Araştırmacı Yazar
Yıl M.Ö. 549. Günümüzden 2560 yıl önce. Yer Sardes Sarayı,
Lidya Ülkesi. Alyattes oğlu Krezüs (Kroisos) zenginliğinin ve gücünün
zirvesindedir.
Sardes, bugünkü Salihli’nin kuzey batısındadır. Lidya kralı
Krezüs; Kimilerine göre Kur’an-ı Kerim’de Kasas Suresinde 76. ve 83. ayetlerde
anlatılan Hz. Musa’nın akrabası Karun’dur. İlgili ayetlerde Karun; kibir, gurur
ve azgınlığı sebebiyle, hazineleri ile birlikte yerin derinliklerine
batırılmıştır. Hazinelerinin anahtarlarını güçlü bir topluluk ancak
taşıyabilmektedir.
Bugünkü tarih bilgimize göre, dünyada ilk altın para
Anadolu’da Krezüs tarafından bastırılmıştır. Altın (Sart) ırmağı kumları
arasından elde edilmekte idi.
Krezüs’ün iki oğlu vardı. Birincisi her bakımdan mükemmel
bir insan olduğu halde konuşamıyordu. Bu sebeple ileride kral olamayacaktı.
İkinci oğul Atis (Atiyo) bu durumda müstakbel tek veliahttı.b Bu sebeple Krezüs
Atis’in üzerine titriyor, onu her tehlikeden uzak tutuyordu.
Lidya kralı Krezüs’ün sarayında bir konuk vardı. Bu konuk
meşhur bilge filozof Solon’du. Solon doğru sözlü ve cesurdu. Onun nazarında
Kral da köle de birdi. Sözünü sakınmazdı.
Yemekten sonra Krezüs; misafiri Salon ile konuşmaktadır:
Krezüs:- Atinalı, bilgeliğinin ününü çok duyduk. Söyle bana,
mutlulukta en ileride kimi tanıdın?
Krezüs cevap olarak kendi adanı duyacağından emindir. Çünkü
servet, şöhret, güç, saadet.. Her şey elindedir.
Solon:- Atinalı Tellos’u tanıdım.
Krezüs:- Tellos’ta ne özellikler vardı ki?
Solon :- Zengin bir ülkede yaşıyordu. Güzel ve erdemli
çocukları vardı. Tellos vatanı için savaşırken öldü ve bu sebeple kahraman
oldu.
Krezüs çok içerlemişti. Bu filozof gerçekten saygısızlık
ediyordu. Belki mutlulukta ikinci kişi olarak beni söyler, diye düşündü.
Krezüs :- Tollos’tan sonra kim gelir?
Solon:- Adinalı Kleibos ve Biton gelir. Argos
soyundandırlar. Namuslu, güçlü ve fedakardılar. Heykelleri yapıldı,
unutulmadılar.
Krezüs öfkelendi, kendisine hiç sıra gelmiyordu…
-Benim mutluluğumu hiçe sayıyorsun! Basit insanları sıraya
koyuyorsun.
-Ey kral! İnsan için talih ve talihsizlik vardır. Nice
zenginler vardır ki, fakirlerden daha mutsuzdur. Tamamlanmamış bir ömür için
bir şey diyemem. Çünkü ömrünün sonunun nasıl tamamlanacağını bilmiyorum.
Ölmeden önce dilini tut, her şeyin sonuna bakmalıdır. Tanrı çok insana
mutluluğu yem olarak sunar, sonra da çeker elinden alır.
Krezüs bu sözlerden hoşlanmadı ve Salon’u kovdu. O gece bir
rüya gördü. Rüyasında oğlu Atis ucu demirli bir kargıyla vuruluyordu. Uyandı ve
rüyasından korktu. Saraydaki her türlü silahı toplatıp depolara yığdırdı.
Oğluna bir zarar gelmesin istiyordu. Lidya ordularının komutanı olan Atis’i
hemen nişanladı, düğün hazırlıklarına başladı.
Tam bu sırada saraya bir genç geldi. Frigyalı Kral 4.
Midas’ın oğlu Adrastos’tu bu genç.
Adrastos istemeyerek kardeşini öldürmüştü. Babası elinden
her şeyini alıp onu kovmuştu. Adrastos durumu olduğu gibi anlatıp Krezüs’e
sığındı. Krezüs ona acıdı, her imkanı tanıyıp sarayına aldı. Adrastos Krezüs’e minnet
borçluydu.
Bu esnada Bursa havalisi (Misya) Lidya’ya bağlıdır. Misya
Olimpos’unda (Uludağ) azman bir yaban
domuzu türemiştir. Dağdan inip
halkın ekinini silip süpürmektedir. Halk bütün uğraşlarına rağmen bu domuzu
yakalayamaz. Çünkü bu domuz iyice azmanlaşmış, adeta bir canavar olmuştur. Bir
çok insanı öldürmüştür. Misya elçileri Sardes’e gelip domuzun öldürülmesi için
devlet gücü isterler.
Krezüs ordu komutanı olan oğlunu vermeyeceğini, ancak
silahlı askerler ve köpekler vereceğini bildirir. Atis bu konuşmalar üzerine
gelmiştir. Babasına:
-Baba, benim en büyük iki işim av ve savaş. Bende ne
eksiklik gördün de alıkoydun? Halk içine nasıl çıkarım? Nişanlımın yüzüne nasıl
bakarım? Bırak beni, şu domuzu avlayayım, der.
Babası rüyasını ve endişelerini dile getirir. Atis:
-Baba beni demir kargı vuruyormuş. Bu bir rüya, domuzun eli
mi var da bana kargı atacak? Der.
Krezüs istemeyerek izin verir. Adrastos’u çağırır, oğlunu
koruması için bütün imkanları kullanmasını ister. Adrastos buna söz verir. Silahlı
askerler av köpekleri ve iki prens Uludağ’a doğru yola çıkarlar.
Uludağ’da sürek avı yaparlar. Azman yaban domuzunu yerinden
çıkarırlar. Herkes kısa kargılarını
domuza savurmaktadır. Adrastos da kargı atmaktadır. Adrastos’un kargısı domuza
değil de Atis’e saplanır. Atis Uludağ’da aldığı kargı yarası ile ölür.
Lidyalılar Atis’in ölüsünü ve Adrastos’u alıp Sardes’e
gelirler. Adrastos kaza ile Atis’i vurduğunu, suçlu olduğunu itiraf edip
idamını talep eder.
Krezüs bunca acısına rağmen Adrastos’u idam ettirmedi,
bağışladı. Şöyle diyordu: - Seni suçlamıyorum, Tanrı; iradesini daha önceden
bana bildirmişti.
Krezüs oğlunu törelere göre gömdürdü, anıt mezar yaptırdı.
Frigya prensi vicdanındaki iki cinayetin ağırlığını fazla taşıyamadı. Gece
ortalık tenhalaşınca Atis’in mezarı üzerinde kendini vurdu ve öldü.
Bu olaydan iki yıl sonra Krezüs; Pers Kralı Kurus’a (Kyros)
yenilerek esiri oldu. (Yıl M.Ö. 547) Kurus; Krezos’ü öldürmedi, ona iyi
davrandı ve müşaviri yaptı. Krezüs 32 yıl daha yaşadı. Solon’u hep hatırladı ve
takdir etti.
Heradot’un efsanevi anlatımı böyle. Tarihi bilgilere göre
Lidya önceden Frigya’ya bağlı idi. Kimmerler Frigya Devletine saldırıp zayıflatınca
Lidyalılar M.Ö. 676 yılında Frigya’yı egemenlikleri altına aldılar. İki devlet ve
haneden arasında tarihi rekabet ve düşmanlık söz konusudur.
Midasların torunu Adrastos, kendi hanedanına ve devletine
karşı işlediği suçu affettirecek bir yola girişerek, bu cinayeti işlemiş midir?
Bunu bilemiyoruz.
Herodot’un ifadelerine göre, M.Ö. 549 yılında Uludağ
eteklerine tarımla uğraşan yerleşim yerleri çoktur. Fakat Bursa Kalesinden söz
edilmez. O dönemde her yerleşimin kalesi olduğu da bir gerçektir. Savunmasız,
sursuz köyler yoktur. Bugünkü Bursa-kale içerisinde yapılacak arkeolojik
kazılar, birçok tarihi bilinmeyenleri açığa çıkaracaktır. Şahsi kanaatime göre
1. Prusias’dan önce bile Bursa’nın yerinde şehir olmalıdır.
Kaynaklar:
1-Heradot Tarihi, 1. kitap, 30-50 bablar.
2- Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, C.3, 3. baskı
2005, s. 67,68
bence anlatılan konular hernekadar masalsı tarzı olsada gerçekliğide su götürmez konu krezus un hazinesi olunca o hepten gerçek bir gerçek daha varki hazine hiç bir zaman perslerin eline geçmedi 2000 bin tondan daha fazla bir külçe altının sıra kadem basmayacağıda bir başka gerçek araştırmalarım şunu gösteriyorki hazine paytrakın komutasındaki 800 kişilik koruma destek birliği ile gizli bir dağda saklandı ve altın hiç birzaman amacına hizmet edemedi afrikadan toplanacak paralı askerlerle perslere karşı ayaklanma yapılamdı ama hazine 1872 yılında gün yüzüne çıktı ama onlarda sadece 8 yıl taşıyabildiler yurt dışına kaçırdılar kurşun kaplayarak kalan kısmı hala ilk saklandıkları yerde duruyor K/A SEVGİLERLE
YanıtlaSil