Sevim Oteli( Günümüzde yıkılmış durumda- Askeri Hastane karşısında Keçeli Oteli bitişiğinde), Çekirgepalas Oteli (Günümüzde yıkılmış durumda),Yeşil Bursa Oteli (Günümüzde Huzur Oteli), Şifa Oteli (Huzur Oteli bitişiğinde) Adapalas Oteli, Akman Oteli (Günümüzde Mutlu Oteli), İkbal Oteli (Günümüzde yıkılmış durumda, Adapalas Karşısında), Demirci Oteli (İkbal’in bitişiğinde), İmren Oteli (Günümüzde Çekirge Oteli), İstanbul Oteli (Günümüzde Gold Oteli), Altınsu Oteli (Günümüzde Dörtçelik Kız Öğrenci Yurdu), Hakkıpaşa Oteli (Günümüzde yıkılmış durumda I. Murad Türbesi’nin bitişiğinde), Saidiye Oteli (Park Oteli oldu, sonra da yıkıldı.), Haydarpaşa Oteli( Günümüzde Anadolia Oteli),  Eskikaplıca Hamamı, Horhor Halk Hamamı (Eski Kaplıca Karşısında),Huzur Oteli (Hüdavendiğar Camiinin doğu yakasında, günümüzde Vakıf Erkek Öğrenci Yurdu), Cıkcık Halk Hamamı (Hüdavendiğar Camiinin doğu yakasında), Çelikpalas Oteli, Kükürtlü Kaplıcası, Yenikaplıca ve Kaynarca.

Anılarıma gelince: O zamanlar fizik tedavi pek revaçta değildi. Topallayarak bastonla ya da ağrılarıyla kaplıcaya gelenlerin çoğu 15 gün sonra sağlam olarak evlerine dönerlerdi.  Türkiye’nin hemen her yerinden gelenler olduğundan çok tanıdığımız olurdu.
Örneğin Nazım Hikmet ile tanıştım.1942 yılında liseyi bitirdiğim temmuz ayı idi, faytondan 40 yaşlarında bir hanımla, 17-18 yaşlarında bir kız, 10-12 yaşlarında bir oğlan (ki o meşhur Mehmet imiş) ve bir de 2-3 yaşlarında kız indi. Hanımın ilk sözü “Şadiye Hanım nerede?” oldu.
Şadiye Hanım dayımın kayınvalidesi, sonradan ben hekim olunca dayımın küçük baldızı ile evlenerek benim de kayın validem oldu. Şadiye Hanım geldi sarmaş dolaş oldular. Meğer gelen Nazım Hikmet’in eşi Piraye Hanım imiş. Ve de Şadiye Hanım’ın akrabası imiş.
Arkadan gelen iki sivil polis beni bir köşeye çekerek:
“Şimdi Nazım gelecek sakın siyasetle ilgili konuşma ve birlikte resim çektirme” diye tembihlediler. Üç beş dakika sonra oldukça yakışıklı, kıvırcık saçlı mavi gözlü biriyle bir jandarma otomobilden inerek otele girdiler. Böylece Nazım Hikmet ile tanışmış oldum.
Piraye Abla ve çocukları 15 gün kaldılar. Bu 15 günde Nazım Hikmet her gün bir başka jandarma ile saat 9’da gelip 17’de giderdi. O iki sivil polis de bizleri izlerdi. Nazın Hikmet ile polislerin duyabileceği siyasi içerikli olmayan hayli münakaşalara girdim. Lakin, çoğunda ben kaybettim. Bir yıl sonra Piraye Abla çocukları ile yine geldi, daha evvel dayım tembihlediğinden, onları bugünkü Yıldız Oteli olan Mahmudiye Oteli’ne yerleştirdim.
İkinci anıma gelince, okul arkadaşım Müzeyyen Senar ile ilgili. 1932 yılı yaz aylarında ilkokuldayken Müzeyyen’in bir keçisi, benim de bir ineğim vardı. Bir de iki öküzü olan Halil Pehlivan Amcamız vardı. Yaz aylarında üçümüz, her akşamüstü Çekirge’nin güney yamaçlarında hayvanlarımızı otlatırdık. O zaman bu günkü binalar yoktu, oraları yemyeşil çayırlıktı.
Pehlivan Amca askerlik anılarından bahsederdi. Müzeyyen de yanık ve güzel sesiyle bol bol şarkı söylerdi. O günkü okul müdürümüz Ertuğrul Bey zamanında okulda her ay bir müsamere olurdu. Ve her müsamere sonunda Müzeyyen şarkı söylerdi. İlkokuldan sonra bir yıl kadar Belediye Bahçesi’nde (Orhangazi Camii’nin batısında idi.) sahnede şarkı söylerdi sonra kayboldu. Duyduk ki, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde kurslara başlamış.Anılar kısmındaki sözlerimi “Gönülden nağmeler” adlı kitabımdaki şiirimin son iki dörtlüğü ile noktalayayım…

Şifalar dilerim küçük okul arkadaşım
Rahatsızlığın üzdü beni çoban yoldaşım.
Belki de bir gün yine görüşmek kısmet olur
O eski hatıralar zevk ve şevkle yad olur.
Bu sözleri yazarken mazi-i şada daldım
Çocukluk demlerimi yaşlı gözlerle andım
Böyleymiş hayatın kuralı bu devranda
Hiç de vefası yokmuş yılların o seyranda.

-Bursa, sürgün şehirlerinden birisi olarak da tanınmaktadır. Birçok ünlü şahsiyet sürgün hayatlarının bir bölümünü Bursa’da geçirdi. Onlar, genellikle Çelikpalas Oteli ve Çekirge’deki kaplıca otellerinde ikamet ettikleri için soruyorum. Bursa’da sürgün hayatı yaşayan ünlülerden tanıdıklarınız ya da varlığından haberdar olduklarınız mutlaka vardır.  Onlar hakkında bilgi verir misiniz?
Bursa’nın Çekirge Semti’nde birçok ünlüler sürgün olarak bulunmuşlardır. Bunları hatırladığım kadarıyla sıralayayım:
Cezayirli Emir Abdülkadir: Çekirge’ye sürgün olarak 100 kişilik mahiyetiyle geldiğinden arazi alıp tarımla uğraştığı, Avrupa’dan tarım aletleri getirdiği söylenir.
Sadrazam Ahmet Vefik Paşa: II. Abdülhamit döneminde Vali olarak Çekirgeye sürgün gönderilmiştir.
Sait Paşa: 9 kez sadrazamlık yaptığı halde II. Abdülhamit’in sürgünlerindendir.
Fehim Paşa: II. Abdülhamit’in yeğeni olup Çekirge’de sürgün imiş.1908 Meşrutiyet ilanında kaçarken Yenişehir’de vurulmuştur.
Kemalettin Paşa: II. Abdülhamid’in damadı ve de Gazi Osman Paşa’nın oğludur.
Şeyh Sunusü: 1969-1979 yıllarındaki Libya’daki krallık döneminden evvel ve Kurtuluş Savaşı yıllarında bir müddet Çekirge’de sürgün kalmış.
Humeyni:1963-1964 yılları arası 13 ay Çekirge’de sürgün kalmıştır.

-Günümüz Çekirge’sinin sınırları nereleri kapsamaktadır? Bu semte hangi mahalleler dahildir?
Günümüzün Çekirge’sinin sınırları doğuda Yenikaplıca-Çelikpalas bölgesi, kuzeyde Sırameşeler ile Nilüfer Köprüsü arası, batıda Nilüfer Köprüsü ile Uludağ yolundaki Çınarlı Oteli arası ve güneyde de Çınarlı Oteli-Çelikpalas arasıdır.
Çekirge’de dört muhtarlık halinde dört mahalle mevcuttur, nüfusu 120 bin civarındadır:
Çekirge Mahallesi (nüfusu 30 bin civarında)
Kükürtlü Mahallesi (nüfusu 12 bin civarında)
Hüdavendigar Mahallesi (nüfusu 40 bin civarında)
Dikkaldırım Mahallesi (nüfusu 38 bin civarında)

-Yetki sizde olsaydı, Çekirge’yi güzelleştirmek adına neler yapardınız?
Yetki bende olsaydı, Çekirge’mizin daha da güzelleşmesi için şu hususlar üzerinde dururdum:
Önce eğitime el atardım. Bölgedeki her çocuğun ilköğretim ve liseyi bitirmesi için teşebbüslerde bulunurdum. Zeki gençlere, gerek lise gerek üniversite eğitimi için bursalar sağlamaya çalışırdım, okumayı teşvik ederdim.
Çarpık ve kaçak yapılaşmayı önlemeye, ürbanizme (şehircilik) uygun planların tatbikini sağlamaya çalışırdım.
Ağaçlandırmaya önem vererek, her semti ağaçlandırırdım. Keza parklar ve çocuk bahçelerini daha da artırırdım.
-Teşekkür ederim.

3 yorum:

  1. Bursa'ya her zaman özel bir ilgim ve merakım olmuştur.. okuduklarımdan ziyadesiyle memnun oldum.. elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  2. hala güzel ve tarihi bir semt eski çekirgeliler kalmadı semtde başka yerlere göç ettiler

    YanıtlaSil
  3. Çocuklugumun ve gençligimin geçtigi,insanlarının gerçekten farklı oldugu yaşanılası,dostlukları ile hele hele sabah Eski kaplıcadan çıkılıp salep içilesi özlemleri olan,tavuk suyu çorbası,tavuk göğsü tatlısı vede boyacı Kemal'i,ağaçtan düşen yaprağı kovalayan arnavut meydan temizlikçisi(çöpçü)ile anıların müstesna semti.

    YanıtlaSil