ÇERKEZ FİŞEKLERİ
Çerkez, Gürcü ve Dağıstan kıyafetlerinin Çerkezka denilen
üste giydikleri uzun cepkenlerinin göğüsleri üzerinde sağda ve solda yuvalar
içine yerleştirilmiş başları savatlı gümüş fişeklikler zannederdik. Ancak
yapılış ve kullanılış amaçlarının çok farklı olduğunu yaptığım araştırmalarla
tespit ettim.
Kafkas halkları, Rusların emperyalist emellerine karşı
asırlarca savaşmak zorunda kaldılar. Yöre erkeklerinin yaşamının büyük kısmı bu
savaşlar dolayısıyla evlerinden uzak arazide geçiyordu. Kafkas halkları
özellikle Çerkezler ve Adigeler, arazide gıda ihtiyaçlarını karşılamak için
pratik bir çözüm bulmuşlardı. Eti, kemiğiyle beraber kurutur sonra iyice
döverek toz haline getirirler, bu et kemik tozunu bal ve çiçek tozu (polen) ile
karıştırarak fişeklerinin içine doldururlardı. İki günde bir, bir fişekliğin
içindeki gıda hülasasını yedikleri arazide yaşamlarını devam ettirme şansı
bulurlardı. Zamanla fişeklerin, bazı hallerde atımlık tüfek malzemesinin
konulduğu gerçek fişeklik olarak da kullanıldığı olmuştur.
EFE OLYALARI
Oyalı bir efe "kabalağı" (başlığı) elinize
geçerse, fesinin etrafına sarılmış oyaların çeşidini bir sayın. Başlık eğer orijinal
ise üzerinde dört çeşit oya göreceksiniz. Bu oyalar efenin annesi, kayınvalidesi,
eşi ve kızkardeşi veya kızı tarafından yapılır, fes üzerine dikilirdi. Efe de
dağda, bayırda sürdürdüğü zorlu yaşamı esnasında yakınlarının sevgisini başında
taşımış olurdu.
YÖRÜK ÇEVRESİ
Gelenek, göreneklerinden kolay beri uzaklaşmayan bir
milletiz. Japonların geleneksel yaşamından bahsederler ama dünyada gelenek
göreneklerini en iyi biz koruyoruz.
Kız evinde nişan yapıldıktan sonra oğlan evinin kıza ve
yakınlarına getirdiği hediyelere karşılık, kız evi de oğlan evine damat ve
yakınlarına muhtelif hediyeler götürür. Bu adet hala en zengin ve sosyetik
ailelerde de devam eder.
Bilecik-Söğüt ve havalisinde oğlan evine götürülen
hediyeler bir meydan sinisi üzerine yerleştirilir. Üzerine de kızın tel kırma
ve ipek ipliklerle sevgisini işlediği çevre örtülür. Bu sevgiyle işlenmiş
çevreyi damat düğünden sonra boynuna sarar, beş altı ay süreyle öyle gezerdi. Civar
köyler ve kasabadaki bekar kızlar da delikanlının evlenmiş olduğunu
öğrenirlerdi.
FİŞEKLİ BURSA KEMERİ
Gümüş kemeri meydana getiren parçalar, fişeğe benzediği
için bu adı almıştır. Bursa'da bazı ailelerde ve ova köylerinde ise hemen her
ailede bulunan bu kemerler eski Midyat telkari işi olup, bir baklası gümüşün orijinal
renginde, bir baklası da altın yaldızlı olarak devam eder. Toka ve kemeri
meydana getiren parçalar üç güllü ise, değme gelinin keyfine.
Gelin baba evinden çıkarken, babası tarafından ''eline, beline,
diline sahip ol'' nasihati ile beline takılır. Bu kemer adeta bir soy kemeri
gibidir. Nesilden nesile intikal eder.
BEKÇİ SOPASI (ASASI)
Orta yaşın üzerindeki vatandaşlarımız hatırlar. Her
mahallede sabaha kadar görev yapan mahalle bekçileri vardı. Birbirleriyle düdük
sesiyle haberleşirler. Bu sesleri duyan halk huzur içinde uyurdu. Mahalle
sakinleri bekçilerini tanırlar. Bayramlarda seyranlarda verdikleri bahşişlerle
onları sevindirirdi. Onların yerini bugün motorize devriyeler aldı. Osmanlı'nın
son dönemlerinde kalın ve süslü asalarla gezerler, hele bir de aşık olduysa
asasının etrafını şiirle donatırlardı. Müzemizde bulunan bir bekçi asasının
üzeri görev yaptığı mahalledeki bir genç kıza aşık olan bekçinin hislerini
ifade eden şiirle donatılmış.
Oturup dilber-i rana arada ten ten çakıyor.
Ol zama mest-i nigahı nice bin can yakıyor.
Sürünüp çeşm-i siyahı ne de baygın baygın bakıyor.
Ol zaman mest-i nigahı ne can yakıyor.
Her dem dil-i meftun ile aşkım olacaktır.
Dünyada benim son nefesim ah olacaktır.
Mahşerde dahi sevdiceğim vah olacaktır.
Aşkın ne demek olduğunu anlayacaktır.
Asanın yapıldığı tarih:Hicri 1317
Esat ULUUMAY / Folklor Araştırmacısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder