MESTANLI'DA hüzün ve
sevinç bir arada
Bulgaristan çok güzel bir coğrafya üzerine
kurulu. Muhteşem bir doğaya sahip. Her tarafı yeşillik ve ağaçlı. Geniş, ferah
caddeler, sokaklar adeta cetvelle çizilmiş gibi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle
aldıkları davet üzerine, Bursa’dan Bulgaristan’a giden kadın grubu; Mestanlı,
Cebel ve Kırcaali kentlerinde, hem çok sıcak ilgiyle karşılandı, hem de
gösterdikleri yakınlık ile gönülleri fethetti…
Kaderim beni, 7 Mart günü Bulgaristan’a
çekti. 8 Mart 2010 Dünya Kadınlar Günü organizasyonunun davetlisi olarak ve
aynı zamanda kermes düzenlemek amacıyla, 36 kadın ve 4 erkek Bursa'dan yola
çıktık.
Balkanların kültür ve eğitim hayatında
büyük emeği olan, tüm baskılara karşı yılmadan mücadele eden Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu da
İstanbul’da grubumuza dahil oldu.
Babamın doğduğu topraklara ilk kez
gidiyordum. Üniversite yıllarımın geçtiği Edirne’de, Selimiye’ye girip dua
ettikten ve meşhur ciğerini afiyetle yedikten sonra Kapıkule’den geçip
Bulgaristan’a girdik. Gezimiz; Mestanlı, Cebel ve Kırcaali kentlerini
kapsıyordu. Bulgaristan’da Türkler’in en yoğun yaşadıkları yer olan bu merkeze
gelmek oldukça önemliydi.
Ekibin liderliğini, Bursa Kültür A.Ş.
Başkan Yardımcısı ve AK Parti Bursa İl Kadın Kolları Başkanı Tülin Erkal Kara
yaptı. BURFAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Rıfat Yolu, BAL-GÖÇ Osmangazi Başkan Vekili
Naime Kaşmer, Osmangazi Gösteri Sanatları Yöneticisi Ayhan Yılmaz, BAL-GÖÇ YK
Üyesi Şenol Ahçıoğlu, Servinaz Altınöz, BAL-GÖÇ Üyesi Ali Sökmen,
organizasyonun koordinesini sağlayan ve rehberlik eden isimler.
Bizi sınırda Mestanlılı genç işadamı Ertan
Ahmed ve zarif eşi İlmiye hanım karşıladılar. Heyetimizin başkanlığını yapan
Bursa Kültür A.Ş. Başkan Yardımcısı Tülin Erkal Kara’yı beraberlerine alarak,
onlar önde, biz otobüsümüzle arkalarında yola koyulduk. Oldukça
heyecanlanmıştım. Heyecanım, kalacağımız otele geldiğimizde daha da arttı.
Muhteşem güzellikte bir yer. Mestanlı şehir manzarasına hakim bir tepe noktada,
göz alabildiğine geniş ufuklara bakan bir otel; Hija... Otelin girişinde
bizleri, yüzlerinde güller açmış kadınlar karşıladı. Çok sıcak ve içtenler.
Çiçekler, ballı ekmekler, çikolatalar sunuldu...
MARTENİTSALARLA
DİLEK TUTTUK
Bileklerimize taktıkları martenitsalar ise
en ilginç hediyelerdi… Anlamını sorduk: 1 Mart gününde baharın gelişiyle
Bulgaristan’da geleneksel Baba Marta (Marta Nine) günleri başlıyor. Bu günde
Bulgarlar, yakınlarına ve arkadaşlarına kırmızı-beyaz ipliklerle yapılmış
“martenitsa” olarak adlandırılan sembolleri, yıl boyu sağlık ve güç dileğiyle
hediye ediyor. Adete göre, martenitsalar kırlangıç veya leylek görünceye kadar
taşınıyor. Beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlık ve gücü temsil ediyor.
Martenitsalar takılırken, dilek tutmamız istendi. O anda aklıma gelen bütün
dilekleri bir çırpıda sıraladım.
“ARKAMIZDA
BÜYÜK TÜRKİYE VAR”
Otelimizdeki akşam yemeğinde, birbirinden
hoş Mestanlılı kadınlarla tanışıp, sohbet ettik. İsimleri; Milkibar Ömer,
Ulviye Gülestan, Beynur Salimali, Necla Öztürk, Hatice, Şükran ve Lütfiye. Ev
sahipleri olarak tebessüm etseler de, yüzlerinde bir hüzün bulutu asılı kalmış
gibiydi hepsinin. Bunun sebebi, Bulgaristan Türkleri’nin göç kaderi bildiğiniz
gibi. Yüzbinlerce insan için bir devrin kapanıp, başka bir devrin açılması,
yüzlerce yıl yaşadıkları topraklarından sürülmelerinin, dilleri, dinleri
üzerindeki baskıların yansımasındaki hüzünle dolmasın diye gözler, zor günlerin
perdesini fazla aralamadık. Neşe, sevinç, mutluluktu vermek istediğimiz.
Her şeye rağmen, “Arkamızda güçlü bir
Türkiye var, güçlüyüz, ayaktayız” diyerek güvenlerini, mutluluklarını dile
getiriyorlar. Hemen hepsinin Bursa’da bir yakını ikamet ediyor. Birçoğu,
akrabalarıyla hasret gidermek için yılda bir kez de olsa Türkiye’ye geliyormuş.
“Türkiye’de en çok dikkatinizi çeken ne oldu?” diye sorduğumda, “Pazarcıların
bağıra çağıra meyve sebze satmaları” dedi içlerinden birisi. Şaşkınlık yaşasa
da, “O bile güzel” diye ekledi.
BULGARLAR
TÜRK DİZİSİ TUTKUNU
Bulgaristan'daki kardeşlerimiz,
akrabalarımız, televizyonda Türk kanallarını izliyorlar. Bulgar kanalları da
eski bölümlerinden itibaren Türk dizilerini veriyor. Türk-Bulgar bütün kadınlar
dizikolik olmuşlar. En çok da Yaprak Dökümü, Aşk Bir Hayal, Unutulmaz, Gümüş dizileri
seviliyor. Öyle ki, dizi saatinde sokaklarda hayat duruyor. Hatta Bulgar
kadınlar, Türk arkadaşlarını arayıp, dizinin gelecek bölümünde neler olacağını,
internetten bakıp kendilerine anlatmalarını istiyorlarmış. Bu kadar tutkunlar.
Bulgarların merak ettiği bir şey daha varmış; dizilerde görünen Türk
insanlarının ve evlerinin görüntüsünün gerçek mi, yoksa film icabı mı olduğu!
Türk dizilerinin de kültürümüzü yansıtmada rolü büyük olmuş velhasıl. İnanmak
için Gümüş dizisinin çekildiği yalıyı görmeye gidenler bile olmuş İstanbul’a.
BALKANLAR’DAN
GELEN KAR!
İkinci günün sabahında, oda arkadaşım, Büyükşehir Basın’dan Tuba Özmelek’in şaşkınlık
sesiyle uyandım. Pencerenin önünde durmuş, ilginç ilginç dışarıya bakıyordu.
Bir de ne göreyim, geldiğimiz gün, yağmur dahi olmamasına karşın, şimdi her yer
beyazlara bürünmüştü. Böylece, Balkanlar’dan gelen soğuk ve karlı hava ile
yerinde tanışmış olduk!.. Soğuk bir yana, kar manzarası da muhteşemdi.
Ziyaretlerde ilk rotamız, Mestanlı
Belediyesi. Kısa bir süre önce Mestanlı ve Bursa arasında “kardeş şehir” anlaşması
imzalandı. Bu nedenle Kadınlar Günü davetini yapan Mestanlı Belediye Başkanı
Erdinç Hayrullah, bizi makamında kabul
etti ve günün anlamına uygun bütün kadınlara başhoşluğu diledi...
Ekibimizin lideri Tülin Erkal Kara da;
Türkiye’den, Bursa’dan, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’den, Bakanlar
Faruk Çelik, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Tayip Erdoğan’dan bütün
Mestanlılara selamlar, sevgiler iletti. Kendisine has sıcak üslubuyla yaptığı anlamlı
konuşmada, atalarımızın geldiği, anne ve babalarımızın yakından bildiği bu
topraklarda olmaktan dolayı mutluluğunu dile getirdi. Ziyaret, karşılıklı
hediyelerin verilmesiyle sona erdi.
TÜRKÇE
SEÇMELİ DERS...
Belediye’nin ardından, Mestanlı Nicola Vapsarov
Okulu’nu ziyaret ettik. Okul Müdürü Mümin Yusuf ve Müdür Yardımcısı Nermin
Ömer, eğitim sistemiyle igili bilgiler verdiler.
İngilizce ve Almanca derslerinin
okutulduğu, fen ağırlıklı, ilk ve ortaöğrenimi kapsayan okulda eğitim süresi 12
yıl. Türk ve Bulgar çocukları birlikte Bulgarca eğitim görüyorlar. Başarı
düzeyi yüksek, mezunlarının yüzde 80’i üniversiteye devam ediyor.
Okulun neredeyse tamamen velilerin bağış
katkılarıyla idare edildiğini öğrendik. Birinci sınıftan, dördüncü sınıfa kadar
olan öğrencilere devlet tarafından ücretsiz kahvaltı, köylerden taşınıp gelen
öğrencilere ise öğle yemeği veriliyormuş.
Türkçe’nin seçmeli ders olması, beni üzdü
açıkçası. Daha da üzücü olan durum ise, Türkçe’yi tercih edenler, İngilizce ya
da Almanca ders alamıyor. Böyle olunca da, Batı Avrupa ülkelerinde üniversite
tahsili hayali kuran gençlerin büyük çoğunluğu Türkçe’yi ne yazık ki
seçemiyor!.. Türkçe sınıfları oluşturulamıyor. Oysa ki, totaliter rejimin
çöküşünün ardından kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin başarılarıyla
Bulgaristan Türklerinin hayatında yepyeni bir sayfa açılmıştı. Türkler 20'nin
üzerinde milletvekiliyle parlamentoya girdi. En son seçimde de HÖH'den 35
belediye başkanı ve 500 kadar köy muhtarı seçildi. Ama okullarda Türkçe eğitim
hala seçmeli ders. Umarım bu konu da aşılır.
“SENİN
TEBESSÜMÜN YETER BİZE”
“Dünyanın neresinde yaşadığınız önemli
değil. Biz hepimiz biriz, bütünüz, birlikteyiz” diyerek beraberlik mesajı veren
Tülin E. Kara, okulun, Ali Osman Sönmez Lisesi ile kardeş okul yapıldığını
açıkladı. Yöneticilere, Bursa
kitabı ve Türkçe kitaplar armağan edildi.
Okulda birçok çocuk ve gençle tanıştık,
sarıldık öptük hasretle, fotoğraflar çektirerek bu özel anları
ölümsüzleştirdik. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Bulgaristan’da aynı zamanda
Anneler Günü idi. Bir sınıftaki tahtada, kadınlara yönelik yazılmış etkileyici
söz dikkatimizi çekti. Şöyle ki; “Senin tebessümün, gülüşlerin, sıcaklığın,
şefkatin yeter bize…” İçimizi titreten bu cümleden başka bir şey söylemeye
gerek kalmadı.
MAKAZA’DA
KÜLTÜR PANELİ
Balkanların Göç Kaderi adlı başta olmak
üzere, çok sayıda kitabı bulunan Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu, Makaza Club’da
düzenlenen panelin, onur konuğu ve konuşmacılarından birisiydi. Kadınların bugünlere gelinceye kadar çok
mücadele verdiğini anlatan Prof., Bulgaristan’da yaşayan Türk kızlarının
arasından sadece öğretmen değil, doktor, ressam, ortestra şefi, opera sanatçısı
gibi değişik mesleklerde başarılı olanlar çıktığını vurguladı.
Tülin Erkal Kara’nın konuşması da çok
anlamlıydı ve büyük alkış aldı. Kara, Makaza’nın büyük salonunu dolduran Türk
ve Bulgar konuklara şöyle seslendi: “Biz buraya Osmanlı’nın torunları,
Atatürk’ün evlatları ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dava arkadaşları olarak geldik.
Mestanlı Bursa’nın kardeş şehridir. Eğitimden, kültüre, spordan sanata birçok
alanda işbirliği yapacağız. Her konuda sizlerin yanınızdayız. Dil, din, ırk,
millet ayrımı yapmaksızın, nerede Türk varsa hepsine sahip çıkacağız. Yapılacak
çok iş var, yeter ki elele verelim.”
Panelden sonra düzenlenen eğlencede
halaylar çekildi, oyunlar oynandı. Aynı günün akşamı Konak Otel’de sürpriz
eğlence devam etti.
MESTANLI
İSMİNİN HİKAYESİ
Mestanlı adı ile ilgili birkaç efsane
anlatılıyor. Rivayete gore, bir hükümdarın Mestaniye isimli güzel bir kızı
varmış. Kasabanın bulunduğu verimli toprakları kendisine vermiş, “Burada doya
doya yaşa” demiş. Böylece o yörenin adı, Mestaniye hanımdan dolayı MESTANLI
olarak anılmaya başlamış.
Diğeri efsane de şu: “Söğütlü nehri vadisinde taştan örülmüş bir
kalede bir bey oturuyormuş. Bir gün bey geyik avına çıkar ve kalenin
yakınlarında samanla örtülü kulübede, eşine seyrek rastlanan çok güzel bir kız
görür, o kızı alıp sarayına kaçırır. Kızı görenler güzelliğine hayran kalırlar.
Kızın Allah tarafından bu yerleri korumak için gönderildiğine inanırlar. Burada
kurulan kasabaya kızın ismi verilir.
Şirin kasaba Mestanlı, turizm için çok
uygun. Dört beş otel mevcut. Her ne kadar kar altındayken görsek de, doğasının
yemyeşil olduğu belli. Berrak sularıyla akan Sögütlü deresi ve devasa çam
ağaçlarının oluşturduğu ormanlarıyla, temiz havasıyla mükemmel. Yaz aylarında,
yurt dışında yaşayan Mestanlılar, kasabalarına akın ediyorlarmış. Mestanlı’nın
geleceği turizmde. Gidip görmenizi mutlaka öneririm...
Kurtuluşun kıvılcımını ilk ateşleyen kahraman CEBELLİLER
Bulgaristan’ın Cebel kenti için 19 Mayıs 1989 tarihi çok önemli. Bu tarihi gün,
yarım asır totaliter rejimin etkisi altında kalan Doğu Avrupa’nın kurtuluşunun
başlangıcı. Kurtuluş hareketinin ilk kıvılcımı ise Cebel’de yakılmış. En başta,
bu hareketin önemli mihenk taşı Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer ve tabi tüm
Cebelliler, bu nedenle onurlu ve gururlular.
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Kırcaali
İl Başkanı da olan ve “büyük dava adamı” diye bilinen Bahri Ömer, kendisini ziyaret
eden Bursa
Kültür A.Ş. Başkan Yardımcısı ve AK Parti Bursa İl Kadın Kolları Başkanı Tülin
Erkal Kara’nın başkanlığını yaptığı gruba, çeşitli ilginç bilgiler aktardı...
“AYAKKABILARINIZIN
BAĞI ÇÖZÜLSE BİLE EĞİLMEYİN”
Türkiye için 19 Mayıs’ın anlamı ne ise,
Cebel için de aynı olduğunu ve her yıl 19 Mayıs’ı resmi ulusal bayram olarak
kutladıklarını ifade eden
Ömer, şunları dile getirdi:
“Bulgaristan’da Türklerin eritilmesi için
1984 yılında isim değiştirme kampanyası gerçekleştirildi. Karşı koyan yüzlerce
önderimiz, kamplara ve hapislere gönderildi. Hapisteki Ahmed Doğan ve
arkadaşları tarafından, 22 Mayıs’ta sokağa dökülmemiz istendi. Ancak Cebel’deki
yöneticimiz İsmet Paniş’in tutuklanmasından dolayı isyana daha erken başlama
kararı aldık. 5 yıl boyunca kardeşlerimizi İslami usullerle defnedememiştik,
aynı gün bir kardeşimiz vefat etmişti, cenazeye diye gittik ve bunu yürüyüşe
dönüştürdük. 19 Mayıs’ta Cebel’de yakılan kıvılcım ateşi, tüm Bulgaristan’a,
oradan da Romanya’ya, Doğu Almanya’ya kadar yayıldı ve hatta Berlin duvarının yıkılmasına sebep oldu. O
zaman önderlerimizin halka çağrısı şöyleydi: Yere eğilmeyin, ayakkabılarınızın
bağları çözülse bile yere eğilmeyin, taş alıp atmak için eğiliyorlar derler. ‘Tek başarı yolu budur’ denildi. Bu
sözler, hiçbir zaman unutulmayacaktır.” Bahri Ömer’in anlattıkları karşısında
yürekler doldu, taştı...
HÖH,
BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATTI…
Bunca mücadeleden sonra HÖH
milletvekilleri, iki dönem Bulgaristan parlamentosunda iktidar olarak büyük
başarıya imza attılar. Şu anda muhalefet görevindeler. Kırcaali bölgesinde,
2’si kadın 7 belediye başkanının hepsi, Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden.
Belediye Başkanları, Türklerin yanı sıra bölgedeki Bulgar halk tarafından da
çok seviliyor, aldıkları oy oranları bunu gösteriyor. Bu da gurur verici.
“Türkçe’miz yasaklandı, tiyatrolarımız
kapatıldı” diyen Ömer, hemen yanı başında oturan Prof. Dr. Hayriye
Süleymanoğlu’na bakarak, biraz da gözleri dolu “20 yıldır Hayriye hanımın
yazdığı kitapları okuyoruz. O kitapları yazdırmadan Türkiye’ye göndermedik
kendisini. Ona ne kadar teşekkür etsek azdır” dedi.
HÖH’ün kurucu üyesi olan, 2 dönem
milletvekilliği yapan ve 4 dönemdir de belediye başkanlığı görevinde bulunan
Bahri Ömer’e karşı hiçbir parti aday çıkaramamış. Bu da onun gücünün ne denli
büyük olduğunun göstergesi...
Cebel’in nüfusu; 14 bin, yazın gelenlerle
birlikte 26 bine çıkıyormuş. Bursa’daki Cebelli sayısı ise 120 binin
üzerindeymiş.
Recep Altepe için “Bizim kardeşimiz” diyen
Bahri Ömer, yardımlarından dolayı teşekkür ediyor. Keza kardeş Yıldırım
Belediyesi’ne de…
Cebel Belediyesi’nin salonunu dolduran
ekibimiz, anlatılanları can kulağı ile dinledi. Tülin Kara da, “Bundan böyle
geriye bakmak, acıları düşünmek yok. Hep birlikte, el ele ileriye bakacağız”
derken, çok yol katedildiğini, globalleşen dünyanın farklılaştığını söyleyerek,
Cebel’in ve Cebellilerin daima yanlarında olacaklarını belirtti.
“BİZE
DIŞ TÜRKLER DEMEYİN…”
Tülin Kara’nın konuşması esnasında “Dış
Türkler” konusunda, “Aslında size dış Türkler demek istemiyorum. Siz Türkiye
dışında yaşayan Türklersiniz, bizim kardeşlerimizsiniz, akrabalarımızsınız”
deyince, herkesin içindeki aynı düşünce ortaya çıktı.
Evet oralarda yaşayan Türkler de,
kendilerine dış Türk denilmesini istemiyor, bu kelime kendilerini dışlanmış
gibi hissetmelerine neden oluyormuş!.. Biraz daha hassasiyet gerekli.
Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun konuşması,
programa damgasını vurdu. Şöyle ki:
Bize önce “muhacir” dediler, gün oldu
“göçmen” olduk, gün oldu “soydaş” olduk. Şimdi de “dış Türkler” deniliyor. Bu
yakışmıyor. Biraz tuhaf, biraz da günah. Peki ne denilmeli? Anavatanımız Orta
Asya’dır. Türkiye dışındaki kardeşlerimiz, kan kardeşlerimiz, canlarımız denilmeli…
Duygusal konuşmasıyla Prof. Süleymanoğlu ayakta alkışlandı.
“BULGARİSTAN’A
DEMOKRASİ DAHA UZUN YILLAR GELMEZDİ”
Hayriye annemiz, Bahri Ömer’in
mücadeleciliğine de değindi. HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan ve arkadaşlarının
hapishaneden çıkmaları, özgürlüklerine kavuşmaları için imza toplayanların
başındaki ismin, Bahri Ömer olduğunu öğrendik. Hapishaneden çıkanlar, Hayriye
Süleymanoğlu’nun evinde toplanmışlar, çoğunun çorapları bile yokmuş ya da tek
tekmiş. Gece gündüz çalışılarak, HÖH’ün logosu Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun
evinde, bütün Türk ve Müslümanları kapsayacak, kucaklayacak şekilde yapılmış.
Sonrasında, Sofya meydanında binlerce kişi toplanmış ve bu iş başarılmış.
Süleymanoğlu diyor ki, “Mestanlı’da, Cebel’de yaşayan insanlar ilk kıvılcımı
yakmasaydı, bugün Bulgaristan’a demokrasi çok daha uzun yıllar gelmezdi!”
“EN
ÇOK YAŞLANINCA YALNIZ KALMAKTAN KORKUYORUZ”
Konuşmaların ve hediyeleşmelerin ardından,
Dream adlı restorana yemeğe gittik topluca. Ekip restorana doğru ilerlerken,
ben de gazetelere baktım. Türkçe yayımlanan tek gazete, Kırcaali Haber. O da 15
günde bir çıkıyormuş.
Yemekte, Cebel’de görevli Melat Hayrula ve
Ayşe Mehmed isimli öğretmenlerle tanıştım. Yüzlerindeki hüzün çok belirgindi.
Sebebi, parçalanmış aileler… Kendileri Bulgaristan’da, kardeşleri Türkiye’de,
çocukları üniversite tahsili için Batı Avrupa ülkelerinde. Aileler üç parçaya
ayrılmış. “En çok yaşlanınca yalnız kalmaktan korkuyoruz” diyorlar. “Türkiye’ye
gelirsiniz” dediğimde, “çok zor” cevabı alıyorum. Çünkü, yurt dışında okuyan
çocukları, arayıp, “İngilizce öğrenin. Emekli olunca, gelip torun bakacaksınız” diyorlarmış! Velhasıl,
iki arada bir derede kalmış gibiler... Zor hayatlar… Tülin Kara, “Biz bunun
için buradayız, sizlere destek olmak, yardımcı olmak, sıkıntılarınızı paylaşmak
için” deyince yüzleri sevinçle gülüyor…
OTELE
JİPLERLE ÇIKTIK…
“Güney Bulgaristan’ın Başbakanı” olarak
bilinen Bahri Ömer’le, yemeğin ardından vedalaşıp ayrıldık. Cebel, Mestanlı ve
Kırcaali’de şehir gezileri ve alışveriş yaptık. Özellikle tavsiye edilen
kahvaltılık salça lütenitsa, kaşar peyniri, kahvaltılık baharat çubritsa ve
gofretlerinden aldık. Ayrıca, grubumuz kadın ağırlıklı olunca, epeyce krem ve
parfüm de edindik. Böylece Bulgaristan ekonomisine katkımız da oldu! Oralarda
tanınan ve bölgeyi iyi bilen Rıfat Yolu ve Naime Kaşmer bize önderlik yaptılar.
Misafirperverliklerini en iyi şekilde gösteren Hatice Mustafa ve diğer ev
sahibi konumundaki hanımlar da eşlik ettiler.
Gece de Hija Otel’de düzenlenen canlı
müzikli eğlence de stres attık. Halaylar çekildi, türküler söylendi. Mestanlı
manzaralı tepedeki Hija Otel’e, yol buzlu olduğundan otobüsümüz çıkmakta
zorlanınca, imdadımıza işadamı Ertan Ahmed yetişti. Hanımlar gruplar halinde
jiplerle otele çıkarıldı. Anlayacağınız, bu gezi kültürel bağların
güçlendirilmesinin yanı sıra aynı zamanda güzel bir macera oldu.
Her mevsim güneşli şehir: KIRCAALİ
Bursa ekibi, gezi programının son gününde güzel kent Kırcaali’deydi.
Yılın 260 günü güneşli olduğundan “güneşli şehir” deniliyor. Belediye Başkanı
Hasan Aziz’in projeleriyle daha da güzelleşecek ve “yeşil” ünvanını Bursa’dan
alacak.
Grubumuzun Mestanlı’da düzenlediği kermes
büyük ilgi gördü. Bursalı hayırseverlerin gönderdiği çeşitli ürünler, iki saat
içinde tükendi, geliri de ihtiyaç sahibi bir okula bağışlandı. Dostluk ve
kültür köprüsü kuruldu …
Bursa’dan Bulgaristan’a giden 40 kişilik
ekibin ziyaret ettiği son resmi nokta, Kırcaali Belediyesi oldu. Kırcaali
Belediye Başkanı İnşaat Yüksek Mühendisi Hasan Aziz ile görüştük. Başkan Aziz,
bizim gittiğimiz sırada İtalyan bir grupla görüşüyordu, kendisini belediyenin
meydan manzaralı lokalinde bekledik…
Hasan Aziz geldiğinde, gördüğüm tam bir
“aristokrat” duruşa sahip başkandı. Kırcaali hakkında bilgi aktardı bizlere.
“Bulgaristan’da güneşli bir yer varsa, orası Kırcaali’dir” diyerek başladı
konuşmasına. 365 günün 260 günü güneşli olan Kırcaali’ye bu özelliğinden dolayı
“Güneşli şehir” ünvanı verilmiş.
Konyalı komutan Kırcı Ali bu topraklarda
şehit düştüğü için kent bu ismi almış. Başkan, Kırcaali’nin yerleşim yeri
olarak; Filibe, Gümülcine ve Edirne’den daha eski bir geçmişe sahip olduğunu
belirtiyor. Yunanistan’a ve Türkiye’ye eşit mesafede. Halkı yüzde 50 Türk ve
Müslüman, yüzde 50 Bulgar ve Hıristiyan. Tam yarı yarıya ayrı nüfusa sahip
başka bir yerleşim yeri yokmuş Bulgaristan’da. İki toplum arasında, şimdiye
kadar herhangi bir sorun çıkmamış. Bundan böyle de hoşgörünün timsali olarak,
“Hoşgörü şehri” özelliğiyle kabul
ettirmek için çalışıyorlarmış.
HAYRANLIK
YARATAN PROJELER
Kırcaali Belediyesi, bizim Osmangazi
Belediyesi ile kardeş şehir. Recep Altepe döneminde temeli atılan, başlatılan
iyi ilişkiler mevcut. İki ülke arasında işbirliğine yönelik çalışmaların devam
etmesini dileyen Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz, yürüttükleri projeleri
de anlattı. Açıkçası iki projeye; pazar yeri ve meydan projelerine hayran
kaldım...
Pazar deyip geçmeyin. Rıfat Yolu’nun da
överek anlattığı pazaryerini gidip gördük. Modern kapalı pazar yeri, Avrupa’da
bile tek imiş. Çok büyük bir alanı kaplıyor, tam 23 bin metrekare. Projesi AB
destekli. Çatısındaki özel bir kaplama sayesinde kışın soğuktan korunuyor. Yaz
sıcağında da, pazarı gezenler ve satıcılar sıcaktan çok fazla etkilenmiyor.
Ürünleri korumak için soğuk hava depoları bile var. Paketleme, ambalajlama
bölümleri de diğer detaylar.
İŞTE
KENT MEYDANI BU: TAM 240 BİN METREKARE
Meydan projesine gelince… 6 yıldır
başkanlık yapan Hasan Aziz’in ifadelerinden anlaşıldığı üzere, en gururlandığı
projesi. Şehrin merkezinde, göbeğinde tam 240 bin metrekarelik devasa meydan
planlanıyor. Detaylarını daha net görebilmemiz için, hep birlikte belediye
binasının girişindeki maketin yanına indik. Yapımına başlanmış, bir yıl sonra
bitirilecekmiş. Yemyeşil bir alandan oluşturulan meydan, gerçekten de
harikulade görünüyor. Tüm detayları ince ince düşünülmüş. Her şey “önce insan”
odaklı. Kırcaali’nin çehresini tümden değiştirecek, daha güzelleştirecek bir
meydan olacağı aşikar.
Proje bu kadarla sınırlı değil. Bunun
dışında, 500 dönüm park da planlanıyormuş. Gel de kıskanma!.. Neyse ki, bizim
de yeşil Uludağ’ımız var. Hasan Aziz’in projelerinden biri de, Arda nehrinin
ıslah çalışması. Bu da Bulgaristan çapındaki en büyük ıslah çalışmasıymış.
Bulgaristan’da sadece iki yerde Türk tiyatrosu var, bunlardan biri Kırcaali’de.
(Diğeri Razgrad’da) 40 yıl sonra ilk kez Türk tiyatrosu yaşama geçirilmiş.
Bunlar başarılı hizmetler…
Tülin Erkal Kara da bu hizmetlerinden
dolayı Hasan Aziz’i kutlarken, ne gerekiyorsa Türkiye devleti, hükümeti ve
belediye olarak daima yanlarında olduklarını ifade etti.
MÜZEYİ
ZİYARETTEN VAZGEÇTİK!..
Kırcaali’de müzeye çevrilen medreseyi
ziyaret etme planımızdan vazgeçtik. Çünkü burası Türklerin haklarının elinden
alınmaya başladığı sıralarda müzeye çevrilmiş. Bulgarlar, bu topraklardaki Türk
tarihini hiçe sayarak ve Türklere ait olan eşyaları yok ederek, tamamen kendi
tarihlerini yansıtmışlar içeride. Hatta, Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun
söylediğine göre, kendi sergilediklerinin büyük bölümü de gerçek dışı imiş!..
Biz de bu nedenle girmedik.
ARDA
BOYLARI EFSANESİ…
Otobüsümüzle ilerlerken, Ayşe Molla
çeşmesini gösterdiler. Özelliği, o çeşmeden su içenin Kırcaali gelini olarak
orada kalmasıymış! Bu kez pas geçtim ama, bir dahaki sefere suyundan
içebilirim, neden olmasın!..
Geniş Arda nehri coşarak akıyor. Arda
Boyları efsanesi var. Güzel bir kızı babası zengin bir kişiye verir. Kızın da
fakir bir sevdiği vardır. Düğün günü kız, sevdiği fakir gencin evine gider.
Fakat genç, babasının kıza zarar vereceğini düşünerek kabul etmez. Kız da Arda nehrine gider ve
kendisini sulara bırakır. İşte bu hikayeden doğmuştur duygulandıran türkünün
sözleri:
“Arda
boylarına ben kendim gittim,
Dalgalar vurdukça can teslim ettim,
Ah annecim ah annecim yaktın ya beni,
Bu genç yaşta denizlere attın ya beni.”
Dalgalar vurdukça can teslim ettim,
Ah annecim ah annecim yaktın ya beni,
Bu genç yaşta denizlere attın ya beni.”
KERMESE
YOĞUN İLGİ…
Bulgaristan’da “kermes” kelimesi
bilinmiyor. Düzenlenen ilk kermes oldu. Mestanlı meydanında, Bursa ekibinin gerçekleştirdiği kermes,
halktan büyük ilgi gördü. Bursa’dan götürülen; giyimden gıdaya, oyuncaktan
temizliğe kadar olan eşya ve malzemeleri almak için esnaf ve vatandaşlar akın
ettiler. Mantı, Kemalpaşa tatlısı, kırmızı mercimek, zeytin, gıdada en çok
tercih edilenler oldu. Eşofman takımları, montlar, kazaklar da keza öyle. Çok
cüzi fiyatlara satılan ürünler, iki saat içerisinde tükendi. Üç günde organize
edilen kermes için Bursa’daki hayırseverler önemli katkıda bulunmuşlar. Elde
edilen gelir, ihtiyaç sahibi bir okula, öğrencilerin eğitimi için bağışlandı.
Bulgaristan’da yaşayanlar, kermeslerin daha geniş ve sık tekrarlanmasını talep
ettiler. Kırmızı mercimek ve zeytin satın alan bir amcanın, bunları bağrına basarak
yürürken sevinçle, “Türkiye’min yemekleriyle akşama evde bayram var” demesi
unutulmaz.
‘İYİYİM
ANNE’ ÖDÜLÜ EN BÜYÜK MUTLULUK
Makaza Otel’deki etkinlikte, bölgedeki iki
kadın başkandan biri olan, Koşukavak Belediye Başkanı Sebihan Mehmet ile tanışma
imkanı buldum. Kadınlar Günü ve Anneler Günü’nün ortak kutlandığı günde,
Sebihan Mehmet’in etkileyici konuşması duygu yoğunluğu yaşattı, gözler
buğulandı. Bir anneye verilecek en güzel hediyenin, “İyiyim anne” sözü olduğunu
söylüyordu. “İyiyim anne” ödülünü almayı, dünyanın en büyük mutluluğu olarak
tarif etti.
Koşukavak Belediyesi’nde yıllardır özel
kalem müdürlüğü yapan Sebihan Mehmet, partisi HÖH’den gelen teklifle kendisini
başkanlık koltuğunda bulmuş. Dört aday arasından, yüzde 81 oy oranıyla seçilmiş.
İki dönemdir başkan. Duruşuyla, konuşmalarıyla güçlü bir kadın imajını
yansıtıyor. “Kadın belediye başkanı olmak nasıl bir duygu?” diye sorduğumda,
kadının hayatındaki duygusallık, sosyallik, anaç ruh gibi bütün artıların da
hizmetlere yansıdığını ifade etti. Anaç tavuk, (bizim buralarda “goruk” tavuk
derler diye ekliyor) yavrularına nasıl kol kanat gererse, fırtına çıkınca
kırlangıç yavrularına nasıl sarılırsa, kendisinin de halka öylesine bağlı
olduğunu belirtti. Ne diyelim, darısı Bursa’nın
başına… Bursa’ya da bir kadın belediye başkanı yakışır, ne de olsa kadın eli
değen yerler farklı oluyor.
Sebihan Mehmet’ten ilginç bir tanımlama
öğrendik. Kırcaali bölgesinde kadınlara “gece hocası” deniyormuş. Bu ne anlama
geliyor? Kadın geceleri kocasına ne okursa, erkek de gündüzleri onu yaparmış!
Bunun üzerine de salondaki kadınlara, “Kocalarınıza güzel şeyler okuyun, her
şey daha güzel olsun” diyerek espriyle karışık sözlerini tamamladı.
Koşukavak’ın bir köyündeki minarenin
onarılmasını sağlayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’ye
teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Osmanlı’dan kalma konak restorasyonu için de
destek istedi. Elçiye zeval olmaz, bizden iletmesi.
NOTLAR…
Bulgaristan’da hüznü ve sevinci bir arada
yaşadık. Geçmişte olanların tamamen unutulması mümkün olmasa da, geleceğe daha
umutla bakılıyor. Oralarda yaşayan kardeşlerimizin ve akrabalarımızın en büyük
güven kaynakları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Uzatılan dost eli ve
Hükümetimizin yakın ilgisi, desteği güçlerini artırıyor. Balkanların bu güzel
insanlarıyla tanışmak, kucaklaşmak bizi çok mutlu etti. Oluşan sinerji, dostluk
ve kültür köprüsüdür. Başarılı organizasyonda emeği geçen, Bursa’dan; Rıfat
Yolu, Naime Kaşmer, Ali Sökmen, Şenol Ahçıoğlu, Ayhan Yılmaz ile
Bulgaristan’dan; Yılmaz Yaşar, Ertan Ahmet, Hatice Mustafa tek tek kutlanmalı.
Tülin Erkal Kara’nın pozitifliği, Rıfat Yolu’nun bölgeye hakimiyeti, BAL-GÖÇ
Osmangazi Başkan Vekili Naime Kaşmer’in esprili kişiliği de gezimizi daha bir
güzelleştirdi. Oğlu Erhan Süleymanoğlu ile ekibe katılan Prof. Dr. Hayriye
Süleymanoğlu’nu tanımış olmaktan da büyük onur duydum. Herkese selam ve
sevgiler…
"Kurtuluşun kıvılcımını ilk ateşleyen kahraman CEBELLİLER" -bu gerçek değil. İlk protesto yürüyüşleri Gorno prahovo (Toz çalı) halkı tarafından gerçekleştirilmiştir.
YanıtlaSil