11 Nisan 2012 Çarşamba

BURSA BIÇAKÇILIĞI SANAT OLARAK CANLANDIRILIRSA DÜNYA VİTRİNİNE ÇIKAR

Büyükşehir Belediyesi’nin 2011 yılı Bursa Bıçakları Tasarım Yarışması’nda Kılıç ve Av Bıçağı” kategorisinde birinci olan 45 yaşındaki Turgut Aydemir, aldığı ödülle başarısını perçinledi. Turgut Usta, bıçakçılığı bir sanat olarak görüyor ve yıllardır severek yapıyor.

Turgut Bey, bıçakçılığa ne zaman başladınız? Tasarım yarışmasına katılmaya sizi kim teşvik etti?
Baba mesleği olan bıçakçılığa ilkokulu bitirdikten sonra 10 yaşında başladım. Sabır işi olan mesleğimi birçok zorluğa rağmen 35 yıldır sürdürmeye çalışıyorum. Tasarım yarışmasına katılmayı oğlum teşvik etti, onun ısrarıyla girdim. Önceden hazırlıklı değildim, yarışmaya katılmak için çok kısa süre vardı. Bir taraftan da yaptığımız işlerin devamının sağlanması derken, velhasıl kısa sürede ve hazırlıksız olarak bu yarışmaya katıldık.

Yeni kuşaklara bu işi öğretiyor musunuz? İlgilerini çekiyor mu, yoksa zor mu geliyor?
Bıçakçılık mesleği bir sanattır. Çırak bulmak, onu yetiştirmek, mesleği sevdirmek, uzun ve zorlu bir süreç. Mesleğimiz sanattan uzaklaşıp, fabrikasyona yöneldiği için çırak bulmakta zorlanıyoruz. Yeni kuşaklara bu işi öğretmek istiyoruz, ama söylediğim gibi, işler fabrikasyona yöneldiği için çırak bulup yetiştirme konusunda sıkıntı çekiyoruz. Genç nesil bu işi hobi olarak seyretmek hoşlarına gidiyor ilgi gösteriyorlar, ama gerçek meslek olarak görmüyorlar.

Eski yıllarda dünyaya kaliteli bıçak ihraç eder konumundaki Bursa’da, ata yadigarı bu gözde zanaat neden azaldı?
1953 yılında çıkan, 6136 sayılı kanun, bence bu mesleğin bitirilmesini başlatmıştır. Cumhuriyet döneminde kılıçlara ilgi azalınca, o günkü sanatkar ustalarımız  ‘söğüt yaprağı,  yılan dili, bör bıçağı’ dediğimiz vitrinlik bıçakları çalışmışlardır, ama 1953 yılında çıkan bu kanun onlara yasak getirmiştir. Sanatkar ustalarımız sebze bıçağı, meyve bıçağı yapmayı kendine yedirememiştir. Görevlilerin gelip yaptığı eserleri vitrinden alıp götürmeleri, ‘bunlar yasak bunları yapmayacaksınız’ demesi ve tutanak tutması bu bıçakları yapacaksınız demeleri ağırlarına gitmiştir. Yani ordulara, insanlara, savaşlara kılıç yaparken, döndük bu bıçaklara. Şimdi bunları da elimizden aldılar döneceğiz sebze bıçağı ve meyve bıçağı yapmaya deyip gururlarına yedirememişler. Bu yasak hala günümüzde de devam ediyor.
Bıçakçılık azaldı tamamen zanaat yönüne döndü, kalıplarla fabrikasyona döndü. Bu da görsel olarak bıçakçılıkta eksiklikler meydana getirdi. Sanatçılar yetişmedi, bunlara karşın dünyadaki yerimiz yine var, ismimiz devam ediyor, sadece değerlendirme pozisyonumuz eksik. Yetkililerden bu konuda yardım istiyoruz. Gemilerle Çin malları gelirken, bütün kapılar açılıyor, biz tamamen ‘sanat’ olarak onlarla mücadele etmek zorunda kalıyoruz…  Geçim derdi olan insanların da, ileriye umutla bakmaları, plan proje hazırlamaları mümkün değil. Çünkü sabah başladığı bıçağı, akşam satacak ki evine ekmek götürebilsin. O insanların da mücadele etmeleri,  direnmeleri zorlaşıyor. İşte yetkililer burada devreye girmeli ve bu konuda bize yardım etmeli.

Bu işin incelikleri ve püf noktaları nelerdir?
Çok bir zor soru sordunuz… Fakat eski bir ustamızla bir sohbetimizde şöyle tarif etti; “İşçi eliyle çalışandır, usta eli ve kafası ile çalışandır, sanatkar ise eli, kafası ve bu işe gönlünü koyandır.” Yani talep gören, isteğe göre çeşit çeşit içerikleri alıp işlemek sevgiyle oluyor. Sevgiyle işlediğiniz zaman güzel bir şey çıkıyor ortaya. İşte bunu tarif edebilmek mümkün değil. Çünkü defalarca, günlerce, hatta haftalarca bir bıçakla uğraşıyorsunuz. Bir bıçağı elinize aldığınızda 3 gün, 5 gün, bir hafta, 10 gün, hatta bir ay sürebilecek işi oluyor.  Bıkmadan, usanmadan nakış işler gibi onları işlemeniz gerekiyor. 

Size göre bıçakçılık yeniden nasıl canlanır?
Şimdi burada ikiye ayırmak lazım sektörü. Sanat olarak yapan, zanaat olarak yapan diye... Aslında sanat olarak bu işi kalkındırmak kolay, yani zor değildir. Bu işi yapacak olan kişilerin sayısı da azdır. Bursa’da bir elin parmaklarını geçmez herhalde. Valimiz, Belediye Başkanlarımız ya da işadamları, bu tür taleplerde bulunursa, hediyelik eşya olarak çok kısa sürede sanat yönü gelişir. Ben yaptığım bir ürünü satmam gerekiyor ki, bir yenisini yapayım veya arkadaşımız bana talepte bulunmalı ki, ben kendimi fikrimi zorlayayım onun için. Yani bunlar da aslında çok büyük bir rakamlar değildir. Valimiz ve Belediye Başkanlarımız gelip bana ya da arkadaşımıza, bana şundan beş adet yap, öbürüne gidip on tane bundan yap deyip hediyelik sipariş etmiş olsa, böylelikle esnafa pay edilirse, bir kişiye değil tabi ki, teşvik edilirse eğer, sanat yönü bir anda canlanır. Fabrikasyon olayı daha zor bir boyut, dıştan gelen Çin mallarının engellenmesi gerekiyor. Uluslararası alanda pazar payında bir iki tecrübe verilmesi gerekiyor bizlere. O daha zor gibi geliyor bana, daha uzun bir süreç. Ama sanat yönü kısa sürede canlandırabilir. Yani o müzelerde görülen eserleri, 3-5 senede piyasada hediyelik olarak görmeleri bence kaçınılmaz.

Gençlerin ilgisini çekmek ve meslek olarak benimsemeleri için ne yapmak gerekiyor?
Avrupa’daki meslektaşlarımızı araştırıyoruz internetten, bakıyoruz bir bıçağı 2 bin, 4 bin avro, hatta 10 bin avroya satıyorlar. Türkiye’de de buna yakın talepler olmuş olsa, çırak bulmak zor olmayacak. Şimdi diyor ki, ben hangi işi yapayım?  Fabrikasyon işi olsa gücüm yetmez, fabrika kurayım makineler alayım. Öbür türlü işi yapsak, talep yok kime ne satacağız,  kaç tane bıçak satacağız endişesi var. Şimdi baba getirip oğlunu bu mesleğe verdiği zaman soruyor; arkadaş bu iş nasıl gidiyor? Nasıl oluyor? Yarın öbür gün bu çocuk böyle bir işyeri açabilir mi,  çalıştırabilir mi? Fabrika kurabiliyorsa gelsin diyoruz. Eee fabrika kurmaya gücü yok, bu tarafta 6136 sayılı kanun sanatı engellemiş. Onu da uygulayamıyoruz, mesela geçen yıl bu kanundan ceza alan arkadaşlarımız oldu. Yani kanun yürürlükte uygulanıyor, bana uygulamıyorlar sana uyguluyorlar, ona uygulamıyorlar öbürüne uyguluyorlar, kime denk getirirse.

Hayata dair neler öğretiyor bu iş?
Bıçakçılık mesleği; sabrı öğretir, hayatı, sevgi ve saygıyı öğretir. Dürüstlüğü ve mertliği öğretir, yaşamayı öğretir. Elinize bir kalıp çelik alıyorsunuz ve bu çeliği ocakta döve döve, kişinin isteğine göre yapmaya çalışıyorsunuz. Bir müşteri ya da arkadaşımız geliyor, avda kullanacağım diyor. Şimdi o bıçağın ona orada cevap vermesi gerekiyor, ola ki zor durumda kaldı, ola ki bir ayı çıktı veya ağaç kesmesi gerekti, canını kurtarması için bir şey yapması gerekiyor, işte o noktada canını size emanet ediyor aslında, siz burada devreye giriyorsunuz. Emeğinizi ona veriyorsunuz, burada dürüstlük mertlik hepsi içine giriyor… Uygun bir şekilde bitirdiğiniz ve teslim ettiğiniz zaman huzur içerisinde oluyorsunuz, evinize de huzurla gidiyorsunuz. Yani büyük bir keyif ve mutluluk alıyorsunuz. Hayatı ve yaşamayı öğretiyor…

AVRUPA'DA BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Valla bu işi ben çok seviyorum ve severek yapıyorum. Vatandaşların da ilgisi güzel ama yeterli değil. Maddi ve manevi bıçakçılık sektöründe eksiklik var… Mahalle muhtarı mahallenin, belediye başkanı şehrin, başbakan ülkenin ufkunu açar. Valilik, Belediye veya işadamları bu sektöre eğilip, hediyelik siparişi ile bizlerin önünü açabilirler. Bu onlara cüzi miktarda yük getirecektir ve inanıyorum ki, hediye verdikleri kişiler de çok memnun olacaklardır. Mesela biz rahmetli Ali Durmaz beyefendiye, Bıçakçılar Odası olarak plaket verdik. Rahmetli Ali Bey sebze ve ekmek bıçağını set olarak yaptırıp, yurtdışında katıldığı fuarlarda bütün müşterilerine bıçak hediye ederdi. Biz ona bu konuyu sorduğumuzda, çıraklık dönemini bıçakçıların içinde geçtiğini bundan dolayı da bir gönül sevdası olduğunu ifade ederek; “Hediye olarak havlu veya başka şeyler götürüyoruz bunlar klasik hediyeler. Biz bunu değiştirelim, bıçak götürelim dedik. İyi ki de götürmüşüz. Tahmin edemediğim kadar mutlu oldum. Avrupa’da insanlar bunun el sanatı olduğunu duyunca, kullanmaya kıyamıyorlar vitrine koyuyorlar. Bir dahaki sene yine fuara geldiklerinde siz bana geçen sene bıçak hediye etmiştiniz.  Çok memnun kaldık, komşum da istiyor, kardeşim de istiyor, tekrar verebilir misiniz?”  söyleriyle sadece bıçak için geliyorlardı.  Bu kadar ilgili tahmin etmiyordum” diyerek anlatmıştı bizlere. Böyle bir işadamına 500 tane ekmek bıçağını hediye olarak yaptırmak maliyet olarak yük getirmiyor ki. Bizden rica ediyor, biz de onun ismini yazıyoruz. Örneğin “Durmaz Makine Sanayi”  hem hediye ediyor, hem de reklamını yapıyor…
Dünyada bu tip geleneklere ne ölçüde sahip çıkılıyor araştırdınız mı?
Bütün toplumlar örf ve adetlerine sahip çıkıyor. Japonlar bir kılıç yapıyor, övünüyor bütün dünyaya övünerek konuşuyor. Samuray kılıcı diye… Bugün İngiltere, Fransa, ne varsa bütün geçmişlerinin kılıçlarını birebir yapıyorlar. Biz ise birebir ölçülerini bile bulamıyoruz Osmanlı kılıçlarının. Yemen’de cenbiye dedikleri bir olay vardır. Bütün erkekler bellerinde hançer kılıç taşır. Ne kadar güzel ve gösterişli olursa, o kadar itibarlı olurlar. Her erkek bir cenbiye taşır. Bugün insan şuurunu yitirdi mi, kaldırım taşı ile de insan öldürüyor, çarşıda baltalar 5-10 liraya satılıyor. Bir baltanın vahşetini düşünebiliyor musunuz? Bunlar vitrinlik eserler. Benden bir müşteri kılıç yapmamı isteyecek, ben ona 2 ay uğraş vereceğim… Şimdi o insan mı öldürür? Yoksa onu alıp duvarına asar? Bu bir sanattır, bunun vahşetle, onunla bununla hiçbir ilgisi yoktur. O gün çıkan kanun hangi mantıkta çıktı, onu da anlamak mümkün değildir. Sorgulamak da istemiyoruz, bizim bir tek derdimiz var, bu kanun kalksın sanat uygulansın. Okçuluk da unutulmuştu, birkaç arkadaşımız çıktı, yay nasıl yapılır bunu araştırıp öğrendiler ve atışlar yaptılar. Bu olay şimdi merak uyandırdı ve yeniden insanlar okçuluğa merak saldı… O arkadaşlar bu çabamdan dolayı, geçen hafta buradaydı. İstanbul’dan 4 arkadaş geldi, biri doktor, biri makine mühendisi,  biri elektrik teknisyeni, biri tarih öğretmeni. Bunlar bu işe gönül vermiş insanlar. Şimdi ortak bir çalışma yapacağız, ben kılıç yapacağım, onlar da zırh delmeye çalışıyorlar… Çelik konusunda birlikte çalışacağız. At üstünde ok atmaya başladık dediler. Zırh örmeyi öğrenmiş bu arkadaşlar, mükemmel hatta takdire şayan bir mücadele veriyorlar. İşte bizde de kılıç olacak tabi, Türkler çeliği kılıçta kullanan tek millettir. Bütün savaşları kılıçla kazanmışlar. Şimdi biz bunları unuttuk, Avrupa yapıyor araştırıyor. 20 yıldır araştırmalar yapıyor. O benim atalarımı merak ediyor, araştırıyor ve ülkesinde rahat bir şekilde yapıyor. Bugün Japonya’da, Çin’de kılıcınla dolaşabiliyorsun, hiçbir yasak engel yok, maalesef ülkemizde var. Bu bir sanattır! Bu kanun kalkmalı. Şimdi müşterilerimiz geliyor şunu şöyle yapalım diyor, ben de onlara 6136 sayılı kanun gereği yapamayız diyorum. Kılıç yapalım diyorlar. Ağzını keskin yapamayız diyorum, çünkü 6136 sayılı kanuna giriyor. Müşteri de diyor ki, sen o kadar uğraşacaksın, özene bezene yapacaksın ama kesmeyecek. Ne işe yarayacak bu? Oyuncak. Röportaj: Kadriye Pakten

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder