Hüseyin Genç
Araştırmacı-Yazar
Bulgaristan coğrafyasında Osmanlı
ve daha sonraki dönemlerden kalma Türk adet, gelenek, görenek ve folklore
etkinlikleri; 1944 ‘Sosyalist Devrimi’nden sonraki ekonomik ve teknolojik
değişimle birlikte yavaş yavaş yok olmaya yüz tutmuş, 1950’li yılların
sonlarında da büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Günümüzde ise hemen hemen
silinmiş gibi bir şey. Bunları ancak o dönemleri bilen, uygulayan Svalenikli
(Sulanık) yaşlı Türklerden öğrenebilmekteyiz. Bu bölümün hazırlanmasında
bilgisine başvurduğum kimseler, bir önceki cümlede adı geçen köyde yaşayan
Mehmet Feyziov Kabamehmetov (84) ile Gacal Sebile (81) lakaplı eşidir.
İnceleme
yaptığımız Rusçuk yakınlarındaki Svalenik (Sulanık) köyünde Bulgarlar ve
Türkler yüzyıllarca bir arada, içiçe yaşamışlar ama gelenekleri, görenekleri,
ahlak anlayışları, kültürleri, sosyal yaşantıları birbirine pek benzemez.
Örneğin: Davranışları, yemekleri, giyimleri, folkları, kullandıkları eşyalar
ile evlerinin dış ve iç yapıları bile farklı farklıdır. Eski Türk kadınları
şalvar giymeleri ve başlarını örtmeleri ile Bulgar kadınlarından ayrılırlardı.
Bir kere Türklerin mutfağı Bulgarlar'dan daha zengindir. Yemek çeşitleri
fazladır. Bulgarlar üzümden şarap yaparlar. Türkler ise macun (pekmez)
çıkartırlar.
1992 yılındaki ziyaretim sırasında;
Svalenik'in 5-6 km.
batısındaki Cernevi köyünü gezerken eski yolun köye girişinde bulunan,
diğerlerinden farklı görünümdeki metruk bir ev dikkatimi çekti. İki katlı hanay
şeklinde inşa edilmiş bu yapının bir Türk evi olduğunu öğrendim. Tahminimde
yanılmamıştım. Ne de olsa biz bize benzeriz, değil mi? Son zamanlarda tek
başına burada yaşayan yaşlıca bir Türk kadını, birkaç yıl önce doğup büyüdüğü
yurdunu terk ederek Rusçuk merkezine gitmiş. Köyünü ve evini son terkeden Türk
bu olmuş! Şimdi bu köyde bir hane bile Türk kalmamış.
FOLKLOR
OYUNLAR:
Erkek oyunları davul, zurna veya klarnet eşliğinde oynanır. En çok oynanan eski
oyunlar 'kama' ve 'sekme'dir.
Bayan oyunları daha çok da(i)re
(def) çalınarak oynanır. En çok bilinenler; 'Bursa'nın Ufak Tefek Taşları' 'Menekşe' ve
'Yemeni' oyunlarıdır.
KIZ
İSTEME, NİŞAN VE DÜĞÜN ADETLERİ:
Kız isteme: Kız ile oğlan çeşme
başlarında ya da 'meci'lerde (imece) tanışırlar. Oğlan çeşme başına giden kıza
laf atar. Güzel sözler söyler. Kızdan su ister. Kız da suyu uzatır. Oğlan: “Bu
su çok tatlı. Sen de böyle tatlı mısın?” der. Bu şekilde laf atmalar birkaç kez
tekrarlanır. Anlşırlarsa, oğlan tarafının yakın akrabaları kızı görmek için
evlerine giderler. Tamam denince peşkir verirler. İkinci kez oğlanın anası ile
babası dünürcü olurlar. Konuşup bir anlaşmaya varırlar..
Ertesi gün ananın babanın da içinde
bulunduğu akraba tayfası nişan ve düğün için kız tarafının neler istediğini
öğrenmeye giderler. Kız tarafı genelde altın, ayakkabı, bindallı elbise,
yorgan, döşek ve gelin giysisi isterler. Küçükbaş, büyükbaş hayvan veya tarla
tokat isteyenler de olur. Kız oğlanı çok seviyorsa fazla birşey istetmemeye
gayret eder. Oğlan tarafı da kız tarafına bohça götürür.
Nişan töreni: Bir hafta on gün
sonra nişan töreni yapılır. Oğlan evine mensup olanlar çalıp söylerler. Kız evi
akrabalarını ve yakınlarını toplayarak büyük bir bohçayla oğlan evine gelirler.
İçine oğlanın anasına, babasına ve yakın akrabalarına hediyeler konur. Bohça,
cüzi bir para karşılığında damada satılır. Herkesin görüp incelemesi için de
çeyiz evin dışına asılır. Kıza ve oğlana altın ya da gümüşten birer yüzük
takılır. Törene katılanlara sonunda yemek ziyafeti verilir.
Düğün: Eskiden düğünler bir hafta
on gün kadar sürerdi. Bir hafta öncesinin perşembe günü başlardı. Oğlan tarafı;
düğüne gelecek konuklar için ilkin 'kabartma' denilen ekmekler hazırlar. Cuma
günü ekmekler ve bir kısım eşyalar, davul eşliğinde kız evine götürülür. Kız
evinin önünde ve avluda davullar çaldırılarak oyunlar oynanır. Oyundan sonra
herkes evlerine dağılır. Bu arada düğün boyunca kahve yapacak biri ayarlanır.
Odalarda da eğlenceler düzenlenir.
Cumartesi dinlenilir. Pazar günü
yine kız evinde çalgılar eşliğinde eğlence düzenlenir. Bindallı kıyafetler
giyen kızlar da(i)re ile erkekler davul zurna eşliğinde türkü söyleyerek,
oynayıp eğlenirler.
Salı günü eğlenceye yine devam
edilir. Orta oyunları ve gösteriler sunulur. Akşam kız evinde kına gecesi
düzenlenir. Geline, ahiretliğine, akrabalarına ve istekli olanların ellerine ve
ayaklarına kına yakılır. Bu sırada kızlar, da(i)re eşliğinde gelin havaları
söyleyip, oyuna kalkarlar.
Takın gelin turasını.
Verin gelin kınasını.
Vurun kızın kınasını.
Ağlatalım anasını..
Ak bakırlar susuz kaldı.
Yüksek evler ıssız kaldı.
Kız anası da kızsız kaldı.
Ley ley ley aman!.
Yüksek yüksek tepelere ev
kurmasınlar.
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.
Çarşamba gecesi davullarla yeniden
kız evine gidilir. Fenerler, meşaleler yakılır. Takı törenine geçilir. Herkes
saçılarını hazırlar. Avlu ortasına bir hasır atılılır. Bunun üzerine de bir
döşek konur. Kaynana, varsa görümce ve diğer çok yakın kadın akrabaları bunun
üzerine oturtulur.
İki kadın ilahi söyleyerek gelirler.
İçinde kepek olan bir sahana koydukları
dört mumu yakarlar. Gelini aralarına alarak evden çıkarırlar. Bu sırada şu
ilahi söylenir:
Aydan arıdır yüzleri.
Şekerden tatlı sözleri..
Gelin; allı pullu duvağıyla avlu
ortasına konan bir iskemleye oturtulur. Avucuna kepekle para konur. Paralar
geline kalır. Kepek hayvanlara yedirilir. Bunun anlamı; bereket olsun ve damat
eşine daima sadık kalsın, demektir. Ardından bir kadın bağırarak, takı törenini
başlatır. İlk önce kaynana altın takar. Bunun arkasından yakın akrabalar ve
diğerleri saçılarını verirler. Altın, para takanlar olur. Giyim, mutfak
eşyaları gibi şeyler verenler de olur. Hediye getirenlerin isimleri tek tek
haykırılır.
Perşembe : Sabahleyin ilk iş hoca
nikahı kıymaktır. Sonra atlarla, talikalarla gelin almaya gidilir. Gelin
talikasının üzeri hasır, kilim veya halı gibi şeylerle örtülür. Gelin hanımın
erkek ve kadın yakın akrabaları onu evden çıkararak ilahi eşliğinde arabaya
doğru ilerlemeye başlar... Gelinin erkek kardeşi veya yakınlarından birisi
kaynatadan, kaynanadan bahşiş isterler. İstenen bahşiş yüksekse makul bir
seviyeye indirilerek anlaşılır. Sonunda gelin arabaya bindirilir. Gençler önünü
iple veya başka bir araba ile keserek bahşiş isterler. Gidip gelirken yollarda
türküler söylenip, oyunlar oynanır. Şarap içip nara atanlar görülür. Kahve yapmakla
görevlendirilen kişi bu sırada öne düşer, bir sırığa asılı basma ve gömlekle
düğün kafilesinin önünden yürür. Beş on adım gidince araba yine durdurulur. Bu
kez peşkir istenir. Kız da bahşiş verir. Alınan peşkirler bir sırığa bağlanır.
Delikanlılar alayı durdurup bayrağı isterler. Vermek istemeyeni yaka paça edip
suya atarlar. Gelin alayı damat evine doğru ilerlemeye devam eder. Sonunda
kapıya yanaşılır. Kaynana ve kaynata çağırılır. Geline ne bağışladıkları
sorulur. Bu bazan 40 koyun olur, bazan 5 inek veya susur, bazan da 10 dekar 20
dekar tarla olur. Sonra damat içeriden çıkarak gelin arabasının yanına gelir.
Gelinin alnına parmak uçları ile 3 defa dokunur. Sonra kucağına alarak arabadan
indirir. O anda başlarının üzerinden para ve altın saçılır. Gelin kucakta
eşikten atlanarak içeri taşınır. Bir gelin turtası küçük parçacıklara ayrılarak
kapının önünde bekleşenlere dağıtılır.
Sırığa bağlanan basma, peşkir,
yağlık gibi hediye edilmiş şeylerle köyün sokaklarında gezilir. Sırığı taşıyana
yeni saçılar sunulur. Önceki günlerde yapıldığı gibi bugün de üzerine al basma
asılmış bayrak şeklindeki sırık, delikanlılar tarafından köyün uzakça bir
yerine dikilir. Çalgılarla oraya gidilip çalınıp söylenerek, oyunlar oynanır.
Sonra oradan alınan al basmalı sırık, bir başka yere dikilir. Bu kez hep
beraber oraya gidilerek, aynı şeyler tekrarlanır. Bu eğlence delikanlılar yeter
deyinceye değin devam eder.
Oğlan yatsı namazından sonra
arkadaşlarınca itilip kakılarak gerdek odasına sokulur.
Cuma sabahı gelinin bayan yakınları
ile oğlanın yakını bayan akrabaları gelin evinde toplanırlar. Duvak yapıp zülüf
keserler. Gelin pullarla gelin telleri ile süslenir. Gelinin çoraplarının içine
para konur. Çocuklar çorapları çıkartarak paraları alırlar. Buna kız ardı
denir.
Cuma akşamı camiye gidilir. Mevlüt
ve dualar okunup şerbet dağıtılır.
Pazar akşamı kızın anne ve babasının
evinde toplanılır. Damat hediyeler götürür. Pabuç, basma gibi şeyler verilir.
Bilazeri (sağdıç) tembihlediği için; damat, bu sırada dilsiz rolü oynayarak
konuşmaz. Damat bu tutumu ile kaynana ve kaynatasından hediye bekler.
Konuşmamasının nedeni budur. Buzağı, koyun, keçi, bağ, bahçe gibi hediyeler
verilerek konuşması sağlanır. Ardından beraberce yemek yenir. Sonraki cumaya,
gelinin kendi anası ve babası damada misafir olurlar. Beraberce yemek
yenir.
TÜRKÜLER:
Tırsenikli Ayşe'nin
türküsü:
Ayşem seni nerde
bulmalı?
Uçan kuşlara mı sormalı?
Kara gözlü güzel yarim,
Seni hergün öpüp,
sarmalı.
Ayşem çıkmış yollara
bakar.
Bakışları çok canlar
yakar.
Ayşem pencerede
dururken,
Başkasına kim bakar?
BURSA TÜRKÜSÜ
Bursa'nın ufak tefek taşları.
Keman olmuş o yarimin
kaşları.
Al beniii..
Esmer güzeli yarimle,
Kolkola gezelim.
Bir omuzdan bir omuza
saçları.
Al beniii..
Esmer güzeli yarimle,
Kulkola gezelim.
KINA TÜRKÜSÜ
Ak bakırlar susuz kaldı.
Yüksek evler ıssız
kaldı.
Kız anası kızsız kaldı.
Ley ley ley..
Ley amannn..
ROMEN KIZI
Ben bir Romen kızı
gördüm,
Tuna boyunda.
Bir deste gül vardı
elinde.
Hem de koynunda.
Doğru söyle Romen kızı,
Annen var mıdır ?
Ne annem var ne babam,
Öksüz kaldım Tuna
boyunda.
(Bürümcük
İbrahim'den alınmıştır.)
HIDRELLEZ
ŞENLİKLERİ
Hıdrellezden bir gün önceki akşam
üzeri istekler, dilekler bir kağıda yazılarak veya istenen şeyin resmi
çizilerek bir gül dalına asılır ya da bir şişeye konularak Lom'a (dere) atılır.
Kimileri de Lom kenarındaki kumsala, arzu ettiği şeyin resmini çizerek dilekte
bulunurlar. Bu arada akşam saatlerinde yakılan bir meydan ateşinin üzerinden
atlanılır. İnanışa göre; bu istek ve dileklerin, sabahleyin erkenden Hızır ve
İlyas peygamberler tarafından yerine getirilmek üzere görülüp incelendiği
varsayılır.
Yine bir gün önceden; kızlar yüzük,
küpe, kolye, boncuk, tarak gibi eşyalarını içi su dolu bir çömleğe veya kovaya doldurarak, yerini sadece
iki kişinin bildiği bir yerdeki gül ağacının altına koyarlar. Çömlek ya da
bakraç ertesi gün konulduğu yerden çıkarılır. Bir ağacın altında toplanılır.
Çıkarılacak sıradaki eşyanın sahibi için bir mani söylenir. Sonra kızlardan
biri çömlekten bir eşyayı çekip çıkararak, kimin olduğunu sorar. Maninin
özelliğine veya güzelliğine göre o kişi alkışlanır veya huulanır.. Buna karşı eşyanın sahibi de bir
mani söyler. Beğenilirse alkışlanır. Beğenilmezse ses çıkarılmaz. Mani bilmeyenlere sek sek, koşma, atlama gibi
cezalar verilir. Çömlekteki eşyalar bitinceye dek bu işlem devam eder gider.
Mani söyleme faslı bitince , ağaçlara kurulan salıncaklarda sallanılır.
Türküler, şarkılar söylenir. Oyunlar oynanır. Delikanlı erkekler kendilerini
uzaktan izler. Sevgililer birbirlerine, gizliden gizliye hediye gönderirler.
Sonra topluca yemek yenir. Akşam üzeri büyük bir ateş yakılarak üzerinden
atlanır. Şenlikler gece de devam eder. O günde söylenen manilerden bazıları:
MANİLER
Ak güvercin olaydım.
Pencerene konaydım.
Anan baban görmeden,
Seni alıp kaçaydım.
Keten gömlek dar yenden.
Sen ne soğudun benden?
Bileydim ayrılacağını,
Gönlümü çekerdim senden.
Keten gömlek ekleme.
Var git oğlan bekleme.
Beni sana vermezler,
Boşu boşuna bekleme.
Yağmur yağar seller akar.
Pencereden kimler bakar.
Senin o çakır gözlerin,
Daha nice canlar yakar.
Keten gömlek incecik.
İpek burdum burgacık.
Ben de buldum dengimi,
İnce belli gencecik.
RAMAZAN MANİLERİ
Kahvem var ezilecek.
Ak tülbentten süzülücek.
Oyalama bizi Neftin Bey,
Çok yerim var gezilecek.
Davulumun dolayı mercan.
Bugüne eremedi nice can.
Sana dua ederim Ali Dayı,
Yüzün gülsün her zaman.
Yüksek evin penceresi.
Boyalıdır çerçevesi.
Bekletme beni Hasan Bey,
Yandı pilav tenceresi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder