Derleyen ve Yazan: Türkan
GENÇ
Osmanlı Devleti'nin ilk
yıllarına ait kaynaklar yetersizdir. Konular, tarihler ve isimler yazarına göre
değişiklik göstermektedir. Bunun başka nedenleri olmakla birlikte, asıl nedenin
"Kuruluş Devri"ne ait olayların en erken 100-150 yıl sonra yazıya
geçirilmiş olmasıdır.
Hanım
sultanların ve şehzadelerin doğum, ölüm tarihleri ile adları ve kimlikleri
konusunda çelişkili bilgiler vardır. Bu durum zaman zaman bizi de güç durumda
bırakmıştır! Neyi, nasıl yazacağımızı şaşırdık! Adeta samanlıkta iğne arıyor
gibiydik.
Eski
dönem Osmanlı tarihçilerinin yazdıkları ile "Padişah Anaları" adlı
eserin yazarı Ali Kemal Meram arasındaki çelişkiler daha da belirgindir. Resmi
Osmanlı tarihçilerinin bazı bilgileri gizledikleri veya değiştirdikleri öteden
beri bilinen bir gerçektir. Bu kitapta değişik tezleri yan yana koyarak,
gerçekleri ortaya çıkarmaya çalıştık.
"Kuruluş
Devri"nde ülkeyi uğraştıran en önemli sorunlar arasında; sık sık başkaldıran
Anadolu beylikleri, şehzadelerin taht kavgaları, Bizans entrikaları ve
Haçlılarla savaşları sayabiliriz.
Savaşlar,
padişahların asıl işleri olmuştur. Başka işlere pek zamanları kalmamıştır. Hiç
durmadan Anadolu ve Rumeli'nde seferlere çıkılmıştır. Yeni fetihlerde
bulunulmuştur. Bu nedenle hayır hasenat işleriyle daha çok hanım sultanlar
uğraşırdı. Anadolu ve Rumeli'ndeki savaşlar sırasında pek çok kız ve kadın
ganimet olarak tutsak alınmıştır. Bunların içinden, güzel ve zeki olanlar
saraya alınmış, bazıları padişah hanımı olmuşlardır. Devşirme kızlardan da
padişah hanımı olanlar vardır. Osmanlı'ya komşu beyler, krallar ve prensler de
kızlarını ve kız kardeşlerini Osmanlı padişahlarına verip, akrabalık kurarak,
ülkelerini ve kendilerini korumaya çalışmışlardır. Bu şekilde saraya alınan
veya padişah hanımı olanlara birer Türk / Müslüman adı verilirdi.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle padişahlar, pek çok hanımla evlenmek zorunda kalmışlardır.
O kadar çok evlilik olunca da bunların adları ve sayıları konusunda çelişkili
bilgiler ortaya çıkmıştır.
Fatih'le
evlenmiş olan 17 kadından söz edilir. Ama bunlardan kaçının adı belli?
II.
Bayezit'in eşlerinden Şirin ve Gülruh hatunlar ile Fatih Sultan Mehmet'in
eşlerinden olan Gülşah ve Mükrime hatunların türbeleri Muradiye Külliyesi
içindedir.
Yine
Fatih'in ebesi Gülbahar Hatun'un türbesi de buradadır.
Osmanlı
tarihinde kadınlar hep olumsuz yönleriyle ele alınmış, Osmanlı'yı batıran
faktörlerden biri olarak gösterilmiştir. Oysa bu hiç de böyle değildir. Birçoğu
iyiliksever ve hayırsever kadınlardır. Ülkesinin kalkınması ve bütünlüğü için
canla başla çalışmışlardır. Sadece 1566 ile 1656 yılları arasında sınırlı bir
kadınlar saltanatından söz edilebilir. Osmanlı saraylarındaki kadınlar
saltanatı, her dönem için söz konusu olamaz.
Kuruluş
döneminin hanım sultanları içinde; Nilüfer Hatun, I. Murat'ın eşi Gülçiçek,
Yıldırım'ın eşi Hafsa Hatun gibi birçok eserler yaptırmış iyiliksever ve
hayırsever olanlar da vardır.
Daha
sonraki yıllarda Fatih'in hanımlarından Sitti Hatun, II. Bayezit'in eşi Bülbül
Hatun, Yavuz Sultan Selim'in eşi Hafsa Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi
Hürrem Sultan da iyiliksever ve hayırsever sultanlar olarak ün salmışlar ve
cami, imaret, darüşşifa gibi birçok eserler yaptırmışlardır.
Burada
önce "Kuruluş Devri" padişah eşlerinin adlarını ve milliyetlerini
sunacağız. Sonra da sadece padişah annelerinin yaşamlarından kısa kesitler
anlatacağız...
Padişahların,
değişik milliyetlerden gayr-i Müslim kadınlarla evlenmelerinin, yadırganacak
bir durum yaratmaması gerekir. Bunlar, saraya alındıktan ya da padişah hanımı
olduktan sonra Türk / Müslüman adı verilmekte ve eğitimden geçirilmekte idi.
Günümüzde de bazı devlet adamlarının yabancı kadınlarla evlendiklerini
görüyoruz, biliyoruz. Arada pek bir fark yok. Birçok ulusa ve birçok dine /
mezhebe mensup insanları bir arada yaşatan Osmanlı'nın; bu engin hoşgörüsünün
altında, padişahlarla evlenmiş olan yabancı kadınların da bir rolünün olduğu
düşünülmelidir!. Türkiye'nin; çevresindeki Müslüman ülkelere göre, daha
hoşgörülü ve demokrat olmasının kökeninde belki de bu durum yatıyor.
Başka
milletlerden Hıristiyan kadınlarla evlenen kişilerin ve Hıristiyan ülkelerden anavatana göç etmiş olan soydaşlarımızın da hoşgörülü ve demokrat oldukları
bilinen bir gerçektir. Hanım sultanların hiç mi yararı olmamıştır bu ülkeye?
HOLOFİRA'DAN
MARİA DESPİNA'YA
"KURULUŞ
DEVRİ"NİN HANIM SULTANLARI
OSMAN GAZİ'NİN HANIMLARI:
Balâ Hatun: Şeyh
Edebali'nin kızı, Şehzade Alâaddin'in annesi.
Mal Hatun: Türkmen
Ömer Bey'in kızı. Orhan Gazi'nin annesi.
Kimi
kaynaklarda her ikisinin de Şeyh Edebali'nin kızları, kimi kaynaklarda ise
ikisinin aynı kadın olduğu yazılıdır.
ORHAN GAZİ'NİN HANIMLARI:
Nilüfer (Holofira):
Yarhisar Tekfuru'nun kızı. Orhan'la evlendiğinde 17 yaşındaydı. Şehzade
Süleyman ve Murat'ın (I) anneleri. İyiliksever ve hayırsever olarak tanınır.
Padişah annesidir. Mezarı Orhan Gazi türbesi içindedir.
Asporçe: Bizans
İmparatoru III. Andronikos Paleologos'un kızı. 15 yaşında iken Orhan'la
evlenmiştir. İbrahim ve Fatma adlarında çocukları olmuştur. Kabri Osman Gazi
türbesinin içindedir.
Teodora: Bizans
İmparatoru VI. Yoannis Paleologos Kantakuzinos'un kızı. Annesinin adı İren'dir.
Orhan Gazi ile evlendiğinde 18 yaşındaydı. Orhan Gazi ise 60'ını aşmıştı.
Düğünü Silivri'de yapılmıştır. Sonra Bursa'ya götürülmüştür. Halil adında bir
oğlu olmuştur. Hıristiyan olarak öldüğü iddia edilir.
Eftandise: Bazı
kaynaklarda Mahmut Alp'in kızı olduğu, bazılarında ise Bizanslı bir Rum kızı
olduğu belirtilir. Hakkında fazla bilgi yoktur.
I. MURAT'IN HANIMLARI:
Gülçiçek (Marya): Bulgar
Kralı İvan Aleksandr'ın Yahudi karısından olan kızı. Rum asıllı olduğunu ileri
sürenler de vardır. 16 yaşında iken Murat'la evlenmiştir. Adı sonradan Gülçiçek
olarak değiştirilmiştir. Yıldırım Bayezit'in annesidir. Türbesi, diğer oğlunun
adıyla anılan, Yahşi Bey Mahallesi'nde, onun kabrinin yanındadır.
Maria: Bulgar kralı
İvan Şişman'ın kız kardeşidir.
Tamara: Bulgar kralı
Sasmanos'un (Şişman İvan), Despot Konstantin Dragaç'tan dul kalan kızı. 4 çocuk
doğurmuştur. Bunlardan 1'i kızdır.
YILDIRIM BAYEZİT'İN
HANIMLARI:
Devlet Hatun:
Germiyan Beyi Süleyman Şah'ın kızıdır. Çelebi Mehmet'in annesidir. Türbesi
Meydancık Mahallesi'ndedir. İlk valide sultan olarak kabul edilir.
Olga: Köstendil
Bulgar prensi Konstantin'in kızı. Musa, Mustafa ve Kasım adlarında oğulları
olmuştur. Çelebi Mehmet'in annesi olduğu iddialar arasındadır.
Olivera: Sırp kralı
Lazar'ın kızı. (Kosova Savaşı'nda öldürülen kral). Kardeşleri Vuk ve Stefan'ın
istekleri ile Yıldırım'la evlenmiştir. Ankara Savaşı'nda eşi ile birlikte
Timur'a tutsak düşmüş ve hakarete uğramıştır. Yıldırım'ın en çok sevdiği eşi
olarak bilinir. Yanından hiç ayırmazdı.
Maria: Solona kontu
Louse Fadrigue'nin kızı. Yıldırım'ın ilk eşi olduğunu yazan kaynaklar da
vardır.
Angelina: Bizans
İmparatoru S. John Paleologos'un kızı. Yıldırım'ın ikinci eşi olduğu sanılıyor.
Mari: John adındaki
bir Macar'ın kızı.
Anita: Konstantin'in
kızı.
Hafsa: Aydın Beyi
İsa'nın kızı.
ÇELEBİ MEHMET'İN HANIMLARI:
Şeh-zade Kumru Hatun:
Amasyalı bir paşanın torunu. Hakkında fazla bilgi yoktur.
Emine Hatun:
Dulkadiroğlu Mehmet Bey'in kızı. II. Murat'ın annesi olduğu kabul edilir.
Veronika: Hıristiyan
bir cariye. Ahmet ve Yusuf adlı şehzadeler ile II. Murat'ın annesi olduğu ileri
sürülür.
Sofia: Hıristiyan
cariye. Şehzade Kasım'ın annesi.
Anna: Bunun da
Hıristiyan bir cariye olduğu sanılıyor. Mahmut adında bir oğlu ile Hatice,
Sultan, Ayşe, Selçuk, Hafsa ve Fatma adlarında kızları olduğu tarihi kayıtlara
geçmiştir.
II. MURAT'IN HANIMLARI:
Alime Hatun: Dulkadiroğullarından
bir kız
Hundi (Yeni) Hatun:
Amasyalı Mahmut Bey'in kızı.
Hüma Hatun: Abdullah
isimli bir şahsın kızı. Fatih'in annesi olduğu kabul edilir. Türbesi Muradiye
Külliyesi içindedir.
Tacünnisa Hatice Halime Hatun: Candaroğlu İsfendiyar Bey'in kızı.
Nache de la Bazory:
Bir Fransız tutsak kız. (Cariye)
Mar(i)a Despina:
Sırp kralı Bronkoviç'in kızı. Murat'la evlendirildiğinde 14 yaşındaydı. Adının,
sonradan Hüma Hatun olarak değiştirildiği sanılıyor! Fatih'in annesinin bu
kadın olduğu iddia edilir. Yıldırım'ın eşi Olivera ile akrabadır. II. Murat bu
kadını yanından hiç ayırmazdı. Ava giderken bile yanında götürürdü. Çocuksuz ve
Ortodoks olarak öldüğü de iddialar arasındadır.
Stella: Bir İtalyan
kızı. (Cariye) Zenci sevgilisiyle saraydan kaçarken yakalanmış ve
öldürülmüştür. Zenci sevgilisi ise çengele asılarak idam edilmiştir.
II. BAYEZİT'İN
eşlerinden Şirin ve Gülruh hatunların türbeleri ile FATİH
SULTAN MEHMET'İN eşleri Gülşah ve Mükrime hatunların
türbeleri de Muradiye Külliyesi içindedir. Yine Fatih'in ebesi Gülbahar
Hatun'un türbesi de buradadır.
MAL
(HATUN) SULTAN
(İki
kız kardeş, bir padişah)
Ertuğrul
Gazi'nin beyliği sırasında Sultanönü'ne (Eskişehir) bağlı İtburnu Köyü'nde yaşayan
ve çevresinde sevilen, sayılan, hürmet edilen, dürüst bir insan olan Şeyh
Edebali adında bir zat yaşıyordu. Sultanönü sancağının bilgili, alim
insanlarından biriydi. Çevrede bir çeşit İslam misyonerliği yapıyordu. Aynı
zamanda yerel "Ahi " lik örgütünün de başkanıydı. Kendisinin Moğol asıllı olduğunu
ileri süren tarih yazarları vardır. Kökeni hakkında tam ve kesin bir bilgi
yoktur.
Şeyh
Edebali'nin gerçek adı Edepli Ali'dir. Sonradan adının başına İslam'ı
çağrıştıran şeyh sözcüğü eklenerek, Şeyh Edebali olarak anılmaya başlanmıştır.
Şeyh
Edebali alim, bilgili bir adam olduğu için, kendisini ziyarete pek çok gelen
giden olurdu. Her konuda kendisine akıl danışılırdı.
Edebali'nin
bir de dillere destan, güzel mi güzel, şirin mi şirin, Balâ adında bir kızı
vardı. Çevrede yaşayan ağalar, beyler bu kızı kendilerine eş olarak almak için
birbirleriyle yarış halindeydiler. Kızın güzelliği, Ertuğrul oğlu Osman'ın
kulağına kadar gider. Osman o sıralarda bıyıkları yeni terleyen, yeni yetme bir
delikanlıydı. Güzelliğini duyduğu bu kıza talip olur. Ancak şeyhin gözü tutmaz
Osman'ı. O, kızını gerçek bir beye vermek istemektedir. Bu nedenle isteği geri
çevirir. Gel zaman git zaman.. Osman biraz daha büyüyüp gelişir.
Kahramanlıkları da dört bir yana yayılır..
İlk
bölümde anlattığımız gibi, Osman bir gün Şeyh Edebali'nin evine konuk olur.
Sohbet ederler. Yiyip içerler. Gece yatma vakti gelince Şeyh Edebali, kendisine
odasını gösterir. Bu sırada yatağın yanında bulunan bir kitabı yüksekçe bir
yere kaldırır. Osman bunun ne olduğunu sorar. Şeyh de : "Bu Kur'an"
der.
Osman,
okuma-yazma bilmemesine karşın o gece huşu içinde durmadan Kur'an okur. Sabaha
karşı kendinden geçerek uyuyakalır.
Rüyasında;
Şeyh'in göğsünden bir ay çıkıp, kendi bedenine girdiğini, sonra da göbeğinden
ulu bir ağacın yeşerip çıktığını, ağacının gölgesinin dağları, ovaları ve
denizleri kapladığını, insanların bu ağacın gölgesinden yararlanıp, mutlu
olduklarını.. İstanbul kentinin bir yüzük olarak önüne geldiğini Şeyh'e
anlatır. Bunun üzerine Şeyh:
"Müjdeler
olsun ey Osman! Tanrı sana ve senin evladına saltanat verdi. Ülkeni, ulusunu ve
dinini yücelteceksin. İstanbul kenti senin ülkene katılacak. Bütün dünya oğlunun himayesine girecek.
Gazalarını hak dini bulunmayan topraklar üzerine yapacaksın. Kafirlere aman
vermeyeceksin" der.
Şeyh
Edebali, Tanrı tarafından Osman'a verilen mesajı almıştır. O zamanlar henüz
daha Müslümanlığı tam olarak bilmeyen Osman'a Müslümanlığı öğretir. Ona bir
Müslüman adı koyar. (Osman) Kızı Balâ Hatun'u da ona eş olarak verir.
Osman'ın
Balâ Hatun'dan Alâaddin adında bir oğlu olur. Bilecik kalesi fethedilince Osman
burayı kayınpederi Şeyh Edebali'ye ve oğlu Alâaddin'e yurtluk olarak verir.
Dede-torun uzun süre burada yaşadılar.
Araştırmacı-yazar
Ali Kemal Meram'a göre; Şeyh Edebali, terbiyeli oluşundan ve efendiliğinden
dolayı çevresinde Edepli Ali olarak tanınan Moğol asıllı biridir. Balâ ve Mal
adında iki kızı vardır. Sonra isimlerdeki "a"lar üzerine ^ (inceltme)
işareti konularak isimlerin daha ince okunması sağlanmıştır. Şeyh bu kızlarının
ikisini de Osman'a verir. Balâ'dan Alâaddin, Mal Hatun'dan da Orhan (Gazi) adlı
oğulları olur. Mal Hatun ve Şeyh Edebali'nin türbeleri Bilecik'tedir.
Aynı
yazar; Bizans tarihlerini kaynak göstererek, Osmanlı devletinin kurucusu sayılan
Osman Gazi'nin Perslerin soyundan geldiğini ileri sürmektedir.
NİLÜFER
HATUN (HOLOFİRA / HOLOPHİRA)
Kesin
doğum tarihi bilinmiyor. Ancak XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın
ilk yarısında yaşamış olduğu, tarihi olayların incelenmesinden anlaşılmaktadır.
I. Murat'ın annesi Nilüfer Hatun adına yaptırdığı, İznik'teki imaretin yapılış
tarihi 1388'dir. Bu nedenle bu tarihten önce ölmüş olabileceğini söylemek
mümkündür.
Neşri
Tarihi'nde; adı Nilüfer, Lulufer ve Ulufer olarak değişik şekillerde ifade
edilmiştir. Bu ifade şekillerinin 3'ünün de kullanılıp kullanılmadığı tam
olarak bilinmiyor. Ancak bunda bir doğruluk payı olsa gerek! Zira Orhaneli'ne
bağlı bazı köylerde bugün bile Nilüfer çayının adı Ulufer olarak telaffuz
edilmektedir.
Hammer;
Nilüfer adının "Olivera"nın değişikliğe uğramış söylenişi
olabileceğini ileri sürmektedir.
İbni
Batuta, "Seyahatnamesi"nde; İznik'i ziyarete gittiğinde, kendisini
huzuruna kabul ettiği Nilüfer'den "Büyun Hatun" diye bahseder. Ancak
bunun bir başkası olabileceği de düşünülmelidir.
Osmanlı
beyliğinin çevresinde yer alan Bizans tekfurları; Osman Gazi'nin ve beyliğinin
güçlenmesini istemiyorlardı. İleride sıranın kendilerine geleceğini
düşünüyorlardı. Açıkçası ondan çekiniyorlardı. Bu nedenle aralarında anlaşarak,
pusu kurup kendisini öldürmeyi kararlaştırdılar.
Bilecik
(Belokome) Tekfuru (ya da oğlu) Yarhisar Tekfuru'nun kızı olan nişanlısı
Holofira (Nilüfer) ile evlenme hazırlıkları içindeydi. Eski dostu Osman Gazi de
düğüne çağırılacak ve pusuya düşürülüp öldürülecekti. Osman Gazi'nin gerçek
dostu olan Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, bu haince planı haber verir. Osman
Gazi bunun üzerine, onlara karşı bir plan ve pusu hazırlar. Kadın kılığına
soktuğu 40 yiğidi ile önce Bilecik kalesini ele geçirir. Sonra düğün alayını
Kaldırak denilen yerde kıstırarak tutsak eder. Bunların arasında gelin Holofira
da vardı. Güzel bir kızdı ve soylu bir aileden geliyordu. Adını Nilüfer olarak
değiştirdiler. Osman Gazi, O'nu oğlu Orhan'la evlendirdi. Bu evlilikten Süleyman
(Paşa) ve Murat (I. Murat) adında iki erkek çocukları oldu. Gayrı müslimlerden
alınan ilk padişah hanımıdır.
Nilüfer
Hatun iyiliksever ve hayır işlerine düşkünlüğü ile bilinir.
Bursa'nın
batısından geçen çayın üzerine kendi adıyla anılan köprüyü yaptırmıştır. Bu
çaya da "Nilüfer Çayı" denmiştir.
Bursa
hisarının "kaplıcakapı" denilen kısmında bir tekke ve
"Darphane" Mahallesi'nde de bir mescit yaptırmıştır. Bu mescidin
Orhan Gazi'nin aynı adı taşıyan kızına ait olabileceğini ileri sürenler de
vardır.
Öldüğünde
Tophane semtinde eşi Orhan Gazi'nin kabrinin bulunduğu türbeye defnedilmiştir.
GÜLÇİÇEK
(MARYA) SULTAN
I.
Murat'ın eşi, I. Bayezit'in (Yıldırım) annesi. XIV. yüzyılın ikinci yarısı ile
XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. I. Murat zamanında Osmanlı ordusu
Trakya'ya geçmiş, Edirne ve Filibe'yi alarak, Balkan dağlarına dek ilerlemişti.
Bu akınlar sırasında Bulgaristan'ın büyük bölümü ele geçirilmişti. Kral İvan
Aleksandr, Yahudi asıllı eşi ve kızı Marya , bu seferler sırasında tutsak edilmişlerdi.
I. Murat'ın huzuruna getirilen tutsaklar, korku içinde haklarında verilecek
kararı bekliyorlardı. Ne zaman ve ne şekilde öleceklerini düşünüyorlardı.
Kralın kızı bir içim suydu. Murat, mavi gözlü, sarı saçlı bu kızı görür görmez
vurulmuştu. Bu nedenle de müstakbel kayınvalidesi ve kayınpederine de iyi
davranır. Kızın saçlarını okşar. Okşadıkça içi gıcıklanır. Ne yapıp ne edip bu
kızı kendisine eş olarak almak ister. Kız korkudan tir tir titremektedir. Uzun
boylu, ince belli, endamlı bir kızdı ve henüz 16 yaşındaydı.
Murat
tercümanı aracılığı ile kızı kendine eş olarak ister. Ölümlerini düşünen kral
ve kraliçe bu teklifi hemen kabul ederler. Kabul etmeyip de ne yapsınlar?
Canlarından mı olsunlar? Bir yandan da ölümden kurtulacakları için gizli bir sevinç
duyuyorlardı.
İşte
Murat'ın ilk karısı bu Bulgar prensesi oldu. Adını Gülçiçek olarak
değiştirdiler. Sarayda Osmanlı dilini ve adetlerini öğrettiler.
Evliliklerinin
yılı dolmadan bir erkek çocukları oldu. Adını Bayezit koydular. Bu, geleceğin
padişahı Yıldırım'dı.
Tarihçi
Mükremin Halil İnanç; Marya'nın Rum asıllı olduğunu yazar.
Bir
başka Osmanlı tarihçisi de Maria'nın Karesi Beyi Aclan'ın karısı olduğunu, I.
Murat tarafından tutsak alınarak Bursa'ya getirilmiş olduğunu ve oğlu Bayezit'e
savaş ganimeti olarak verdiğini yazar.
Gülçiçek
Sultan'ın türbesi Altıparmak ile Muradiye arasında yer alan Yahşi Bey
Mahallesi'nde oğlu Yahşi Bey'in kabrine yakın bir yerde bulunmaktadır.
Sağlığında
kendi adına vakfiyeler kurdurmuştur. Altıparmak'ta bir medrese ile Yahşi Bey
Mahallesi'nde bir cami yaptırmıştır.
'Acımasız Yıldırım'ı doğuran
nazlı anne' diye nitelendirilir. Onu azize olarak kabul edenler olduğu gibi,
II. Bulgar Krallığı'nın yıkılışını bunun uğursuzluğuna bağlayanlar da olmuştur.
Kara yazgılı diye kabul edilmiştir.
Bulgaristan'da adına birçok türkü yakılmıştır. Bu
türkülerden bazıları doğu Bulgaristan'da hala dillerdedir. İşte iki örnek:
Al beni güzel Mara.
İki dine inanalım,
İki çeşit yemek pişirelim,
İki ayrı yerde tapınalım,
Sen kilisede, ben camide.
***
Ey Mara, ey beyaz Bulgar kadını!
Haydi Mara'cığım gel beni dinle,
Hemen vazgeç bu Bulgarlığından,
Gel Murad'ın güçlü kollarına.
Bir kaynakta türbesinin Muradiye Külliyesi içinde şehzade
Mustafa ile Bayezit'in oğlu Mahmut'un kabirleri arasında olduğu ve II. Murat'ın
türbesi gibi üzerinin açık bırakıldığı geçmektedir.
Ancak bu türbede yatan mevtanın Sırbistan Kralı Georgi
Brankoviç'in; 1433'te değerli çeyiziyle birlikte II. Murat'a (1421-1451)
verdiği kızı prenses Maria olduğu ifade edilmektedir.
Bu evlilik resmi kayıtlara da girmiştir. Bu Sırp prensesi
ölünceye dek Ortodoks kalmış ve Aynaros yarımadasındaki manastırlarına yardımda
bulunmuştur.
Bulgar kralı Aleksandr'ın kızı Mara'nın (Gülçiçek) türbesi
Muradiye Külliyesi'nin 500 m kadar doğusunda, Osmangazi Kaymakamlığı'nın
arkasında oğlu Yahşi Bey ile yanyanadır. Burası Yahşibey Mahallesi olarak
anılmaktadır. Türbenin çevresi yeniden düzenlenerek turistik bir mekan haline
getirilebilir, Türkiye ve Bursa'yı ziyaret eden Bulgar turistler buraya
çekilebilir.
DEVLET
HATUN
(Olga
mı, Devlet Hatun mu?)
I.
Murat'ın ordusuyla Rumeli'nde bulunmasını fırsat bilen Anadolu beyliklerinden
bazıları Osmanlı topraklarına tecavüz etmişlerdi. Her Rumeli seferinde hemen
hemen aynı durumlar yaşanıyordu. Savaş yahut başka yöntemlerle Anadolu
birliğini sağlamak gerekiyordu. Bu düşünce ile ilk adım atıldı. Şehzade
Bayezit'in Germiyanlı Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hatun'la evlendirilmesinin
Osmanlı'ya güç ve itibar kazandıracağı düşünülüyordu!.. Murat, adamları vasıtasıyla
şöyle bir nabız yoklattı.
Germiyanlı,
kızını vermekten yanaydı. İlgili bölümde söz edilmişti. Dilerseniz yeniden
anımsayalım.
Murat;
Germiyanoğlu'na teklifi bildirmek üzere Bursa Kadısı Koca Efendi'yi, sancaktarı
Aksungur'u, Samsa Çavuş'un oğlu Timurhan'ı, kadı efendi ile sancaktarının
eşlerini, Bayezit'in süt ninesini dünürcü olarak gönderdi ve bunlara 3000
kişilik bir kafile eşlik etti. Dünürcüler yanlarında birçok hediye ve eşya da
götürdüler.
Germiyan
Beyi I. Murat'ın elçilerini çok iyi karşıladı. Onları gayet güzel ağırladı.
Kızını gelin olarak gönderirken, emirahurunu da kızının beraberinde giderek,
atının üzengisini tutmakla görevlendirdi. Bahsi geçen kişi sonradan Murat'ın
sarayında kalarak emirahurluk görevini sürdürmüş, ölünce de ailesinde biri bu
görevi devam ettirmiştir.
Evlenme
töreni, o güne dek Bursa'da görülmeyen, duyulmayan bir debdebe içinde
yapılmıştır. Büyük bir ziyafet hazırlanmıştır.
Düğünde
Aydın, Menteşe, Kastamonu, Karaman beylerinin, Suriye ve Mısır sultanlarının
elçileri de bulunmuşlardır.
O
dönemde adet olduğu üzere; Arap atlarından, İskenderiye kumaşlarından, Rum
tutsaklardan oluşan armağanlar sunuldu. Sadece Evrenos Bey; en yakışıklı Rum
delikanlıları ile en güzel Rum kızlarından oluşan 100 tutsak sunmuştur.
Bunlardan
10'u duka altınlarla, 10'u da gümüş paralarla dolu tabaklar taşıyorlardı.
Ötekiler ise altın ve gümüşten 10 leğen, mineli bardak ve taşlar, değerli
taşlarla süslenmiş şişe ve kadehler taşıyorlardı.
Bunlardan
başka prenseslerin evlenmelerinde adet olduğu üzere, başlarından aşağıya avuç
avuç "saçı" denilen altın hediyeler atılırdı. Bu tür hediyeler
Murat'ın katına sunuldu. O da Mısır atları ile Mısır kumaşlarını Evrenos'a, Rum
esirlerini de Mısır Sultanı'na verdi. Asya beylerinin göndermiş olduğu armağanları
da bilginlere ve şeyhlere sundu. Böylece cömertliğini göstermiş oldu.
Gelin
çeyiz olarak Eğrigöz, Tavşanlı, Simav ve Kütahya şehirlerinin anahtarlarını
getirdi. Bayezit'in bu evliliği Osmanlı Devleti'ne geniş ve zengin topraklar
kazandırdı.
Selçuklu
Devleti'nin topraklarını paylaşan 12 beylikten 5'i büyük ölçüde ortadan
kalkmıştı. Bir taşla iki kuş vurulmuştu. Osmanlı Devleti Anadolu'da
güçleniyordu.
Çelebi
Mehmet, Devlet Hatun'un oğlu olarak bilinir.
Yıldırım
Bayezit, Devlet Hatun'dan sonra Köstendil Bulgar Prensi Konstantin'in kızı Olga
ile evlenir. Ali Kemal Meram; birtakım kaynaklar göstererek, Çelebi Mehmet'in
annesinin, Köstendil Bulgar Prensi Konstantin'in kızı Olga olduğunu ileri
sürmektedir. Devlet Hatun'un Olga'ya hizmetçilik ettiğini anlatır.
Babası
gibi o da bir Bulgar prensesinden doğmuştu.
Devlet
Hatun'un türbesi Meydancık camii yakınlarındadır.
Devlet
Hatun'un kabrini örten sandukanın başucundaki yazıt şöyledir:
''Hazihi
Türbetü'ş-şerifetü'ş-seyyideti'l
muhaddere
Sultanü'l
havatin Devlet Hatun
Ve
hiye valyidetü'l-Sultanü'l-azam Sultan
Mehmet
bin Bayezid Han halledallahü mülkehu''.
EMİNE
(HATUN) SULTAN
(Veronika
mı, Emine mi?)
Çelebi
Mehmet'in eşlerinden biri de Dulkadiroğlu Süli Bey'in kızı Emine Hatun'dur. Bu
hanım II. Murat'ın da annesi olarak gösterilir.
Ali
Kemal Meram'ın "Padişah Anaları" adlı kitabında anlattıklarına
bakılacak olursa, Çelebi Mehmet sarayı dolduran birçok tutsak kız arasından
Veronika, Sofia ve Anna adlarında birbirinden güzel 3 Hıristiyan cariyeyi
kendine eş olarak seçmiştir. Ve bunlar ona birçok oğlan ve kız doğurdular.
Şehzade Murat, Ahmet ve Yusuf adlı oğulları Veronika adlı eşinden doğmuşlardır.
Bunların
içinde en büyükleri olan Murat, kendisinden sonra Osmanlı padişahı olacaktı.
Osmanlı
tarihçileri daha öncekilerde yapıldığı gibi, Murat için de uydurma bir soy
kütüğü yaptılar ve annesinin bir Türk beyinin kızı olduğunu kanıtlamaya
çalıştılar. Bunun Dulkadiroğlu Mehmet Bey'in kızı olduğunu söylediler.
Kitaplara bu şekilde geçirdiler. Akıllarınca Murat'ın hükümdarlığına gölge
düşürmemeye çalıştılar.
Bir
görüşe göre; Mehmet'e Çelebi lakabı Mevlevi tarikatına mensup olduğu için
verilmiştir.
Çelebi
Mehmet 32 yaşında öldüğünde; geride Veronika'dan olan Murat, Ahmet ve Yusuf'la,
Anna'dan olan Mahmut ve Sofia'dan doğan Kasım adlarında oğulları ile Hatice,
Sultan, Ayşe, Selçuk, Hafsa ve Fatma adlarını taşıyan kızları kalmıştı.
Şimdi
hükümdarlık sırası Veronika'dan doğan Murat'taydı. (II. Murat)
Murat
II, 6. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı.
HÛMA
(HATUN) SULTAN
(Hûma
Hatun mu, Maria Despina mı?)
II.
Murat birçok kadınla evlenmiştir. Bunlardan biri de Sırp kralı Despot Curac
Brankoviç'in kızı prenses Maria Despina idi. Vaktiyle Yıldırım'ın eşlerinden
prenses Olivera'nın prens kardeşleri Stefan ve Vuk, kardeşlerini Yıldırım'a
vererek tahtlarını sağlama almışlardı. Şimdi o tahtta Brankoviç oturuyordu. O
da aynı yolu izleyerek, tahtını ve canını emniyete almak için henüz daha 14
yaşında olan kızını bir armağan olarak II. Murat'a sunmaya karar verdi. Kız
Osmanlıca'yı da biliyordu.Yüzlerce kişiden oluşan düğün alayı ile güzel kızını
Murat'a gönderdi. Sokaklar, Osmanlı ve Sırp bayrakları ile donatıldı. Osmanlı
tarafında da sokaklar taklarla süslenmişti. Gece fener alayları düzenlendi.
Gelinin geçeceği yollara halılar serildi. Develer kurban edildi.
Maria
Despina, II. Murat'a birçok çocuk doğurdu. Bunlardan biri de Mehmet adını
taşıyordu. Bu ileride Osmanlı tahtına oturacak ve İstanbul'u fethedecek olan
II. Mehmet yani Fatih'ti.
Murat'ın
öteki Hıristiyan eşlerinden de kızlı erkekli birçok çocuğu olmuştur. Bunlar;
Ahmet, Alâaddin, Orhan, Hasan adlarındaki erkek çocuklar ile 6 kızdır.
Devşirme
Osmanlı tarihçileri II. Mehmet'in (Fatih), Mar(i)a Despina'dan doğmuş olmasını,
onun yüceliğine gölge düşüreceğini düşünerek, bu kadına Hûma Hatun adını
verirler. Bunun Sırp kralının kızı olduğunu söylemeye dilleri varmaz.
II.
Murat tahta oturur oturmaz amcası Mustafa Çelebi'yi öldürttü. Ardından da
kardeşleri Ahmet, Mahmut ve Yusuf'un gözlerine mil çektirdi. Geride kalan
şehzade Mustafa'yı da İznik'te hamamda yıkanırken yakalatıp öldürttü ve sur
dışında bir incir ağacına astırdı. Osmanlı'da şehzade olarak doğmak, ölüme davetiye
çıkarmak gibi bir şeydi.
Anaların
ne denli acılar çektiğini varın siz düşünün.