Bursa-Ertuğrul
Gazi ve Osman Gazi'yi Yaşatma ve Kültür Derneği'nin, 24-Haziran-2007 pazar günü
Mustafakemalpaşa yakınlarındaki Bozağaç Yaylası'nda, bu yıl 6'cısını
düzenlediği “Yörük Şenliği”ne katılmak üzere saat 10.00 dolayında Bursa'dan
yola çıktık. İzmir yolunun Başköy sapağından güneye doğru dönerek Akçalar ve
Fadıllı köylerinden sonra dağa
tırmanmaya başladık.. Meşe ormanları arasındaki eğri büğrü yollardan minibüsle
Bozağaç yaylası'na doğru ilerliyorduk. Yükseldikçe aşağıdaki Bursa ovası ve Ulubat gölü çok daha güzel
görünüyordu. Meşe ormanı içinde renk renk kır çiçekleri görüyoruz. Kuşlar,
kelebekler uçuşuyordu ağaçların arasında. Bu eşsiz güzellikler içimden taşıyor
adeta. Minibüsü durdurup kendimi ormanın derinliklerine atasım geliyor!. Araçta
çalan müziği susturmak lazımdı. Etrafı seyrede seyrede ilerliyorduk.. Gördüğüm
güzellikler karşısında büyülenmiş gibiydim!. Ayrı bir dünyaya gelmiştim sanki!.
Hayaller kura kura 12.00'ye doğru Bozağaç yaylasına ulaştık. Allı-güllü
giysiler içinde binlerce Yörük alanı doldurmuştu. Şarkılar, türküler gırla
gidiyordu. Tam bir bayram ve festival havası vardı.. Yol kenarı, tepeler,
meşeliklerin altı çevreden ve daha uzaklardan gelen Yörükler tarafından
doldurulmuştu. Kendi aralarındaki kutlamalar başlamıştı bile. Herkes kafasına
göre eğlenmeye çalışıyordu.. Birkaç yerde pilav kazanları kaynıyordu.
Çadırlarda sohbetler ediliyor, tanıdık ve konuklarla kucaklaşılıyordu.
Tören
alanını ve yakın çevreyi dolaşmaya çıktım.
Karasaban,
boyunduruk, öküz arabası, yaba, tırmık gibi kırsal yaşamla ilgili eşyalar
sergilenmek için uygun görülen yerlere yerleştirilmişti. Beş ayrı yerde kıl
çadırlar kurulmuştu.
Bunlardan
önce eski adı Alibey olan Sincansarnıç köyünün çadırına girdim. Köy halkından
Durali Aslan'la sohbete koyulduk. Çiftçilik ve hayvancılığın yanında, semer
yapımıyla da uğraşıyor. Kendisine köylerinin bulunduğu yere nereden
geldiklerini sordum:
-
Orta Asya'dan, diye yanıt verdi.
-
Onu biliyoruz. Söğüt, Domaniç civarından mı yoksa daha başka bir yerden mi?
-
Dedelerimiz Domaniç dağlarından gelmişler. Önce şimdiki köyün yukarı tarafında
'Beyyurdu' denilen yerde oturmuşlar. O zamanlar çadırlarda yaşıyormuş
atalarımız. Sonra şimdiki yerlerine göçmüşler.
Köyümüz
125 hane kadar. 700 nüfusa sahip. 260 hane kadar da Bursa'da yaşıyor.
-
Çin sınırları içinde “Sincan-Uygur Özerk Cumhuriyeti” adlı yarı bağımsız bir
Türk devleti var. Şimdiye kadar hiç bunu duydunuz mu? Atalarınız orayla ilgili
olarak size bir şey söylediler mi? Orayla bir ilişkiniz, bağlantınız olabilir
mi?
Köyünüzün adında Sincan geçiyor da . Ne
dersin?
-
Onu bilemeyeceğim. Biz Karakeçiliyiz dedi.
Elinde
gümüş saplı bir kamçı tutuyordu. Bana doğru uzatarak:
-
Dedemden kalma. Çaldırırım diye korkuyorum, diyor.
-
Artık o kadar da değil! Bir şey olmaz korkma!
-
Beyim 25-30 yıl kadar önce bizim köye birtakım adamlar geldi. Herkesin evindeki
eski halıları, kilimleri, çulları, heybeleri, yastıkları aldılar yerine
yenilerini verdiler. Hatta caminin eski halılarını, kilimlerini bile
yenilediler. Hepimiz sevinçten uçtuk. Meğer adamlar bizi uyutmuş, kandırmış
yahu.
-
Böyle kimselere karşı uyanık olun. Elinizdeki antika eserlerin kıymetini bilin.
Eski eşyalarınızı saklayın!.
Uygur
Türklerine benzeyen yumuk yumuk gözlerini kamçısına çevirdi. Sanki bir canlı
gibi onu eliyle okşamaya başladı.
-
Aman kamçıya iyi sahip ol, dedim.
Gülüşerek
birbirimizden ayrıldık.
Sonra
Kocakoru köyünün çadırına girdim. Kuşkucu, tedirgin bir halleri vardı. Pek
bilgi vermek istemediler. Öbürlerinin konukseverliği bunlarda yoktu. Resim
çektirmek bile istemediler!
Ahmet
Kula adlı şahıs, atalarının bu çevreye Söğüt'ten geldiklerini ve
Karakeçililerden olduklarını, köylerinin 20-25 hane ve 100 nüfuslu küçük bir
yer olduğunu belirtti. 25-30 yıldan bu yana birçok kimsenin şehire gittiğini,
bu nedenle köyün boşaldığını söyledi.
Bizim geçimimiz hayvancılık ve
odunculuktur.
İncealipınar
köyü nün çadırını da ziyaret ettik. Diğerleri gibi bu çadır da kara keçi
kılından yapılmıştı. İçeridekiler girişimizden rahatsız oldular! Konuşmak
istemediler. Çekingendiler.. Kuşkulu gözlerle bakıyorlardı yüzüme.
Muzaffer
Kaya adlı şahıs, köylerinin 90-100 hane kadar olduğunu ve 500 nüfusa sahip
bulunduğunu söyleyerek söze girdi..
Ataları
çok eskiden Domaniç ile Dursunbey arasındaki dağlarda, yaylalarda konar-göçer
olarak yaşıyorlarmış. 150-200 yıl öncesinde İstanbul'dan emir gelmiş. Herkes
bulunduğu yerde kalsın. Bulunduğunuz yerde yerleşin denmiş. Ait oldukları oba
da köyün bulunduğu yeri yurt bellemiş. Oraya oturup kalmışlar. İnce Ali
adındaki köylü, yakınlardaki kaynak suyunu köye getirip, bir de çeşme
yaptırmış. Köyün adı bundan geliyor. Zaten bu çevredeki köyler hep su başlarına
konmuşlar. Su olmadan hayat olur mu? Bizim öykümüz böyle işte.
Bunun
ardından da Killik köyü çadırına giriyorum. İçeride bayanlar çoğunlukta. Pek
konuşmak istemediler. Sorarsan yanıt veriyorlar. Sormazsan susuyorlar.
Tarihlerinden ve kültürlerinden bi haberler! Karakeçililerden olduklarını dahi
bilmiyorlar! Neyse ki içlerinden biri Karakeçililerden olduklarını, atalarından
duyduğunu söyledi. Zaten çevredeki köyler hep Karakeçili. Söğüt-Domaniç
tarafından gelen obalarca kurulmuşlar.
Köylerinin
100 hane ve 400 nüfusa sahip olduğunu söyledi.
Eskiden
kadınların giyimlerinin nasıl olduğunu sordum. Birisi:
Siyah
giysiler (ferace) içindeki yaşlı kadınları göstererek:
“Aha
işte bunlar gibi” dedi. Yalnız eskiden kemerler geniş ve gümüştendi.
Alınlarında gümüş paralarla süslü alınlıklar bulunurdu. Şimdi öylesi kalmadı.”
Törene
birçok köy muhtarı da katılmıştı.
Halk
oyunları ekibinden Ömeraltı köyünden Salih Altın'la sohbet ettik. Çevreyi iyi
tanıyor. Tarihsel bilince ve Yörük kültürüne vakıf bir genç.
Köylerinin
büyük ölçüde özgünlüğünü koruduğunu ve hala 'çatma' denilen evlerde
oturduklarını söyledi. Görmem için beni köylerine davet etti.
Kendisinden
çevredeki Karakeçili köylerinin adlarını saymasını istiyorum.
“Körekem,
Doğanalan, Kocakoru, Killik, İncealipınar, Uğurlupınar, Şehriman,
Eskikızılelma, Ağaçlı, Sincansarnıç ve bizim köy Ömeraltı. Bir de Korubaşı var
ama orası Nilüfer ilçesine bağlı.”
“Bu
kadar mı?”
“Aşağıballı,
Yukarıballı, Çakallar, Karaköy ve Eskibalçık köyleri de Yörük ama
Karakeçililerden olup olmadıklarını bilmiyorum!” dedi. Bunların bir kısmı
Balıkesir taraflarından buralara gelip yerleşmişler.
Bir
de çevredeki Çepnilerden söz etti (Çepni Boyu bölümüne bakınız.)
Doğanalan'dan
Aziz Kılınç adlı yaşlı da köylerinin Karakeçili soyundan geldiğini vurguladı..
Körekemli
ihtiyar Mahir Elazoğlu da kendilerini Karakeçili olarak bildiklerini söyledi.
Bu yakınlarda Çepni denilen Kızılbaş köylerinin bulunduğuna da söz etti.
Dernek
başkanı Şakir Aydın ve yönetim kurulu üyeleri Fahri Akman, Tahsin Bayrak,
Hidayet Özdemir ile Galip Koçlu'yla da konuşmalarımız oldu bu arada. Şölene
katkıda bulunanların Karakeçili Yörükleri olduğunu söylediler.
Epeyce
bilgi toplamıştım. Meşe koruluğunda koyu bir gölgeye oturarak, dinlenmeye
koyuldum. Tören hazırlıklarını izliyorum bir yandan da. Zihnimden binbir çeşit
duygular gelip geçiyordu..
Buradaki
Karakeçililerle, Bursa'nın
diğer yerlerindekiler arasında giyim-kuşam, konuşma, gelenek-görenek ve kültür
farklılıkları sezdim.
Bursa'nın görünmeyen
yüzünden bir parça burası. Kıyıda köşede kalmış, gözlerden uzak, adeta
unutulmuş bir yöre. Çevrede birçok Karakeçili köyü var. Buraların dağları, yaylaları, onlardan sorulur. Yörük adet ,gelenek
ve kültürleri fazla değişime uğramamış İnegöl'den Mustafakemalpaşa'ya dek
uzanan coğrafya üzerinde yaşayan Yörükler arasında, kendilerine özgü
yaşamlarını sürdürenler, büyük ölçüde buradakilerdir. Diğerlerinden farklılar. Doğallıklarını korumuşlar.
Orta
Asya'dan getirdikleri , kendilerine özgü yaşam biçimlerini sürdürmeye
çalışıyorlar. Bursa
ilinin diğer yerlerindeki Karakeçililerden pek haberleri yok. Zaten umurlarında
da değil! Son 15-20 yıl öncesine değin Yörük, hele hele Karakeçili olduklarını
bile söylemek istemiyorlarmış. Şimdilerde bu ezikliği üzerlerinden atmışlar.
Çünkü artık Osmanlı Devleti'ni ve Türkiye Cumhuriyeti'ni asıl kuranların
kendileri olduklarının bilincine varmışlar. Memleketin asıl sahipleri
olduklarını biliyorlar. Bununla gururlanıyorlar. Şimdi her yerde biz “Yörüğüz”
diye böbürleniyorlar.
Yaylayı
dolaşmaya devam ediyorum.. Batı yönünde pazar kurulmuştu. Hemen bitişiğinde
dizi dizi açık hava lokantaları.. Yol kenarları, boş alanlar araba, kamyonet ve
traktörlerle dolmuştu. Çevredeki mermer ocakları o güzelim yeşilliği bozuyordu.
Resmi
tören saat 14.00 sıralarında Dernek Başkanı Şakir Aydın'ın konuuşması ile
başladı.. Bunu halk oyunları ekiplerinin gösterileri izledi. Şarkılar,
türkülere söylendi. Bir ara siyasi parti temsilcilerinin de tören yerine
geldikleri anons edildi. Bunların arasında CHP'den Onur Öymen, Mehmet Küçükaşık
Demokrat Parti'den Turan Tayan gibi ünlüler ilk göze çarpanlardı. MHP'den,
AKP'den, GP'den ve diğer partilerden de katılanlar da vardı. Parti
yöneticilerine ve adaylara konuşma hakkı verilmesi izleyenleri sıktı. Başkan
buna izin vermemeliydi.
Siyasi
konuşmaların arkasından gelecek yılın 'meydan ağası' seçimine geçildi.
Elektrikçi Şahin Aslan 15.000 YTL ile yeni ağa oldu.
En
sonunda sahneye çıkan popstar yarışmacılarından Aydan izleyenleri coşturdu. Birlikte
söylenen şarkılar eşliğinde oyunlar oynandı. Yörükler kurtlarını döktü.
Güzel eğlenceli bir günün sonunda, saat 19.00 sıralarında , gelecek
yıl buluşmak üzere başkana ve Bozağaç'a
veda ettik. Geride zihnimden silinmeyecek olan güzel, renkli anılar
kaldı.
Hüseyin Genç / Araştırmacı Yazar
Hüseyin Genç / Araştırmacı Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder