Türkan GENÇ
Bir dizi etkinlik ve açılış için 24-28 Haziran 2011
günlerinde Bosna’daydık.
Doğası, yeşilliği, su kaynakları, zümrüt gibi akan
ırmaklarıyla adeta cennetten bir parça.
Saraybosna, Mostar ve Travnik kentlerini gezdik. Üçüne
giderken de, yol boyunca yemyeşil ormanlar ve berrak nehirler eşlik etti bize.
Allah’ın bu ülkeye bahşettiği, ressamlara ilham kaynağı olan güzelliği, büyük
bir hayranlıkla seyrettim.
Bunun yanı sıra tarih ve modernizmin mükemmel uyumunu her
yerde görebiliyorsunuz.
Avrupa’nın göbeğinde olduğundan, Balkan ülkesinden ziyade,
bir Avrupa ülkesi havası var.
Bu durum insanların yaşam tarzlarına ve sosyal hayata büyük
ölçüde yansımış. Etrafta birbirinden şık ve güzel insanların varlığı dikkat
çekici boyutta.
Yüzde 70’i üniversite mezunu, yaş ortalaması genç, insan
ömrü uzun.
Kafe ve kahve kültürü son derece gelişmiş. Türk-Osmanlı
izlerinin yoğun olduğu, Saraybosna’da ünlü Bosna çeşmesinin de bulunduğu
Başçarşı’da (Türk çarşısı), kafe ve restoranlar her daim tıklım tıklım.
Bosna’da zaman akarken, hayat devam ediyor.
Savaşın izleri siliniyor, yaralar sarılıyor…
Biz ne kadar Bosna’ya hayran kaldıysak, Boşnaklar da
Türkleri o denli seviyorlar.
Bir Boşnak için “Türk” deyince akan sular duruyor.
Türk bayrağını sarılıp öpenler, ay yıldızlı şapkalarımızı
isteyip gururla takanlar, “Türkiye’ye çok selam” diye seslenenler bizi
duygulandırdı.
Her evden bir şehit var. Her kentte, köyde şehitlikler beyaz
zambaklar gibi! Aynen şiirdeki gibi; “Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan
şüheda.”
Sırf Müslüman oldukları gerekçesiyle çoluk çocuk demeden
vahşi katliama uğrayan Boşnakların yardımına Türk askeri, Türkiye devleti
tereddütsüz koştu.
Bunu hep şükranla, minnetle anıyorlar.
Arkalarında büyük, güçlü Türkiye olduğunu bilmeleri, onlar
için en büyük güven kaynağı.
O günden bu yana, T.C. devletinin, hükümetinin, yerel
yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının katkısı, desteği sürüyor…
Bosna’ya gidiş amacımızın temelini de bu oluşturuyor.
Belediyeler arasındaki kardeşlik protokolleri; halklar
arasındaki birlik beraberliği, dayanışmayı artıran önemli adım.
Balkanlara gidip, orada yaşayanların gözüyle bakmadıkça,
onları özümsemedikçe, bunun ne demek olduğunu kavramak zor.
Ancak o kardeşlerimizin neler hissettiğini anlayınca bu işin
ciddiyetini kavrıyorsunuz.
“Yalnız değilsiniz, yanınızda biz varız” demek, onlar için
dünyayı vermek, dünyaya meydan okumak, başı dik, ayakları yere sağlam basmak
anlamı taşıyor.
Savaşın içine çekilmiş, şehit vermiş, acılar görmüş, göç
yaşamış, yaralanmış, örselenmiş ama hiçbir koşulda boyun eğmemiş milletler asil
milletlerdir.
Onların yanında yer almak, yardım eli uzatmak da bir o kadar
asalet gerektirir.
Savaştan sonra müthiş bir ulusal bilinç oluşmuş Boşnaklarda.
Bu bilinçle, kültürlerine ve inancına sahip çıkmanın,
korumanın gayreti içindeler.
130 yıl önce Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde
yıkılan, Saraybosna Bakırbaba Camii’nin, Büyükşehir Belediyesi’nce yeniden
yaptırılması, Boşnakları çok mutlu etmiş.
Caminin açılış töreninde duygu dolu anlar yaşandı,
Neratva rengi gözlerden yaşlar süzüldü.
Boşnaklar, hem Recep Altepe’yi, hem de finansını sağlayan
işadamı Hüseyin Durmaz’ı yere göğe sığdıramadılar. İsimlerini altın harflerle,
en iyi insanların arasına dahil edeceklerini söylediler.
Saraybosnalı şair Şaban Gado’nun dizeleriyle seslendiler:
“Osman’ın torunları yine geldiler,
Ve Bosna’da hayır peşinden koşmaya başladılar.”
Balkanlardaki bu çaba ve hizmetler, özünde İslam alemine
yöneliktir.
Bosna’nın yükselişi, tıpkı yüzyıllardır sönmeyen özgürlük
ateşi gibi, Osmanlı’nın hilalinin ebediyen dalgalanması demektir.
Hıristiyanlığın en yüksek mertebede olduğunu kanıtlamak
istercesine, dağların tepesine dikilen haçlara, Boşnaklar en güzel cevabı
vermiş:
“Ne kadar yükseğe dikerseniz dikin, gökyüzündeki ay ve
yıldıza ulaşamazsınız.”
Sonuç olarak;
Türk ya da Boşnak, hepimiz Müslüman, hepimiz kardeşiz...
***
Bir ülke düşünün… Bütün kentleri yeşil ormanlarla kaplı ve
ortasından zümrüt rengi nehirler akıyor. Her yer tertemiz, ışıl ışıl, pırıl
pırıl, çiçeklerle bezeli evler bahçe içerisinde. Üstelik bu ülke yakın bir
geçmişte savaştan çıkmış. Bosna’dan bahsediyorum…
İnançlı, kararlı, azimli Bosnalı Boşnaklar, savaşın
yaralarını sarıp toparlanmada büyük yol katetmişler. Dünkü yazımda da
vurguladığım gibi, Boşnak halkında müthiş bir ulusal bilinç oluşmuş.
Birbirlerine sıkıca kenetlenmişler. Bu da savaşın tek kazanımı olsa gerek.
Biz gezerken kim Boşnak, kim Sırp, kim Hırvat ayırt etmekte
zorlandık, ancak Boşnakların Türklere olan ilgisi ve sempatisi kimliği ele
veriyordu. Bir de güzellikleri… Hani derler ya; kadınıyla erkeğiyle Allah özene
bezene yaratmış.
Rahatlıklarına da bayıldım. Ne stres tanıyorlar, ne panik.
Hırs da yok. Aynen slow city tarzında bir yaşam biçimi. Kahve keyfi yapmak, en
haz aldıkları şey. Yugoslavya döneminde komünizm zamanında edinmişler bu
alışkanlıkları. Bir ev, bir otomobil ve işi olan Boşnak için her şey kâfi
demek. Rehberimizin anlattıklarından öğreniyoruz bunları.
Her köyün 24 saat açık bir fırını ve eczanesi var.
Su şehri olduğundan kaynak suları musluklardan akıyor,
rahatça içilebiliyor.
Yine ülkede sanayi yok denecek kadar az. Her yer ve her şey
doğal, bozulmamış, kirlenmemiş. Tarım ve hayvancılık yaygın. Et ve süt ürünleri
ile meyvesi lezzetli ve zengin. Avrupa ülkeleri arasında yapılan bir araştırmaya
göre; kanser oranı en düşük olan ülke Bosna Hersek’miş. Ancak lezzetine karşı
konulamaz olan Boşnak böreği ve baklavası nedeniyle, kalp rahatsızları ortaya
çıkıyormuş.
Sosyal yaşamdan sonra ülkenin yönetim durumuna baktığımızda;
Boşnak, Sırp ve Hırvat kökenli 3 Cumhurbaşkanı var. Her
konuda üçünün uzlaşmasıyla karar alınabiliyor. Bu nedenle bürokratik işlemler
hayli uzun sürüyormuş. Ülke 9 kantona (eyalete) bölünmüş. Her kantonun ayrı
başkanı ve bakanları var.
Rehberimizin tabiriyle, burada kolunuzu sallasanız, başkana
ya da bakana çarpıyorsunuz.
Kentler çok temiz. Biz oradayken aniden yağmur ve dolu
bastırdı. Caddelerde, sokaklarda ne gölet oluştu, ne de sel aktı. Kısa sürede
sular yok oldu. Alt yapısı çok iyi yapılmış.
Ulaşım için genellikle raylı sistemi kullanıyorlar, çok eski
yıllarda her yere tramvay hatları kurulmuş. Trafikte, Avrupa’dan gelenlerin hep
anlattığı gibi, ayağınızı caddeye attığınız anda bütün araçlar duruyor. Ne
korna gürültüsü var, ne bağırıp çağıran. Sessizlik hakim. İnsana ve çevreye
saygı ön planda. Doğrusu imrenmemek elde değil.
Saraybosna, ülkenin kalbinin attığı yer. Gece ve gündüz
hareketli. Ülkede son yıllarda turizm epeyce gelişmiş. Madencilik var,
özellikle bakır işçiliği, Başçarşı’daki bakırcılar sokağında göz dolduruyor.
Ülkenin güneyine gittiğimizde, Mostar kentindeki ünlü Mostar
köprüsü görenleri hayran bırakıyor. Eski yıllarda, 24 metre yüksekliğindeki
bu köprüden atlayamayan gençlere kız verilmezmiş. Bakmışlar ki, kızlar
evlenemiyor, bu gelenekten vazgeçmişler.
Mostar turist kaynıyor. Her taraf hediyelik eşya
mağazalarıyla dolu, cıvıl cıvıl.
Travnik kenti yakınlarındaki yaylada her yıl geleneksel
yapılan ve bu sene 501.si gerçekleştirilen Ayvaz Dede şenliklerine katıldık.
Bizim Söğüt şenliklerini andırıyor. Avrupa ve Türkiye’de yaşayan Boşnaklar,
şenliğe akın etmiş. Bu özel etkinliği görüntülemek ve yaşamak isteyen turistler
de bir hayli fazlaydı. Ülkenin değişik yerlerinden gelen atlılar, ellerinde
Osmanlı sancakları ve geleneksel Osmanlı giysileri içerisinde, 7 kilometrelik
yolu katederek yaylaya çıkan onbinlerce insana öncülük yaptılar.
Ayvaz Dede, Bosna’nın efsane kahramanı olarak biliniyor.
Sarı Saltuk gibi, İslamiyet’i yaymak amacıyla Anadolu’dan kalkıp bölgeye gelen
Horasan erenlerinden. Kıtlık ve susuzluk çeken bölgeyi, suya ve berekete
kavuşturduğuna inanılıyor. Çok ilginç bir hikayesi var. Bosna’da, Türk dizileri
yeni başlamış. Tanıştığım kişiler özellikle Ezel’i soruyor, hayranlıklarını
ifade ediyorlar. Ayrıca İstanbul ve Bursa’yı da biliyorlar. Ülkede meydan
düzenlemeleri ve restorasyon çalışmaları yapan TİKA da akıllarda yer etmiş.
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ile birlikte
Yıldırım, Gürsu, Kestel, Gemlik, İnegöl, Yenişehir, Mustafakemalpaşa belediye
başkanları ve siyasi heyetin programa geniş katılımı, Bosna’ya verilen değerin
göstergesi oldu, memnuniyetlerini dile getirdiler.
Sevgi karşılıklı.
Nitekim, asırlar önce Bosna’yı fetheden Fatih Sultan
Mehmet’i hayırla yadeden Boşnaklar, ülkeyi ziyaret eden ve kendileriyle
ilgilenen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ı da
sevgiyle anıyorlar.
***
Sarayova Burç Üniversitesi’nde,
Bosna Hersek'te yaşayan, 3 farklı milletin (Boşnak, Hırvat ve Sırp)
çocuklarından oluşan Fatih Sultan Mehmet Korosu’nu konserini dinledik.
Karşımıza nasıl bir şey çıkacağını
bilmiyorduk.
Salonda yerimizi aldıktan sonra
koro üyeleri gençler de karşımızdaki sahnede sıralandılar.
Ve müzik başladı…
İlahileri peşpeşe okudular, biz
dahil salondaki tüm konuklar bu coşkuya dayanamayıp eşlik etti.
Farklı enstrümanlarla ilahi ve
yerel şarkıları seslendiren koro konserini tamamladığında ayakta alkışlandı.
7 yıl önce kurulduğunu
öğrendiğimiz koro;
Türkçe, Malayca, Boşnakça, Urduca
ve Farsça ilahiler söylüyor.
Daha önce çok defa Türkiye’ye
gelmişler, Avrupa ülkelerinde ve dünyanın çeşitli yerlerinde konserler
vermişler.
Burada beni etkileyen şey;
Boşnak, Hırvat ve Sırp
çocuklarının, gençlerinin elele tutuşmuş olmaları, hep bir ağızdan ilahiler
söyleyip, kelime-i tevhid getirmeleriydi.
Koro Şefi Mehmet Bayraktari, çok
güleç yüzlü, işini büyük bir şevk ve heyecanla yaptığını herkese hissettiriyor.
Tasavvuf ehli bir hali var, belli
ki bu yönde bir eğitim almış.
Konser sonunda kendisiyle tanıştık.
Eşi Sırp’mış. Türkiye gezisi sırasında Eyüp Sultan’ı ziyaretinde Müslüman
olmuş.
Mehmet Bey, koroya neden Fatih
Sultan Mehmet ismi verildiğini madde madde açıkladı…
Şöyle ki:
-Sultan Mehmet tarihteki en büyük
şahsiyet.
-Peygamberimiz tarafından böyle
bir kişi çıkacağı söylendi ve 500 sene önce buraya geldi.
-Ve bize en güzel hediyesini,
İslam’ı, İslam kültürünü getirdi.
-Avrupa gelip görmeli. Sultan
Mehmet’in bize getirdiği insan haklarının, ne kadar muazzam olduğunu öğrenmeli.
Tüm ilahileri büyük içtenlikle
söyleyen gençler, Sultanım ilahisinde ise hem mest oldular, hem de mest
ettiler.
Konserin sonunda, şef Bayraktari
“Fatih Sultan Mehmet bizim
sultanımız” dedikten sonra,
“Yeni sultanlarımız ise Abdullah
Gül ve Tayip Erdoğan’dır. Onları iyi ki seçtiniz, onlar ümmetin sultanları”
deyince salondaki misafirlerden büyük alkış aldı.
Saraybosna’da ilahi konseri de
dinledik bu vesileyle.
Bir de tabi gezi grubunda bulunan
hocamız, Prof. Dr. Mefail Hızlı’nın zaman zaman seslendirdiği ilahiler de
kulaklarımızın pasını sildi. Ayrıca açılışı yapılan Bakır Baba camisinde
okuduğu ezan da duygu yoğunluğu yaşattı.
Bosna ziyaretimizden akılda
kalanları yazdım.
Bu güzel ülkede beni etkileyen çok
şey oldu.
Tekrar gidebilmek için dua ettim,
sularından bol bol içtim.
İlk gün ziyaret ettiğimiz tüneli
görünce, Boşnakların çektiği sıkıntının ne denli büyük olduğu anlaşılıyor.
Şimdi keyifli görünseler de,
yaşadıkları acıları unutmaları zor. Yüzlerdeki hakim hüzün hemen fark ediliyor.
Sırp kuşatması altındayken, bir evin
içinden kazılmış karşı dağlara uzanan tünelden, tam bir milyon kişi geçip
hayatını kurtarmış. Onun için buraya hayat tüneli de deniyormuş.
Evini, Bosna-Hersek ordusuna
karargah olarak veren ve zaferde büyük pay sahibi olan cesur teyze Sida Kolar
ile de tanıştık, birlikte fotoğraf çektirdik.
Bosna’da işsizlik büyük boyutta.
Hem de az buz değil, yüzde 42 dolaylarındaymış.
Yatırım yok, üretim yok. Genç
insanlar iş olmayınca mecburen kafeleri dolduruyorlar.
İşadamları Bosna’ya yatırımı
düşünebilir.
Ülkenin her yeri ormanlık
olduğundan, bol hammadde ve işgücü ile ağaç ve mobilya sektörü için ideal.
Ayrıca inşaat, demir çelik, tekstil alanlarında da yatırım yapılabilir.
Gittik, gördük, yazdık. Durum bu
minvalde.
“Allah’a emanet” diyen Bosnalı
Boşnak kardeşlerimizi ve mis gibi lavanta kokulu kentleri özleyeceğim.
501. YILINDA AYVAZ DEDE ŞENLİKLERİNDE BÜYÜK BULUŞMA
Ayvaz Dede, 15. yüzyılda, Bosna’ya gelen Horasan
erenlerinden. Manisa-Akhisar’dan geldiği söyleniyor. Boşnaklar, Ayvaz Dede ile bambaşka
bir dünyayı tanırlar, onunla İslamiyet’i, Osmanlı’yı severler. Ayvaz Dede’nin
yolu bugün şenliklerin yapıldığı Prusac’a düşünce, buradaki insanların
susuzluktan sıkıntı çektiğini, suyun çok büyük bir kaya tarafından
engellendiğini görür. Bunun üzerine 40 gün boyunca sabah namazının erken
saatlerinden itibaren dua eder. 40. gün rüyasında iki beyaz koçun bu kayaya
vurduklarını ve kayanın parçalandığını görür. Uyandığında kayayı gerçekten
parçalanmış bulur ve suyu Prusac kasabasına ağaç oluklar vasıtasıyla getirmeyi
başarır.
Ayvaz dede kişiliğiyle gönüller fethetmiş İslamiyet’in
bölgede yayılmasına büyük katkıda bulunmuş. Örnek karakteri sayesinde, oturduğu
Vesela köyündeki bütün Hıristiyanlar toplu olarak İslam’ı kabul etmişler.
Ayvaz dede her yıl yapılan şenliklerle anılıyor. Köklü bir
gelenek olan Ayvaz Dede şenlikleri, 1946’dan sonra komünist düzen tarafından
yasaklanmış olsa da, kutlamalar 1990’dan sonra tekrar devam etmiş. Ayvaz Dede
şenlikleri dünyanın ve Bosna’nın dört bir yanından on binlerce Müslüman’ın
katılımıyla kutlanıyor.
Saraybosna’dan Mostar’a, Travnik’ten Srebrenitza’ya, her adımında tarihi yaşayıp Osmanlı’ya dokunabileceğiniz uzun bir yolculuk Bosna...
Saraybosna’dan Mostar’a, Travnik’ten Srebrenitza’ya, her adımında tarihi yaşayıp Osmanlı’ya dokunabileceğiniz uzun bir yolculuk Bosna...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder