Malazgirt zaferinden (1071) sonra, Türk boyları akın akın
Anadolu’nun içlerine doğru aktılar. Değişik yörelere yerleştiler. Yerleşim
yerlerine kendi adlarını verdiler. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde, Türklerin
ataları sayılan 24 Oğuz boyunun, adlarıyla anılan köyler vardır.
Türklerin, 1075’den itibaren Bithynia (Bursa) yöresine
yerleştiğini biliyoruz. Bazı kayıtlarda yer alan bilgilere göre; Osmanlılar bu
bölgeye geldiklerinde, üç nesildir burada yaşayan Türklerle buluşmuşlardır.
Lakin, Osmanlılar’dan önce kurulan bir yerleşim yeri
adı tespit edilememiştir. Muhtemeldir ki, bu dönemde gelenler kentlere
yerleşmişler veya çadırlarda konar-göçer olarak yaşıyorlardı! Bunlar
Selçuklular zamanından kalmış olabileceği gibi, daha önceleri Karadeniz’in
kuzeyinden Balkanlara inen ve oradan da buralara gelmiş Türkler de olabilir!
Osman ve Orhan Bey zamanlarında buralardaki birkaç
yerleşmenin Kızık, Kınık, Çepni gibi adlarının olması, göçebe Türkmenlerin o
devirlerde buralarda konakladıklarını kanıtlıyor. Boşalan bazı Rum köylerine de
Türkler iskân edilmiştir.
1530 yılına ait 166 nolu tahrirat defterinin 7, 10, 37, 138,
153 ve 174. sayfalarında Uludağ çevresinde yaşayan yörüklerin adları ve hane
sayıları şöyledir:
Mihaliç’te (Karacabey) Hz. Emir vakıfları arasında yaşayan
Eymürler 28, Keçililer 26, Uzuncalar 26, Sofian 49 hane olarak kayıtlıdır.
Mihaliç’te toplam 31 cemaat vardır.
Geçmişte şimdiki merkez ilçe Nilüfer sınırları içinde 1,
Atranos’ta (Orhaneli) 2, Kite’de (Ürünlü) 3 büyük Yörük cemaati mevcuttu.
Bursa’ya bağlı olan Yörük cemaatinden Akçakoyunlular 42
(Aksungur, Alaşar, Altıntaş, Ovaakça, Karacabey ve Orhaneli çevrelerinde),
Serhanlar 10 haneden oluşmaktaydı. Kite (Ürünlü) Yörükleri ise 58 hanedir.
Atranos’a (Orhaneli) bağlı Karacalar Yörükleri de 35 hanedir.
Bu kayıtlardan anlaşılan o ki, XV. ve XVI. yy.da Bithynia
(Bursa) yöresinde fazla bir göçebe nüfus yoktur.
(Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu-R. Kaplanoğlu,
Avrasya-Etnografya Yayınları)
Bursa’nın her bucağında, her köşesinde Yörük ve Türkmenlere
ait izler bulmak mümkündür.
Tarihi yapılarda, kilim ve halı motiflerinde, hattatların
yazılarıyla süslemelerinde, mezar taşlarında, yazıtlarda, ahşap yapı
bezemelerinde, dokuma kumaşlarda, mermer kitabelerde, han, hamam ve cami gibi
yerlerde, Oğuz boylarına ait damgaları, simgeleri çokça görebiliriz.
Bursa’da Yıldırım Camii’nin dış revaklarının sağ ve sol
sarkıtlarında yer alan çini süslemelerde, Yeşil Camii’nin batı duvarında, Orhan
Camii’nin duvar süslemelerinde, Zeyniler Camii’nin kıble tarafındaki duvarına
konmuş bir mermer üzerindeki kabartmalarda ve Yeşil Türbe’nin kapısında yer
alan kabartma motiflerde Bayat boyuna ait damga yer alır.
1487 ile 1573 yıllarının tahrirat defterlerinde, Gemlik’in
Engürücük köyüne bağlı Bayat adlı bir mezra yer almaktadır. Bu mezranın yerinde
şimdi bir çiftlik vardır.
Bütün bu işaretlerden anlaşıldığına göre; Osmanlı’nın
kuruluş devrinde Bayat boyu mensupları Bursa çevresinde de yaşamışlar ve önemli
hizmetlerde bulunmuşlardır.
Boğazköy/Eskimezarlık, Mudam/Ocaklı (Mustafakemalpaşa),
Ovaesemen (Karacabey) ve Fodra/Alâaddin (Nilüfer) köylerinde Alkaevli boyunun
damgası bulunmuştur.
Kum ve Voyvoda/Yeşilova (Mustafakemalpaşa) köylerinde ele
geçen eşyaların üzerinde de Karaevli boyunun damgası görülür. (A.R.Yalgın,
Anadolu’da Türk Damgaları, Bursa-1943)
Bursa’nın doğusunda Uludağ’ın kuzeye bakan eteklerinde 7
Kızık köyü, Yenişehir’de Avşar, Mudanya’da Çepni, Orhangazi’de Üreğil,
İnegöl’de Eymür, Alayunt, Mustafakemalpaşa ve Keles’te Alpagut, yine İnegöl ve
Büyükorhan’da Kınık ile İznik ve Büyükorhan’da Bayındır adlı köyler
bulunmaktadır. Tarihi belgelerde Yenişehir ilçesine bağlı Dışkaya/İğdir adlı
bir yerleşme yer alır. Bugün Gürsu ilçesinin bir köyü İğdir adını taşımaktadır.
Bu köy, 1521 tarihli tahrirat defterine göre, Timurtaş oğlu Timurhan’ın
tımarıdır.
Bazı eski kaynaklarda da Yenişehir’e bağlı Halkaevli
köyünden söz edilir. Buradaki bir arazi Osman Gazi tarafından, aynı ilçenin
Barcın köyünde zaviyesi bulunan Esenli Şeyh adındaki dervişe vakıf olarak
tahsis edilmiştir. Şeyhin nesli 1767 yılına kadar burada yaşamıştır.
Bunlardan başka Orhaneli ilçesine bağlı Danişment,
Eskidanişment, Yenidanişment, Budaklar (1530’da kaydı var), Emirköy, Karesiköy,
Sadağı, Seferiışıklar (şimdi Osmangazi’ye bağlı), Keles’e bağlı Basak,
Güneybudaklar (şimdi Osmangazi’ye bağlı), Kozbudaklar, Menteşe, Harmancık’a
bağlı Balatdanişment, Hobandanişment ile Osmangazi ilçesine bağlı Selçukgazi ve
Karaman (şimdi mahalle) gibi eski beyliklerin, oymakların ve boyların adlarını
taşıyan daha birçok köy vardır.
Kayacık (Kestel) ve Kayapa (Nilüfer, Büyükorhan)
yerleşmeleri Kayı boyunun adını çağrıştırır! 1487 yılı kayıtlarında, İnegöl’e
bağlı Kayı adlı bir köy bulunmaktadır.
Kayıların, 2 ok ve bir yaydan oluşan damgaları, Bursa
çevresinde ele geçen bazı eşyalar üzerinde görülmüştür.
Osmanlı Devleti’ni kuranlar Kayı boyundan geldiklerinden,
Bilecik ve Bursa illerinde yaşayan yerli halkın birçoğunun bu boya mensup
olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yerli, Manav, Yörük ve Türkmen diye tabir edilen köyler,
genelde eski Türk boylarına dayanmaktadır.
KIZIK KÖYLERİNİN
SÖYLENCESİ
Bursa yakınlarındaki Kızık köylerinin söylenceleri de
şöyledir:
Osman Gazi zamanında Bursa çevresine yerleşmek isteyen Kızık
boyu mensuplarına, Karakeçililer engel olmak ister. Bunun üzerine Osman Gazi
Karakeçililer’den 7 güzel kızı, Kızıklar’dan 7 delikanlıyla evlendirir. Böylece
barış sağlanır. Bu 7 ailenin her biri ayrı bir yere yerleşir. Zamanla bunlardan
7 köy oluşur.
Bursa’nın doğusunda, Uludağ’ın kuzeye bakan yamaçlarında,
birkaç kilometre arayla sıralanmış; Cumali Bey tarafından kurulmuş olduğu
söylenen Cumalıkızık, Hamlı Bey tarafından kurulan Hamamlıkızık, Fethi Bey
tarafından kurulan Fethiye/Fidyekızık, Dal Bey tarafından kurulan Dallıkızık,
Bayındır Bey tarafından kurulan Bayındırkızık, dere kenarında kurulduğu için
Derekızık ve değirmeni olduğu için Değirmenlikızık denilen 7 tane Kızık adı
taşıyan köy vardır.
Bir başka rivayete göre ise; Cumalıkızık adının, çevre
köylülerinin buradaki camide Cuma namazı kılmalarından, Hamamlıkızık adının, bu
köyde hamam bulunmasından, Dallıkızık adının, buranın çok sık ağaçlar içinde
bulunmasından, Bayındırkızık adının, bu köyün bakımlı ve güzel olmasından
geldiği belirtilir. Derekızık ve Değirmenlikızık’ın kimler tarafından kurulduğu
belli değildir. Bu husus söylencelerde geçmez.
Bu köyler Osmanlı’nın kuruluş yıllarından beri, yaklaşık 700
yıldır buradadır. Rivayete göre bu köyleri kuranlar 7 kardeştir. Kadı
sicillerinde, 10 kadar (Kızıkşıhlar, Kiremitçikızık, Ortakızık gibi…) Kızık
adlı köy geçer. Bugün bu köylerin beşini biliyoruz. Diğerleri çeşitli
nedenlerle ortadan kalkmıştır.
KARAKEÇİLİLER
Kayı boyuna bağlı büyük aşiretlerden (oymak) biridir.
Bunlar, bugün küçük topluluklar halinde Suriye’nin kuzeyinde, Güneydoğu
Anadolu’nun bazı yerlerinde, Kırşehir, Ankara, Eskişehir, Kütahya (Domaniç),
Bursa (Orhaneli) ve Balıkesir (Dursunbey) dolaylarında yaşamaktadırlar.
Bilindiği gibi Kayılar; Hazar ötesi ve Horasan’dan yola
çıktıktan sonra önce, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Karacadağ çevresine, daha
sonra Ankara yakınlarındaki Karacadağ yakınlarına gelmişler, oradan da Söğüt’e
göç etmişlerdir.
Gaziantep, Kırşehir ve Ankara dolaylarında, başka ad altında
da olsa bu aşiret tarafından kurulmuş köyler vardır. Bu aşiret mensupları
kalabalık ve göçebe oldukları için Anadolu’nun birçok yerine dağılmışlardır.
Osmanlılar’dan kalma eski belgelerden anlıyoruz ki,
Karakeçili aşireti XV. ve XVI. yüzyıllarda Kırşehir yöresinde göçebe bir yaşam
sürmekteydi.
XVII. yüzyılda Ankara-Eskişehir arasında hayvancılığa
elverişli bir yere yerleştirildiler.
Kırşehir yöresinde yaşayanların bir kolu olan Ankara
Karakeçilileri, “Ulu Yörük” olarak adlandırılır. En yoğun oldukları yer
Kırıkkale’dir.
Araştırmacı yazar A. Rıza Yalgın’ın 1940’ta Uludağ
dergisinde yayınlanan bir makalesine göre; Karakeçililerin geçmişte Ertuğrul
Gazi’yi anma törenleri şöyle yapılıyordu (özet olarak):
Osmanlı’nın Rumi takvim kullandığı yıllarda, Teşrinievvel
(Ekim) ayının 19. günü ile 30. günleri arasında Kütahya, Simav, Bursa,
Uludağ’ın güneyi, İznik, Kocaeli, Eskişehir, Söğüt ve Sakarya dolaylarında
göçer veya yarı yerleşik olarak yaşayan Karakeçililer; kendilerine özgü en
güzel giysilerini giyerler, süslenirler, 10 günlük azıklarını ve kurbanlık
koçlarını da yanlarına alarak, oba reislerinin yönetiminde Eskişehir’e gitmek
üzere çoluk çocuk yollara düşerler ve I. Teşrin ayının 31’inde orada toplanmış
olurlardı. O gün Eskişehir’in hükümet meydanında bir festival havası estirilirdi.
Padişah II. Abdülhamit’in fermanı gereğince, başta mutasarrıf olmak üzere
kadılar, müftüler, eşraf, ayan ve metropolit gibi kimseler, atları üzerinde
mağrur bir eda ile geçen bu görkemli Türkmen topluluğunu “hoş geldiniz” diyerek
karşılardı. Müftü veya kadı duada bulunur, sonra aşiret çoluk çocuk ve
kurbanlıkları ile birlikte Söğüt’e uğurlanırdı. Kafile, kır atının üzerindeki
aşiret reisinin ardında, davul zurna sesleri arasında yeniden yola koyulurdu.
Eskişehir’den bir sel gibi akan, bu en az 3 bin evlik
kalabalık, Söğüt yakınlarındaki Oluklu köyünde karşılanır ve davul zurna
eşliğinde hep birlikte kasabaya girilir, Ertuğrulgazi’nin türbesinin etrafı
doldurulurdu. Hemen çadırlar kurulur, ateşler yakılır, kurbanlar kesilir ve
tören başlardı. Şölen 4-5 gün devam eder, bol bol etli pilav yenirdi. Bu arada
Karakeçililer cirit oynarlar, güreş tutarlardı. Sonra unutulmayacak anılarla
herkes kendi yöresine dönerdi.
Çok eskiden beri süregelen bu gelenek, II. Abdülhamit
zamanında resmi törenler şeklinde düzenlenmeye başlanmıştır. II. Abdülhamit,
Osmanlı Hanedanı’ndan geldikleri için güven duyduğu bu aşiretin gençlerinden,
“Ertuğrul Alayı”nı kurdu. Bunları saray muhafızı olarak görevlendirdi.
Onlar için:
“Ertuğrul ocağında
uyandım.
Şehitlerin kanlarıyla
boyandım”.
Dizeleriyle başlayan bir marş besteletti. Alman İmparatoru
Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti sırasında, kendisine bu alaydaki askerlerin
akrabaları olduğunu söylemiştir.
Karakeçili oymağı, Kurtuluş Savaşı’na “Bolşevik Taburu” adı
altında katılır. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C.1, S. 162)
Üzerinde Bayat boyunun damgası bulunan Ertuğrul Gazi’nin
türbesi, Yunan işgali sırasında yıkılmış ve o güzel anma geleneği uzun bir süre
unutulmuştur! Ancak son yıllarda bu gelenek, yeniden canlandırılmıştır. Her yıl
eylül ayının ilk günlerinde burada törenler düzenlenmektedir.
BURSA’DAKİ
KARAKEÇİLİLER
1960’lı yıllara değin Bursa ilinde göçebe olarak yaşayan 2
topluluk vardı. Bunlardan biri Kızılkeçililer, diğeri de Karakeçililer olarak
anılıyordu. Bu iki aşiret birbirleriyle pek geçinemezler ve birbirlerinden
hoşlanmazlardı. Aralarında çok belirgin adet ve yaşayış farklılıkları vardı.
Kızılkeçililer yük taşımada deveden yararlanır,
Karakeçililer ise deve ile yük taşınmasını ayıplarlardı. Onlar taşımada
attan faydalanırlardı. Kızılkeçililer ip eğirmede kirman, Karakeçililer
iğ kullanırlardı.
Bursa’da Karakeçili oymağı tarafından kurulan birçok köy
vardır. Dışkaya (Gürsu), Çeki (Orhaneli), Gölbaşı (Kestel) bunlardan
bazılarıdır.
Çeki köyüyle ilgili çok özel bilgilere ulaştık. Şöyle ki:
Köy, 1851 yılında Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından
iskan edilmiştir. Köyün kurucusu ve ilk muhtarı Karakeçili oymağının küçük bir
obasının reisi olan İbrahim Kâhya’dır. Sözü edilen oba, yazı Domaniç
yöresindeki Tevlez yaylasında geçirir, kışın ise köyün şimdiki bulunduğu yerde
konaklarmış.
Rumi 1267(1851) yılına kadar çadırlarda yaşayan Çekili
Karakeçililer, o yıldan itibaren yerleşik yaşama geçmeye başlamışlar. Rumi
1281’den itibaren de ormandan kestikleri ağaçlardan ve dallarından kendilerine
“çatma” denilen basit evler yapmışlardır. Köyün camisi dahi bu tarzda inşa
edilmiştir. (Eskiden Rumeli’nin bazı yerlerindeki Türk evleri de böyleydi!)
1940’lı yıllarda; köyde geleneksel olarak yapılagelen
dokumacılık, yağcılık, demircilik ile Söğüt’teki Ertuğrul Gazi türbesi
çevresinde düzenlenen panayır hakkında etnografik ve folklorik bilgiler elde
edilmiştir.
24.8.1941 günü, Orhaneli Kaymakamı Dündar Egeli ile adı
geçen köye giden araştırmacı-yazar A. Rıza Yalgın, Mehmet Ali Aybey rehberliğinde
evler arasında dolaşırken, “öreke”sini beline takmış, iğle keçi kılı eğiren 110
yaşlarındaki Havva Ana ile karşılaşır. Ona:
-Ana, siz kirman kullanır mısınız ? diye sorar.
-Biz Kızılkeçili değiliz. Onu Kızılkeçililer kullanır, diye
yanıt verir yaşlı kadın.
XVII. Yüzyıla ait kadı sicillerinde İnegöl’ün Bedre köyü
yakınlarında II. Murat’ın vakfı olan Karakeçe adlı bir Yörük mezrasından söz
edilir. Burada yaşayanların da Karakeçili aşiretinden olduğu sanılıyor!
Bursa’nın Osmangazi ilçesine bağlı, I. Murat zamanında vakıf
köyü olan Selçukgazi halkının da bu aşiretten olduğu söylenir.
Karakeçililer’den bir bölümü Balıkesir’in Dursunbey ilçesi
civarında yaşamaktadırlar. Bunlar yazın Domaniç taraflarındaki yaylalara göçerler.
Yarı göçebe bir yaşam sürerler. 2 bin yıllık Oğuz geleneğini sürdürürler.
Domaniç civarında yerleşik yaşam süren Karakeçililer de vardır.
Bursa’nın Beylik (Karacabey) ve Çeki (Orhaneli) köylerinde,
üzerinde Karakeçili oymağına ait oymak sembolü olan eşyalar bulunmuştur. (A. R.
Yalgın, Anadolu’da Türk Damgaları)
Bursa, Anadolu’nun diğer yerleri ve Avrasya coğrafyası
üzerinde Oğuz boylarının izlerini sürmeye devam edeceğiz.
Hüseyin GENÇ / Araştırmacı-Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder