Ne oldu o gürleyen derde deva sulara
Çiçeklere bezenmiş kuş otağı pınara…
Röportaj: Fevzi ŞEN
Bursa Kent Tarihi Araştırmacısı
1922 yılında Bursa / Çekirge’de doğan, ilk ve ortaöğretimini
şehrimizde okuyan Dr. Galip Uzunca, 58 yıllık doktorluk hizmetini Bursa’da
sürdürdü. Bursa Merkez Verem Savaş Dispanseri Başhekimi iken 1985’de isteği ile
memuriyetten emekli oldu.
Şair olarak da tanınan Uzunca’nın bazı güfteleri bestelenmiş
olup, basılı 10 kitabı mevcuttur.
Severek yaşadığı semti ile ilgili öğrenmek istediğimiz soruları
Dr. Galip Bey’e sorduk, Çekirge’nin pek
bilinmeyen özelliklerini, güzelliklerini öğrendik.
-Tarihi Çekirge’den bahsedelim. Ne zaman kurulmuş, gelişimi
nasıl olmuş?
Çekirge’nin kuruluşu için kısaca Bursa’nın kuruluşunu
hatırlamak gerek, zira ikisi birlikte kurulmuştur. Bursa M.Ö. 3OO yılında
Bithynia Kralı Zipoetes tarafından kurulmuş, M.Ö. 230-182 yılları arasında da, Birinci
Prusias Kallinikos tarafından kent statüsüne yükseltilmiştir. Bu krala izafeten
şehrin adına “Prusia” denmiştir.
Bursa şehir merkezinin beş kilometre batısında, 15- 20
haneli küçük bir yerleşim yeri olarak, kaplıcaları ile meşhur Çekirge bu
dönemde kurulmuştur. Adına da, sağlık tanrıçası
Apollo anlamında “Pythia” denmiştir. Zaman zaman krallar ve seçkin
kişiler kaplıcaları nedeniyle buraya gelip birkaç ay kalırlarmış. Döndüklerinde
de, mahallede daha ziyade uşaklar ve bekçiler ikamet ederlermiş.
Prusia ile Pythia M.Ö. 74
yılında Romalıların hakimiyetine geçince, adı Prusia ad Olimpos (Uludağ
Bursa’sı) olmuş. M.S. 395 yılında Roma
İmparatorluğu, doğu ve batı diye ikiye ayrılınca Prusia, Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans)
idaresine girmiş. Bu arada Bizans İmparatoru Jüstinianüs Prusia’da hayli
saraylar ve kaplıcalar yaptırmış. Eski Kaplıca o zamandan meşhurmuş.
Şehir 1326’da Türklerin eline geçince, Çekirge’deki gelişme Sultan I. Murat Döneminde
olmuştur. Sultan, annesi Nilüfer Hatun’un önerisiyle, Çekirge’de on altı odalı
medresesi olan cami, imaret, hamam ve
mektepten oluşan bir külliye meydan
getirmiş. Keza I. Murat Döneminde dört
camili dört mahalle oluşmuştur. Bu mahalleler şunlardır:
Hüdavendigâr Camii etrafında, Hüdavendigar Mahallesi,
Lâmi Çelebi Mescidi
etrafında, Çarşı Mahallesi,
Hüsnügüzel Oteli civarında,- günümüzde mevcut olmayan
Hançerli Mescidi civarında- Hançerli Mahallesi,
Ve Yenikaplıca civarında, Yusuf Ağa’nın yaptırdığı mescidin
etrafında Kaplıca Mahallesi …
I. Murat 1389’da
Kosova Meydan Savaşı’nda Sırplı Miloş
Kapiloviç tarafından şehit edilince, büyük oğlu Yakup Çelebi, savaş meydanında,
devletin bekası adına, harp meclisince boğdurularak öldürmüş. Diğer oğlu Yıldırım
Bayezid’ın padişah ilan edilmesi sonrasında da, I. Murat ve Yakup Çelebi’nin naaşları,
birlikte Bursa’ya I. Murat Türbesi’ne
getirilerek, defnedilmişler.( I. Murat’ın iç organları Kosova’da, şehit düştüğü
yere, Meşhed-i Hüdavendiğar’a defnedilmiş.
Hâlen orada I. Murat Türbesi benzeri bir türbe vardır.)
Dört mahalleli büyük bir köy olan
Çekirge, Cumhuriyet’in ilânıyla şehir merkezine dahil edilmiş ve Bursa’nın bir
semti olmuştur.
-Çekirge ismi nereden geliyor?
Rivayete göre, Sultan I. Murat Bursa ve
çevresinde ünlenen bir müneccimi, sarayına davet eder, kaybolan değerli bir yüzüğünü
bulunmasını emreder. Müneccim, kırk gün müddet ister, fakat bu zaman içinde,
bulamama endişesiyle çok korkar. Kırkıncı gün saray uşağı, karnı şişince, gizlice
yüzüğü sultana verir. Müneccim bu imtihandan başarıyla çıkar, baş
müneccimliğe terfi eder. Bir gün sultan onu huzuruna çağırıp, son bir defa
dener: ‘Avucumda ne var’ der. O can korkusuyla:
“Bir hoplarsın çekirge, iki hoplarsın çekirge, üçüncüde
yakalanırsın çekirge” diye sayıklarken, sultan
avucunu açar, serbest kalan çekirge de zıplayarak kaçar. Müneccimbaşı bu sınavdan
da başarıyla çıkar. Bu olaydan sonra semtin adı “Çekirge”, müneccimbaşı da “Çekirgesultan” adıyla anılır. Kabrinin
Çekirge’de, I. Murat Türbesi girişinde bulunduğu söylenir.
-1930’lu-40’lı
yılların, çocukluğunuzun Çekirge Semti’ni anlatır mısınız? O dönemlerden
hafızanda neler kaldı.?
Güzel yurdumuzun hemen her yerinde olduğu gibi Çekirge de,
son 50 yıl içerisinde bir hayli
gelişmiştir. Bu olumlu değişikliği doğudan batıya doğru özetlemeye çalışayım:
Çelikpalas ve
Atatürk Müzesi karşısındaki Hakimevi yoktu. Sadece Çelikpalas karşısındaki o
tek ev vardı. Kükürtlü Kaplıcası’nın güney cephesinde, caddenin karşısında,
biraz tepede(İntam’ların arkasında) üç ev vardı. Bugünkü Orman Müzesi olan
bina, -zamanın Orman Okulu’na- kadar, her yer bağlık bahçelikti. Keza Orman
Okulu-Çekirge Meydanı arası tamamen boştu. Süleyman Çelebi Türbesi dahi yoktu,
oraları “Yoğutçubaba Mezarlığı” idi. Yolun kuzey cephesinde, Orman Okulu
karşısında sadece iki ev ve biraz batıya doğru da “Çukurköşk” adı ile bilinen
bina vardı. Kükürtlü Caddesi diye bir cadde, ve de Kükürtlü Mahallesi diye bir
mahalle yoktu. Acemler Caddesi’nde ise bugünkü Havuzlupark karşısında sadece
Pembeköşk, biraz aşağıda da, birinde Humeyni’nin sürgün kaldığı, üç ev vardı. Caddenin
doğu cephesinde ise Havuzlupark yoktu, biraz altında iki, daha da aşağıda bir
olmak üzere, üç ev vardı.
Bugünkü Bölge Trafik
Müdürlüğü’nün olduğu yer ve havalisi tamamen ağaçlık ve yeşillik idi,
Çekirgelilerin mesire yerlerinden birsiydi. O zamanlar otomobiller yaygın
değildi, hazırlanan yiyecek ve içecekler merkeplerle taşınırdı. Keza bugünkü
Çekirge Sosyal Sigortalar Hastanesi, Mutluevler ve Mutluevler Mahallesi’nden
eser yoktu. Her yer bağ-bahçelikti, sadece Dikkaldırım yolu vardı.
Dönelim eski Çekirge
merkezine: Meydan denilen bugünkü yerlerde, apartmanlar değil, sağlı sollu eski
evler vardı. Eski Kaplıca’nın önündeki Meydan bu günkünden çok daha genişti. Ve
adı “Hanbahçe” olup, biz çocukların oyun alanıydı. Meydandaki beşyol ağzında
bir köprü vardı, Bursa’dan gelen araçlar bu köprüden geçerek ilerler, Acemlerden
gelenler ise köprü altından geçerlerdi.
Kervansaray Termal
Oteli, Eski Kaplıca Hamamı idi. Anatolia Oteli, daha evvel Haydarpaşa’nın evi
iken sonradan Haydarpaşa Oteli’ne dönüştürülen eski bir bina idi. Biraz
üzerindeki boş arazi ise Sait Paşa’nın eski evi iken Saidiye Oteli haline
çevrilmiş ve daha sonra da eski Bursa Milletvekili Muhittin Baha Pars
tarafından restore ettirerek, Park Oteli’ne dönüştürmüştür. Maalesef şimdi bir
mezbeleliktir. Onun da üstünde, yani batısında 1905’te ilk mezunlarını veren
Çekirge İlkokulu var idi, sonradan İmam-Hatip Lisesi oldu. Şimdi ise yeri
Hüdavendigar camii karşısında, çay bahçesi olmuş, o tarihi okulun yerinde yeller
esmektedir. Camiin güneyindeki cadde ve caddenin alt kısmındaki evlerin hiçbiri
yoktu. Ulaşım, cami ile türbe arasındaki
bugünkü muattal caddeden sağlanırdı.
Çekirge’nin
batısındaki bugünkü Hüdavendiğar Muhtarlığı’nda bağlı olan oldukça modern Misi Mahallesi
yoktu. Orası eski Çekirge’nin iki kilometre kadar uzağında, küçük bir Misi köyü
idi. Ayrıca kuzey batısında Odunluk köyü vardı, orası da, genişleyen beton
binalar içinde kayboldu. Keza eski küçük Çekirge batısındaki, balık tuttuğumuz
Çakal Deresi ve daha da batıdaki Misi Deresi’nin ne suları kalmış, ne de
yataklarından bir iz. Her yer beton
binalarla dolmuş. Çakal Deresi’ne şiir yazdım. İşte o şiirim:
ÇAKAL DERESİ
Bugün pak sularını
tekrar görmeye geldim
Islak çiçeklerini zevkle
dermeye geldim
Sularında mazimi
hayal etmeye geldim
Ne suyun ne çiçeğin
kalmış Çakal Deresi?
Ne oldu o gürleyen
derde deva sulara
Çiçeklere bezenmiş
kuş otağı pınara
Gülüp oynaştığımız
kokulu çayırlara
Bir hayal miydi
bütün bunlar Çakal Deresi?
Ne ötüşen kuşların
kalmış ne de pınarın
Solmuş etrafındaki o
yeşil çayırların
Beton dolmuş yerine
çiçekli bayırların
Nerde senin o yeşil
yurdun Çakal Deresi?
Kıyılarında hep bin
bir zevkle koşardık
Çiçekli yamaçları
pervasızca aşardık
O çocukluğumuzda biz
nasıl da coşardık
Nerede o çiçekler o
sular Çakal Deresi?
Ne pınarın kalmış ne
de çağlayan suların
Ne köprülerine baş
kaldıran yosunların
Kurbanı olmuşsun sen
o beton yığınların
Sana nasıl kıydılar
böyle Çakal Deresi?
-Bursa, tarih
boyunca kaplıcaları ile ünlü bir şehrimizdi. Yakın zamana kadar da, gerek
yurt içinden, gerekse yurt dışından şifa aramak, dinlenmek, hoşça vakit geçirmek…için kaplıcaları
nedeniyle Bursa’ya gelen insanlar
olurdu. Bursa kaplıcaları da, ekseriyetle Çekirge’de bulunurdu. Bu konuda neler
söylemek istersiniz? Varsa bu konudaki hatıralarınızı anlatır mısınız?
Çekirge bir termal bölgesi olup banyo, kaplıca ve halk
hamamlarının toplamı 30’ dan fazladır
Ayrıca bazı evlerde de sıcak su bulunmakta idi. Çelikpalas Oteli haricinde bu
günkü büyük otellerin hiç biri olmadığından, banyo ihtiyacı olanlar Çekirge
otellerine, ve de pansiyon olarak kiraya verilen evlere giderlerdi. Bunlar
arasında Servinaz Oteli’ni uzun yıllar dayım işletmişti. Ben de otelin katibi
idim, adım Katipefendi’ydi. Çelikpalas dışındaki otellerde kalorifer
olmadığından yalnızca yaz aylarında faaliyet gösterirlerdi. Ben de okul
tatilinde rahatlıkla çalışırdım.
-Çekirge Kaplıcaları
ve ılıcası bulunan oteller hangileriydi?
Birçok evde sıcak sular bulunurmuş, zamanla bu evler
Paşaların konakları haline dönüşmüş, bilahare de oteller olmuş.
Çekirge Kaplıcalarını ve ılıcası bulunan otelleri doğudan
batıya şöyle sıralayabiliriz:
Küplüce Halk Hamamı (Uludağ Yolu üzerindedir), Boyugüzel
Oteli (Yıldız oteli üstü), Yeşilyayla
Oteli (Yıldız Oteli üstü), Mahmudiye Oteli (Günümüzde Yıldız Oteli), Nilüfer
Oteli (Günümüzde yıkılmış durumundadır. Servinaz Oteli’nin karşısında), Servinaz
Oteli (Uludağ Yolu’nda sağda), Keçeli Hamamı (Askeri Hastanenin
Karşısında), Hüsnügüzel Oteli (Çekirge Hamamı karşısında), Çekirge
Hamamı, Sevim Oteli( Günümüzde yıkılmış durumda- Askeri Hastane
karşısında Keçeli Oteli bitişiğinde), Çekirgepalas Oteli (Günümüzde
yıkılmış durumda),Yeşil Bursa Oteli (Günümüzde Huzur Oteli), Şifa
Oteli (Huzur Oteli bitişiğinde) Adapalas Oteli, Akman Oteli (Günümüzde
Mutlu Oteli), İkbal Oteli (Günümüzde yıkılmış durumda, Adapalas
Karşısında), Demirci Oteli (İkbal’in bitişiğinde), İmren Oteli (Günümüzde
Çekirge Oteli), İstanbul Oteli (Günümüzde Gold Oteli), Altınsu Oteli (Günümüzde
Dörtçelik Kız Öğrenci Yurdu), Hakkıpaşa Oteli (Günümüzde yıkılmış
durumda I. Murad Türbesi’nin bitişiğinde), Saidiye Oteli (Park Oteli
oldu, sonra da yıkıldı.), Haydarpaşa Oteli( Günümüzde Anadolia Oteli), Eskikaplıca Hamamı, Horhor Halk
Hamamı (Eski Kaplıca Karşısında),Huzur Oteli (Hüdavendiğar Camiinin
doğu yakasında, günümüzde Vakıf Erkek Öğrenci Yurdu), Cıkcık Halk Hamamı (Hüdavendiğar
Camiinin doğu yakasında), Çelikpalas Oteli, Kükürtlü Kaplıcası, Yenikaplıca
ve Kaynarca.
Anılarıma gelince:
O zamanlar fizik tedavi pek revaçta değildi. Topallayarak bastonla ya da
ağrılarıyla kaplıcaya gelenlerin çoğu 15 gün sonra sağlam olarak evlerine
dönerlerdi. Türkiye’nin hemen her
yerinden gelenler olduğundan çok tanıdığımız olurdu.
Örneğin Nazım Hikmet ile tanıştım.1942 yılında liseyi
bitirdiğim temmuz ayı idi, faytondan 40 yaşlarında bir hanımla, 17-18
yaşlarında bir kız, 10-12 yaşlarında bir oğlan (ki o meşhur Mehmet imiş) ve bir
de 2-3 yaşlarında kız indi. Hanımın ilk sözü “Şadiye Hanım nerede?” oldu.
Şadiye Hanım dayımın
kayınvalidesi, sonradan ben hekim olunca dayımın küçük baldızı ile evlenerek
benim de kayın validem oldu. Şadiye Hanım geldi sarmaş dolaş oldular. Meğer
gelen Nazım Hikmet’in eşi Piraye Hanım imiş. Ve de Şadiye Hanım’ın akrabası
imiş.
Arkadan gelen iki sivil polis beni
bir köşeye çekerek:
“Şimdi Nazım gelecek sakın
siyasetle ilgili konuşma ve birlikte resim çektirme” diye tembihlediler. Üç beş
dakika sonra oldukça yakışıklı, kıvırcık saçlı mavi gözlü biriyle bir jandarma
otomobilden inerek otele girdiler. Böylece Nazım Hikmet ile tanışmış oldum.
Piraye Abla ve çocukları 15 gün
kaldılar. Bu 15 günde Nazım Hikmet her gün bir başka jandarma ile saat 9’da
gelip 17’de giderdi. O iki sivil polis de bizleri izlerdi. Nazın Hikmet ile
polislerin duyabileceği siyasi içerikli olmayan hayli münakaşalara girdim. Lakin,
çoğunda ben kaybettim. Bir yıl sonra Piraye Abla çocukları ile yine geldi, daha
evvel dayım tembihlediğinden, onları bugünkü Yıldız Oteli olan Mahmudiye
Oteli’ne yerleştirdim.
İkinci anıma gelince, okul
arkadaşım Müzeyyen Senar ile ilgili. 1932 yılı yaz aylarında ilkokuldayken
Müzeyyen’in bir keçisi, benim de bir ineğim vardı. Bir de iki öküzü olan Halil
Pehlivan Amcamız vardı. Yaz aylarında üçümüz, her akşamüstü Çekirge’nin güney
yamaçlarında hayvanlarımızı otlatırdık. O zaman bu günkü binalar yoktu, oraları
yemyeşil çayırlıktı.
Pehlivan Amca askerlik anılarından
bahsederdi. Müzeyyen de yanık ve güzel sesiyle bol bol şarkı söylerdi. O günkü
okul müdürümüz Ertuğrul Bey zamanında okulda her ay bir müsamere olurdu. Ve her
müsamere sonunda Müzeyyen şarkı söylerdi. İlkokuldan sonra bir yıl kadar
Belediye Bahçesi’nde (Orhangazi Camii’nin batısında idi.) sahnede şarkı
söylerdi sonra kayboldu. Duyduk ki, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde kurslara
başlamış.Anılar kısmındaki sözlerimi “Gönülden
nağmeler” adlı kitabımdaki şiirimin son iki dörtlüğü ile noktalayayım…
Şifalar dilerim küçük okul
arkadaşım
Rahatsızlığın üzdü beni çoban
yoldaşım.
Belki de bir gün yine görüşmek
kısmet olur
O eski hatıralar zevk ve şevkle
yad olur.
Bu sözleri yazarken mazi-i şada
daldım
Çocukluk demlerimi yaşlı gözlerle
andım
Böyleymiş hayatın kuralı bu
devranda
Hiç de vefası yokmuş yılların o
seyranda.
-Bursa, sürgün
şehirlerinden birisi olarak da tanınmaktadır. Birçok ünlü şahsiyet sürgün
hayatlarının bir bölümünü Bursa’da geçirdi. Onlar, genellikle Çelikpalas Oteli
ve Çekirge’deki kaplıca otellerinde ikamet ettikleri için soruyorum. Bursa’da
sürgün hayatı yaşayan ünlülerden tanıdıklarınız ya da varlığından haberdar
olduklarınız mutlaka vardır. Onlar
hakkında bilgi verir misiniz?
Bursa’nın Çekirge Semti’nde birçok ünlüler sürgün olarak
bulunmuşlardır. Bunları hatırladığım kadarıyla sıralayayım:
Cezayirli Emir
Abdülkadir: Çekirge’ye sürgün olarak 100 kişilik mahiyetiyle geldiğinden
arazi alıp tarımla uğraştığı, Avrupa’dan tarım aletleri getirdiği söylenir.
Sadrazam Ahmet Vefik
Paşa: II. Abdülhamit döneminde Vali olarak Çekirgeye sürgün gönderilmiştir.
Sait Paşa: 9 kez
sadrazamlık yaptığı halde II. Abdülhamit’in sürgünlerindendir.
Fehim Paşa: II.
Abdülhamit’in yeğeni olup Çekirge’de sürgün imiş.1908 Meşrutiyet ilanında
kaçarken Yenişehir’de vurulmuştur.
Kemalettin Paşa:
II. Abdülhamid’in damadı ve de Gazi Osman Paşa’nın oğludur.
Şeyh Sunusü: 1969-1979
yıllarındaki Libya’daki krallık döneminden evvel ve Kurtuluş Savaşı yıllarında
bir müddet Çekirge’de sürgün kalmış.
Humeyni:1963-1964
yılları arası 13 ay Çekirge’de sürgün kalmıştır.
-Günümüz
Çekirge’sinin sınırları nereleri kapsamaktadır? Bu semte hangi mahalleler
dahildir?
Günümüzün Çekirge’sinin sınırları doğuda
Yenikaplıca-Çelikpalas bölgesi, kuzeyde Sırameşeler ile Nilüfer Köprüsü arası,
batıda Nilüfer Köprüsü ile Uludağ yolundaki Çınarlı Oteli arası ve güneyde de
Çınarlı Oteli-Çelikpalas arasıdır.
Çekirge’de dört muhtarlık halinde dört mahalle mevcuttur, nüfusu
120 bin civarındadır:
Çekirge Mahallesi (nüfusu 30 bin civarında)
Kükürtlü Mahallesi (nüfusu 12 bin civarında)
Hüdavendigar Mahallesi (nüfusu 40 bin civarında)
Dikkaldırım Mahallesi (nüfusu 38 bin civarında)
-Yetki sizde olsaydı,
Çekirge’yi güzelleştirmek adına neler yapardınız?
Yetki bende olsaydı, Çekirge’mizin daha da güzelleşmesi için
şu hususlar üzerinde dururdum:
Önce eğitime el atardım. Bölgedeki her çocuğun ilköğretim ve
liseyi bitirmesi için teşebbüslerde bulunurdum. Zeki gençlere, gerek lise gerek
üniversite eğitimi için bursalar sağlamaya çalışırdım, okumayı teşvik ederdim.
Çarpık ve kaçak yapılaşmayı önlemeye, ürbanizme (şehircilik)
uygun planların tatbikini sağlamaya çalışırdım.
Ağaçlandırmaya önem vererek, her semti ağaçlandırırdım. Keza
parklar ve çocuk bahçelerini daha da artırırdım.
-Teşekkür ederim.
Bursa'ya her zaman özel bir ilgim ve merakım olmuştur.. okuduklarımdan ziyadesiyle memnun oldum.. elinize sağlık..
YanıtlaSilhala güzel ve tarihi bir semt eski çekirgeliler kalmadı semtde başka yerlere göç ettiler
YanıtlaSilÇocuklugumun ve gençligimin geçtigi,insanlarının gerçekten farklı oldugu yaşanılası,dostlukları ile hele hele sabah Eski kaplıcadan çıkılıp salep içilesi özlemleri olan,tavuk suyu çorbası,tavuk göğsü tatlısı vede boyacı Kemal'i,ağaçtan düşen yaprağı kovalayan arnavut meydan temizlikçisi(çöpçü)ile anıların müstesna semti.
YanıtlaSil