Raif Kaplanoğlu / Tarihçi-Yazar
Önceleri Anadolu köylerinin
büyük bölümü Bektaşi idi. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Şamanist inançlarını
tümüyle terketmemişlerdi. Müslümanlık inanışları da, Arap Müslümanlığından
farklı bir seyir gösterip hem inanış, hem de ibadet açısından çok farklı
özellikler içermişti. Dinsel törenlerinde Şamanist unsurlar ağırlık
kazanmaktaydı. Dedeler, Bektaşiler için adeta Şaman görevini görüyordu. Bu ünlü
dervişlerin Şamanlar gibi kımız yerine şarap içtikleri belgelerden
anlaşılmaktadır. Bu dervişlerinden biri olan Baba Sultan’ın kurduğu köy,
zamanla Sünni’leşmiş. Ancak yine de bazı eski geleneklerini sürdürüyorlar.
Ancak onun müridi sayılan Hasan Dede’nin köyü Doma/Şehitler köyü, Bursa’nın en
büyük Bektaşi köylerinden biri. Her yıl dede onuruna şenlikler düzenleniyor.
Kuran okumaya çok hevesli olmayan bu köylülerin tüm dinsel törenlerinde de
mevlit adı verilen Türkçe ilahiler okumaları, Bektaşiliğin Türk kimliğini
koruyan bir inanç biçimine sokmuştur.
Emir Sultan onuruna,
Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürdürülen “Erguvan Bayramı” da, bir Bektaşi
şöleniydi. Bu bayramdan, XVII. yüzyılda söz eden Evliya Çelebi'ye göre bahar
mevsiminde, Emirsultan’da deniz gibi bir kalabalık toplanırmış. Genellikle Yörük
ve Bektaşi kökenli köylülerin katılımı ile yapılan bu törenlerde, Karacabey ve
Orhaneli ilçesine bağlı Erenler, Büyükorhan ilçesine bağlı Tekerler köyleri
başta olmak üzere alevi-meşrep insanların sel gibi aktığı söylenmektedir.
Bursa’da
da, birçok Bektaşi köyü vardır. Bu köylerin bir kısmı, son yıllarda yerleşen
Yörükler olduğu gibi, bir kısım köyler de, yüzlerce yıldır Bektaşi olarak
yaşamaktadır.
Keles ilçesine bağlı Sorgun, eski
yaşam biçimlerini en güzel biçimde yaşatan bir köyümüzdür. Bu köyde Bektaşiler de yaşamaktadır. Bursa’nın en büyük Bektaşi köyleri ise Şehitler ile İnegöl’ün Kurşunlu Beldesidir. Şehitler tümüyle Bektaşi iken,
Kurşunlu beldesinin büyük çoğunluğu Bektaşi’dir.
Bursa’nın birçok köyünde,
Bektaşi aliler, Sünni ailelerle birlikte yaşıyor. Bu köylere Bektaşilerin ne
zaman geldiğini bilemiyoruz. Ancak Bursa’nın her köşesinde Bektaşilere ilişkin
izler bulmak olasıdır. Eski bir piknik yeri olan Alevibaba Yaylası, Lami Çelebi’ye
göre, Dolubaba Yaylası'nın
yanındadır. Zaten Dolubaba da bir Bektaşi dervişidir. İznik’e bağlı Müşküle köyünde de 1940’lı yıllarda
Bektaşi kültürü belirlenmiştir. Yenişehir’e bağlı Barcın, Karacaahmet, Akbıyık
ve Tekke köyleri, bugün aynı nispette olmasa da eski Bektaşi köyleriydi. Uludağ’da gezinen Durmuş Yörükleri de Bektaşi Yörükleri idi.
BEKTAŞİ GELENEKLERİ
Seferışıklar köyünde,
Orhan Bey'in silah arkadaşı olan Gözle Mahmud’un gömülü olduğuna inanılmaktadır. Köydeki Kalander mahallesi,
olasılıkla Kalanderi dervişleriyle ilintili olmalıdır. Nitekim köyde Bektaşilerin
yaşaması da bunun kanıtıdır. Kalenderilere de Işıklar denilmektedir.
M.Kemalpaşa ilçesi
Söğütalan’a bağlı Garipçetekke köyünde de Bektaşi Türkmenleri yaşamaktadır. Bu köyde çok değişik gelenekler
vardır. Köyün batısındaki ormanlık alanda Et Kız adıyla bir yatır vardır. Burası aslında bir lahittir. Cuma
ve Pazar günleri, köy kadınları bu yatırı ziyaret eder. Erkeklere ise günahtır.
Burada dilek dilendikten sonra ağaca çaput da bağlanır. Güneybudaklar köyünde
de Hacet Baba adlı ünlü bir
dervişin mezarının vardır. Köyde de bazı Bektaşi haneleri yaşar.
Kabulbaba, M.Kemalpaşa ilçesi
Söğütalan bucağına köyde Rumeli'den gelen Bektaşi göçmenler yaşamaktadır. Eski adı Halilbaba idi.
Olasılıkla köyün adı bu Bektaşi babasından gelmiş. Başka bir kaynakta ise Fadulfakih
adını taşıdığı, Kabul Baba’nın ölümü üzerine bu adı aldığı söylenir. Kabul Baba, burada bulunan türbesinde
gömülüdür. Hıdrellez günü, türbede çok büyük bir tören yapılır. Köylüler
mutlaka dedeye kurban keser. Türbenin ayak ucundaki toprak yenildiğinde,
hastalıklara şifa geldiğine inanılmaktadır. Tümüyle Bektaşi köyüdür.
Kurşunlu köyünün hemen
altında Batmaca Dede adlı
mevkide bir türbe vardır. Her yıl büyük bir şölen düzenlenen bu mevkide bulunan
su kaynağının mide, bağırsak, idrar yolu, karaciğer hastalıklarıyla kaşıntılara
iyi geldiği söylenmektedir.
Karacaahmet, köyünde Karaca Ahmet Sultan Türbesi vardır.
Mezarın çocuğu olmayanlara iyi geldiği söylenmektedir. Daha çok da, delileri
tedavi için kullanılmaktaymış. Deliler, mezarın yanında bağlı olarak bir gece
bırakılmaktaymış. Mezarı daha çok Bektaşiler ziyaret etmektedir. Köyde eskiden
bir de Bektaşi tekkesi varmış.
YENİ BEKTAŞİ KÖYLERİ
Yörükler, yaşam koşullarının
gereği olarak, köy ve kasabalardaki gibi bir İslam anlayışını hiçbir zaman uygulayamamıştır.
Yaşam biçimleri buna uygun değildi. Ancak yerleşen Bektaşi köyleri zaman içinde
Sünni’leşmişlerdir. 18-19. yüzyılda da, Uludağ’da göçebe olarak yaşayan Bektaşi
Yörükleri Bursa’ya yerleştirilmiştir. Bu köyler, belki zamanla Sünnileşecek ama
yeni yerleştikleri için halen eski geleneklerini sürdürüyorlar. M.Kemalpaşa
ilçesi Söğütalan’a bağlı Mineyva olarak da anılan Ağaçlı köyü, Taşpınar bu tür köylerdir. Orhaneli’ne bağlı
Dağgüney köyünü de Bektaşiler kurmuştur. Köy, bugün dağ yöresinin müzisyen
fabrikasıdır. Köye müzisyenliği de Bektaşiler getirmiştir.
Bazı
Bursa köylerine ise, Bulgaristan ve Yunanistan’dan Bektaşiler göç etmiştir.
Aslında, uzun yıllar Bektaşiliğin merkezi Arnavutluk olmuştu. Arnavutların da
büyük bölümü Bektaşidir. Ancak Bursa’ya gelen Arnavutlardan çok azı Bektaşidir.
Rumeli’nden gelen Bektaşiler Onhangazi Ortaköy’de bir mahalle kurmuştur. Yine İsmetiye köyünde de Yugoslavya'dan gelen Bektaşiler yerleşmiştir. Demirtaş Köyünde Bektaşi Arnavutlar
yaşamaktadır.
Bursa’da Türk kökenli
Bektaşiler dışında, 1938 Dersim olayları sonucu Bursa’ya yerleştirilen
Tuncelili Aleviler yaşamaktadır. Başta Kestel ve Adaköy olmak üzere Fidyekızık,
Göllüce, Soğanlı, Küçükbalıklı, Panayır, Alaaddin, M.Kemalpaşa’ya bağlı
İncilipınar, Kumkadı, Ormankadı, Başköy (Köyü terketmişler) ile Piremir ve
Esenevler Mahallelerinde Aleviler yaşamaktadır.
Bektaşilik bir tarikat,
Alevilik ise kişiye aileden intikal eden bir dinsel inanış. Herkes Bektaşi
olabilir. Alevilik ise temeli İslam olsa da Müslümanlıkla çok farklı biçimleri
olan bir dinsel yaşam biçimi.
Yüzlerce yıl, bazı iftiralar
nedeniyle kimliklerini saklamak zorunda kalan Bektaşi ve Aleviler artık daha
özgürler. Ancak laik devletin imkanlarından gereği kadar yararlanamadıklarını
düşünüyorlar. AB yolunda Türkiye’nin tüm inançlara saygı gösterecek adımları
atacağına hiç kuşku yoktur.
GÖÇEBE-YERLEŞİK ÇATIŞMASI
Anadolu’ya
gelen Türklerin büyük bölümü Alevi-Bektaşi eğilimliydi. Zaten sürekli gezen
göçebelerin, Sunni bir İslam’ın gereklerini yerine getirmeleri olanaksızdı. Bu
nedenle, Bursa ve civarında kurulu bulunan köylerin büyük bölümü Alevi-Bektaşi
eğilimliydi. Şehirliler ise Sunni idi. Osmanlı yönetimi, siyesi açıdan Sunni
anlayışı benimseyip de medreseler de çoğalınca, giderek Anadolu’da Sunnilik
artmıştı. Ancak Anadolu’daki göçebelerle yerleşik arasında süren iki-üç asır
çelişki ve çatışma, giderek Sunni-Alevi savaşına dönüşmüştü. Osmanlı yönetimi
göçebeye baskı yaparken, diğer yandan Alevi/Bektaşi kesime de baskı yapmaya
başlamıştı. Bu aşamada Doğu’da, yine birer Türk devleti liderleri olan Timur,
Uzun Hasan ve Şah İsmail, Anadolu’daki göçebe-Alevilerin kurtarıcısı olmuştu…
Osmanlı
ile Doğu’da kurulmuş olan bu Türk devletleri arasındaki savaşta ise, en büyük sıkıntıyı
Aleviler çekmişti. Bugün Alevilerin yaşadığı sıkıntıların kaynağı da, işte bu
dönemin siyasi kararlarıdır. Nitekim Doğu’daki Türk devletine karşı yapılacak
savaşta, gazilerin şevkini arttırmak ve Şah İsmail’i destekleyen Anadolu’nun
göçebelerine baskı yapmak amacıyla siyasi bir fetva çıkarılmıştı. Ebu Suud
Efendi’nin fetvasına göre, Kızılbaş olarak anılan Alevilerin “malları, canları”
savaşan gazilere helal kılınmıştı.
İşte
bu fetva sonunda, Anadolu’daki tüm Alevilerin kimliklerini saklamak zorunda bırakmıştı.
Bu dönemde, Uludağ’da bulunan çok sayıdaki Alevi-Bektaşi köyü de, giderek Sunnileşti.
Bunlardan en önemlisi, birçok kaynakta açıkça Bektaşi/Babai olduğu belirtilen
Babasultan köyü bugün tümüyle Sunnileşmiştir. Ancak yine de bugün, hemen her
köyde bir “Dede” mezarının bulunması ve köylülerin buna büyük saygı
göstermeleri, eski Bektaşi inanışların izlerini gösteren en önemli işarettir.
Emir Sultan onuruna,
Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürdürülen “Erguvan Bayramı” da, eski bir
Bektaşi şöleniydi. Genellikle Yörük ve Bektaşi kökenli köylülerin katılımıyla
yapılan bu törenlerde, Karacabey ve Orhaneli ilçesine bağlı Erenler, Büyükorhan
ilçesine bağlı Tekerler köyleri başta olmak üzere alevi-meşrep insanların sel
gibi aktığı bir bayramdı...
Bugün
halen Bursa’da, birçok Bektaşi köyü var. Ancak bu köylerin ufak bir kısmı eski
Bektaşi köyüdür. Çoğu ise son yıllarda yerleşen Yörüklerle, Rumeli göçmenlerin
iskanıyla kurulmuş Bektaşi köyleridir.
BURSA’NIN BEKTAŞİ KÖYLERİ
Bugün Bektaşi kimliğini en
iyi biçimde sürdüren Bursa’da iki büyük önemli köy var. Geyikli Baba’nın müridi
sayılan Hasan Dede’nin köyü Doma/Şehitler köyü, Bursa’nın en büyük Bektaşi
köylerinden biri. Her yıl dede onuruna şenlikler düzenleniyor. İnegöl’ün
Kurşunlu beldesinin de büyük
çoğunluğu Bektaşi’dir. Her iki köy de, çok eski Bektaşi köyüdür.
M.Kemalpaşa ilçesi
Söğütalan’a bağlı Mineyva
olarak da anılan Ağaçlı köyü, Taşpınar köyü,
Garipçetekke başta olmak üzere 19. yüzyılda kurulmuş birçok Yörük köyü, Bektaşi
kimliğini sürdürmekte. Orhaneli’ne bağlı Dağgüney köyünü de Bektaşiler
kurmuştur. Köy, bugün dağ yöresinin müzisyen fabrikasıdır. Köye müzisyenliği de
Bektaşiler getirmiştir.
Bazı
Bursa köylerine ise, Bulgaristan ve Yunanistan’dan Bektaşiler göç etmiştir.
Rumeli’nden gelen Bektaşiler Orhangazi Ortaköy’de bir mahalle kurmuş, İsmetiye köyünde de Yugoslavya'dan gelen Bektaşiler yerleşmiştir. Demirtaş
Köyünde, Bektaşi Arnavutlar yaşamakta…
Bursa’da Türk kökenli
Bektaşiler dışında, 1938 Dersim olayları sonucu Bursa’ya yerleştirilen
Tuncelili Aleviler yaşamakta. Başta Kestel ve Adaköy olmak üzere Fidyekızık,
Göllüce, Soğanlı, Küçükbalıklı, Panayır, Alaaddin, M.Kemalpaşa’ya bağlı
İncilipınar, Kumkadı, Ormankadı, Başköy (Köyü terketmişler) ile Piremir ve
Esenevler Mahallelerinde Aleviler yaşamakta…
Keles ilçesine bağlı 19.
yüzyılda yerleşmiş Sorgun, eski yaşam biçimlerini en güzel biçimde yaşatan bir
köyümüz olup Bektaşiler yaşamakta…
İznik’e bağlı Müşküle köyü,
Yenişehir’e bağlı Barcın, Karacaahmet, Akbıyık ve Tekke köylerinde de, eski
Bektaşi köyleriydi. Uludağ’da gezinen
Durmuş Yörükleri de Bektaşi
Yörükleriydi. Bir Bektaşi şeyhi olan Dolu Baba’nın yakınlarında, Alevibaba
Yaylası adıyla anılan bir piknik alanı bulunmakta…
BEKTAŞİ TEKKELERİ
Bursa'da
kurulan ilk tekkeler de, genellikle Bektaşi tekkeleriydi. Zaman içersinde,
siyasi nedenlerden Bektaşilik gerilemişti, ancak yine Bursa’da birçok Bektaşi
tekkesi vardı. Bunlar; Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba ve Postinpüş
Baba ve Akbıyık Tekkesiydi. Evliya Çelebi de Bursa’da, "Şeyh Kiliman
Tekkesi" adlı bir Bektaşi tekkesinden söz etmekte…
Ancak
Bursa’nın en ünlü Bektaşi tekkesi, Işıklar’daki Ramazan Baba Tekkesi’ydi. Bu
tekkenin son şeyhlerinden biri olan Şeyh Sabit (öl. 1911), Bursa’nın en renkli
kişilerinden biriydi. Şeyh Sabit, çevresinde girişkenliği misafirperverliği
ve nüktedan tavırlarıyla tanınmakta…
Şeyh Sabit, sahip olduğu
arazilerini, 93 Göçmenlerinin iskanı için vermesinden dolayı yeni kurulan bu mahalleye,
Şeyhsabit Mahallesi denilmişti. Hatta Şeyh Sabit Efendi, Işıklar semtini
ağaçlandırmış, Hükümet Caddesi'nden Işıklara kadar olan yolun her iki tarafına
ağaç dikmeye çalışmıştı.
Bugün Şeyh Sabit adı
unutulmuş, mahallesinin adı değişmiş, tekke-mescidi de ev olmuş… Fadiye
Güzerman’ın tasarrufunda bulunan Eşrefiler Caddesindeki tekke binası da satılık.
Koruma Kurulu ise, Ayşe Yandayan başvurusuna karşın tescili onaylamamış. Oysa
tapuda, açıkçı konutun eski durumunu mescit olarak tesit etmekte…
RUM BEKTAŞİLER
Aslında Rumeli’ni, önce
Bektaşi şeyhleri fethetmişti. Birer misyoner örgütü gibi, Bektaşi tekkeleri,
Rumeli’nin İslamlaşmasında büyük katkı yapmıştı. Hatta bugün bile, Bektaşiliğin
en önemli merkezi Arnavutluk olarak kabul edilmekte. Tüm Rumeli’nde, Bektaşilik
halen çok yaygın…
Bugün
hoşgörü konusunda, Mevlevilik öne çıkarılsa da, bence Bektaşiliğin felsefesi ve
hoşgörüsü, Tasavvuf dünyasında rakipsizdir… Bugün, geçmişle bugün arasında bir
bağ aranacaksa, çağa ayak uydurabilecek tek felsefe anlayış, Bektaşilik
olabilir…
16.
yüzyılda, Yenişehir Akbıyık köyündeki Bektaşi tekkesinde, 4 tane Hıristiyan kökenli
dervişler bulunmaktaydı. Charles Mac
Farlane adlı bir İngiliz seyyah da, 1850 yılında geldiği Bursa’da, çok sayıda Bektaşiye
rastladığını söyler. Ama daha ilginç olanı ise, Antonaki Varsamis adında Rum bir
Bektaşi babasının olduğunu belirtmesi…
Bugün ülkemizde yaşayanların
yüzde 95’inin Müslüman olması, binde bir
bile olmayan Nasturi veya Süryanilere karşı üstün olmasını gerektirmez.
Laiklik, devletin, ülkesindeki her dine mensup kişilere karşı aynı mesafede
olmak anlamına gelir…
FARKLI OLANI BENİMSEME
Bundan
2-3 yıl önce, bir ilahiyat profesörü, Muharrem ayında yazdığı bir makalesini
dağıtmıştı. Bu yazıda, Kerbela olayı Sunni bakış açısıyla etüt ediyordu. Bir
başka dervişin ağzıyla, Kerbela olayının bir kader olduğu vurgulanarak, “Bunu
Allah istedi, yoksa bu olay gerçekleşmezdi” türünden bir mantıkla, olayı
savunuyordu…
Bu
yazıyı okuyup sinirlenen Safiyeddün Erhan(Eşrefoğlu), her yıl Çatalfırın
Tekkesinde düzenlediği Aşure Ayini öncesinde bir konuşma yapmıştı. Aslında bu
yazıyı yazan hocamız, kendince son derece iyi niyetli olarak, ama kendi bakış açısıyla
yorumluyordu Kerbela Olayını… Kerbela yasının, Sunnilerle Alevi/Bektaşiler
arasında bir kin alanı olmasını engellemek istiyordu. Ancak, Sunni bakış
açısıyla, Alevi/Bektaşi inancı yorumlamak yanlış yorumlara neden olabilir…
Oysa
Alevi/Bektaşiler, farklı olmadıkları için değil, farklığı ile tanınıp
kabullenmek isteniyor. Ulusal Türk Cumhuriyetinin kurumasında en önemli katkıyı
yapan Alevi/Bektaşiler, farklığıyla bu ülkede yaşamak istiyor… Özellikle AKP’lilerin
her konuşmasında sözüne ettiği, “Yüzde 99’u Müslüman bir ülkede”,
Alevi-Bektaşiler, istatistiklere bile girememesinden incinmekteler…
Bursa’da
bugün 20’yi aşkın köyde Bektaşi ve Aleviler yaşamakta. Bektaşi ve Aleviler,
uzun yıllar kimliklerini saklamak zorunda kaldı. Sessiz sedasız yaslarını
tuttu, Muharrem’de oruçlarını açtı. Kendilerini Sünni Müslümanlardan farklı
gören Bektaşi ve Aleviler, artık laik devletin kendilerine bazı hakların
tanınmasını bekliyor…
*************
BİR ALEVİ KÖYÜ: İNEGÖL ŞEHİTLER
Hülya TAŞ
Şehitler köyü Bursa’ya 30 km uzaklıktadır. Soyu
Ahmet Yesevi’ye dayanan köyü Hasan Dede’nin kurduğuna inanılmaktadır. Dışarıdan
göç almayan köyün büyük ölçüde gelenekselliğini korumaya çalıştığını görmekteyiz.
Bu araştırmada, Alevi inançlarının şekil verdiği köyün evlenme törenlerinde yer
alan gelenek ve görenekler incelenmeye çalışılmıştır.
Bursa’nın İnegöl ilçesine
bağlı olan Şehitler Köyü, il merkezine 30 km, ilçe merkezine 12 km uzaklıktadır. Eski adı Doma’dır.
Daha sonra Bekçeviz olarak adlandırılan köy’ün adı 1970’ ten sonra İstiklal
Savaşı sırasında çok şehit vermesinden dolayı Şehitler köyü olarak değiştirilmiştir
(Kaplanoğlu1996; 258). Köyün kurucusu olduğuna inanılan Hasan Dede, Hacı Muradı
Veli’nin evlatlarından olup, soyu Ahmet Yesevi’ye dayanmaktadır. Köyde 5 aile
dede soyundan gelmektedir. Diğerleri Talip’tir1. Köyün tümü Alevi olup bu
özelliği ile orijinalliğini korumaktadır.
Her yıl mayıs ayının ikinci
haftası Hasan Dede (Cemiloğlu 2002;115) ve İstiklal şehitleri adına anma
törenleri düzenlenmektedir.
Yatırlarıyla da bilinen Şehitler
köyünde Hasan Dede türbesinin dışında Sarı Kız, Kara İshak ve Arap Dede adlı üç
mezar vardır. Sarı kız Hasan Dede’nin kızı, Arap Dede oğlu, Kara İshak’ın ise
savaşırken şehit düşen bir Alevi dedesi olduğu söylenmektedir. Nüfusu 800
dolayında olan köyde 180 hane bulunmaktadır. Köyde bir ailenin en fazla iki
çocuğunun olması ve köyün dışarıdan göç almayıp, dışarıya göç vermesi nüfusun
aynı kalmasını sağlamaktadır. 2 Bu göçün çoğunluğunu kasaba ve şehir merkezlerine
ticaretle uğraşmak için gidenler ile yükseköğretime devam edip meslek sahibi
olarak yaşamlarını il ve ilçe merkezlerinde devam ettirenler oluşturmaktadır. Köyde
ilkokul, kütüphane, cami, türbe ve cem evi bulunmaktadır. Köyde yer alan
ilkokul da bir ana okul sınıfı ve ilkokul üçe kadar okutulan öğrenciler bulunmaktadır.
Diğer sınıflar için öğrenciler Yenice’ ye ve İnegöl’e gitmektedir.
Köyün kütüphanesinde 1500’e
yakın kitap bulunmaktadır. Köy halkının çoğu ilkokulu bitirmiştir. Yaşlıların
çoğu okur-yazardır. Köyde 500 yıllık bir hamam bulunmaktadır.
Hamam harap halde olduğu için
kullanılmaz durumdadır. Bu hamamın restore edilerek müze haline getirilmesi
için çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle düğünlerde kullanmak için 1997 yılında
küçük bir hamam yaptırılmıştır. Bize verilen bilgilere göre, köyde hiç kimse
yüz kızartıcı suçlardan, kavgadan veya kanunların suç saydığı davranıştan dolayı
karakola veya mahkemeye gitmemiştir. Basit anlaşmazlıklar da kendi aralarında
çözümlenmektedir. Derlemeler sırasında köyde komşuluk ilişkileri üzerinde de
durulmuştur. Kendi ifadelerine göre hiçbir komşu diğer komşusu ile kavgalı
değildir. Aralarında sorun olanlar bu sorunlarını çözmedikleri sürece yapılan
Cem ayinlerine katılamazlar. Köylü bu gibi insanları dışlar. İnsanlar
dışlanmamak için birbirlerinin haklarına saygı gösterirler. Diğer yandan
köylüler, kendilerini insan haklarına ve kanunlara saygılı, Atatürk ilke ve
İnkılâplarına bağlı kişiler olarak tanımlamaktadırlar. Evlerin birçoğunda, Cem
evinde, Hz. Ali’nin, On iki imamın ve Atatürk’ün fotoğrafları bir arada bulunur.
(Taş, 2000;711)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder