6 Nisan 2012 Cuma

BURSA’DA OĞUZ BOYLARININ İZLERİ VE KARAKEÇİLİLER



Malazgirt zaferinden (1071) sonra, Türk boyları akın akın Anadolu’nun içlerine doğru aktılar. Değişik yörelere yerleştiler. Yerleşim yerlerine kendi adlarını verdiler. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde, Türklerin ataları sayılan 24 Oğuz boyunun, adlarıyla anılan köyler vardır.
Türklerin, 1075’den itibaren Bithynia (Bursa) yöresine yerleştiğini biliyoruz. Bazı kayıtlarda yer alan bilgilere göre; Osmanlılar bu bölgeye geldiklerinde, üç nesildir burada yaşayan Türklerle buluşmuşlardır. Lakin, Osmanlılar’dan önce kurulan bir yerleşim yeri adı tespit edilememiştir. Muhtemeldir ki, bu dönemde gelenler kentlere yerleşmişler veya çadırlarda konar-göçer olarak yaşıyorlardı! Bunlar Selçuklular zamanından kalmış olabileceği gibi, daha önceleri Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara inen ve oradan da buralara gelmiş Türkler de olabilir!
Osman ve Orhan Bey zamanlarında buralardaki birkaç yerleşmenin Kızık, Kınık, Çepni gibi adlarının olması, göçebe Türkmenlerin o devirlerde buralarda konakladıklarını kanıtlıyor. Boşalan bazı Rum köylerine de Türkler iskân edilmiştir.
1530 yılına ait 166 nolu tahrirat defterinin 7, 10, 37, 138, 153 ve 174. sayfalarında Uludağ çevresinde yaşayan yörüklerin adları ve hane sayıları şöyledir:
Mihaliç’te (Karacabey) Hz. Emir vakıfları arasında yaşayan Eymürler 28, Keçililer 26, Uzuncalar 26, Sofian 49 hane olarak kayıtlıdır. Mihaliç’te toplam 31 cemaat vardır.
Geçmişte şimdiki merkez ilçe Nilüfer sınırları içinde 1, Atranos’ta (Orhaneli) 2, Kite’de (Ürünlü) 3 büyük Yörük cemaati mevcuttu.
Bursa’ya bağlı olan Yörük cemaatinden Akçakoyunlular 42 (Aksungur, Alaşar, Altıntaş, Ovaakça, Karacabey ve Orhaneli çevrelerinde), Serhanlar 10 haneden oluşmaktaydı. Kite (Ürünlü) Yörükleri ise 58 hanedir. Atranos’a (Orhaneli) bağlı Karacalar Yörükleri de 35 hanedir.
Bu kayıtlardan anlaşılan o ki, XV. ve XVI. yy.da Bithynia (Bursa) yöresinde fazla bir göçebe nüfus yoktur.
(Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu-R. Kaplanoğlu, Avrasya-Etnografya Yayınları)
Bursa’nın her bucağında, her köşesinde Yörük ve Türkmenlere ait izler bulmak mümkündür.
Tarihi yapılarda, kilim ve halı motiflerinde, hattatların yazılarıyla süslemelerinde, mezar taşlarında, yazıtlarda, ahşap yapı bezemelerinde, dokuma kumaşlarda, mermer kitabelerde, han, hamam ve cami gibi yerlerde, Oğuz boylarına ait damgaları, simgeleri çokça görebiliriz.
Bursa’da Yıldırım Camii’nin dış revaklarının sağ ve sol sarkıtlarında yer alan çini süslemelerde, Yeşil Camii’nin batı duvarında, Orhan Camii’nin duvar süslemelerinde, Zeyniler Camii’nin kıble tarafındaki duvarına konmuş bir mermer üzerindeki kabartmalarda ve Yeşil Türbe’nin kapısında yer alan kabartma motiflerde Bayat boyuna ait damga yer alır.
1487 ile 1573 yıllarının tahrirat defterlerinde, Gemlik’in Engürücük köyüne bağlı Bayat adlı bir mezra yer almaktadır. Bu mezranın yerinde şimdi bir çiftlik vardır.
Bütün bu işaretlerden anlaşıldığına göre; Osmanlı’nın kuruluş devrinde Bayat boyu mensupları Bursa çevresinde de yaşamışlar ve önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.
Boğazköy/Eskimezarlık, Mudam/Ocaklı (Mustafakemalpaşa), Ovaesemen (Karacabey) ve Fodra/Alâaddin (Nilüfer) köylerinde Alkaevli boyunun damgası bulunmuştur.
Kum ve Voyvoda/Yeşilova (Mustafakemalpaşa) köylerinde ele geçen eşyaların üzerinde de Karaevli boyunun damgası görülür. (A.R.Yalgın, Anadolu’da Türk Damgaları, Bursa-1943)
Bursa’nın doğusunda Uludağ’ın kuzeye bakan eteklerinde 7 Kızık köyü, Yenişehir’de Avşar, Mudanya’da Çepni, Orhangazi’de Üreğil, İnegöl’de Eymür, Alayunt, Mustafakemalpaşa ve Keles’te Alpagut, yine İnegöl ve Büyükorhan’da Kınık ile İznik ve Büyükorhan’da Bayındır adlı köyler bulunmaktadır. Tarihi belgelerde Yenişehir ilçesine bağlı Dışkaya/İğdir adlı bir yerleşme yer alır. Bugün Gürsu ilçesinin bir köyü İğdir adını taşımaktadır. Bu köy, 1521 tarihli tahrirat defterine göre, Timurtaş oğlu Timurhan’ın tımarıdır.
Bazı eski kaynaklarda da Yenişehir’e bağlı Halkaevli köyünden söz edilir. Buradaki bir arazi Osman Gazi tarafından, aynı ilçenin Barcın köyünde zaviyesi bulunan Esenli Şeyh adındaki dervişe vakıf olarak tahsis edilmiştir. Şeyhin nesli 1767 yılına kadar burada yaşamıştır.
Bunlardan başka Orhaneli ilçesine bağlı Danişment, Eskidanişment, Yenidanişment, Budaklar (1530’da kaydı var), Emirköy, Karesiköy, Sadağı, Seferiışıklar (şimdi Osmangazi’ye bağlı), Keles’e bağlı Basak, Güneybudaklar (şimdi Osmangazi’ye bağlı), Kozbudaklar, Menteşe, Harmancık’a bağlı Balatdanişment, Hobandanişment ile Osmangazi ilçesine bağlı Selçukgazi ve Karaman (şimdi mahalle) gibi eski beyliklerin, oymakların ve boyların adlarını taşıyan daha birçok köy vardır.
Kayacık (Kestel) ve Kayapa (Nilüfer, Büyükorhan) yerleşmeleri Kayı boyunun adını çağrıştırır! 1487 yılı kayıtlarında, İnegöl’e bağlı Kayı adlı bir köy bulunmaktadır.
Kayıların, 2 ok ve bir yaydan oluşan damgaları, Bursa çevresinde ele geçen bazı eşyalar üzerinde görülmüştür.
Osmanlı Devleti’ni kuranlar Kayı boyundan geldiklerinden, Bilecik ve Bursa illerinde yaşayan yerli halkın birçoğunun bu boya mensup olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yerli, Manav, Yörük ve Türkmen diye tabir edilen köyler, genelde eski Türk boylarına dayanmaktadır.

KIZIK KÖYLERİNİN SÖYLENCESİ
Bursa yakınlarındaki Kızık köylerinin söylenceleri de şöyledir:
Osman Gazi zamanında Bursa çevresine yerleşmek isteyen Kızık boyu mensuplarına, Karakeçililer engel olmak ister. Bunun üzerine Osman Gazi Karakeçililer’den 7 güzel kızı, Kızıklar’dan 7 delikanlıyla evlendirir. Böylece barış sağlanır. Bu 7 ailenin her biri ayrı bir yere yerleşir. Zamanla bunlardan 7 köy oluşur.
Bursa’nın doğusunda, Uludağ’ın kuzeye bakan yamaçlarında, birkaç kilometre arayla sıralanmış; Cumali Bey tarafından kurulmuş olduğu söylenen Cumalıkızık, Hamlı Bey tarafından kurulan Hamamlıkızık, Fethi Bey tarafından kurulan Fethiye/Fidyekızık, Dal Bey tarafından kurulan Dallıkızık, Bayındır Bey tarafından kurulan Bayındırkızık, dere kenarında kurulduğu için Derekızık ve değirmeni olduğu için Değirmenlikızık denilen 7 tane Kızık adı taşıyan köy vardır.
Bir başka rivayete göre ise; Cumalıkızık adının, çevre köylülerinin buradaki camide Cuma namazı kılmalarından, Hamamlıkızık adının, bu köyde hamam bulunmasından, Dallıkızık adının, buranın çok sık ağaçlar içinde bulunmasından, Bayındırkızık adının, bu köyün bakımlı ve güzel olmasından geldiği belirtilir. Derekızık ve Değirmenlikızık’ın kimler tarafından kurulduğu belli değildir. Bu husus söylencelerde geçmez.
Bu köyler Osmanlı’nın kuruluş yıllarından beri, yaklaşık 700 yıldır buradadır. Rivayete göre bu köyleri kuranlar 7 kardeştir. Kadı sicillerinde, 10 kadar (Kızıkşıhlar, Kiremitçikızık, Ortakızık gibi…) Kızık adlı köy geçer. Bugün bu köylerin beşini biliyoruz. Diğerleri çeşitli nedenlerle ortadan kalkmıştır.

KARAKEÇİLİLER
Kayı boyuna bağlı büyük aşiretlerden (oymak) biridir. Bunlar, bugün küçük topluluklar halinde Suriye’nin kuzeyinde, Güneydoğu Anadolu’nun bazı yerlerinde, Kırşehir, Ankara, Eskişehir, Kütahya (Domaniç), Bursa (Orhaneli) ve Balıkesir (Dursunbey) dolaylarında yaşamaktadırlar.
Bilindiği gibi Kayılar; Hazar ötesi ve Horasan’dan yola çıktıktan sonra önce, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Karacadağ çevresine, daha sonra Ankara yakınlarındaki Karacadağ yakınlarına gelmişler, oradan da Söğüt’e göç etmişlerdir.
Gaziantep, Kırşehir ve Ankara dolaylarında, başka ad altında da olsa bu aşiret tarafından kurulmuş köyler vardır. Bu aşiret mensupları kalabalık ve göçebe oldukları için Anadolu’nun birçok yerine dağılmışlardır.
Osmanlılar’dan kalma eski belgelerden anlıyoruz ki, Karakeçili aşireti XV. ve XVI. yüzyıllarda Kırşehir yöresinde göçebe bir yaşam sürmekteydi.
XVII. yüzyılda Ankara-Eskişehir arasında hayvancılığa elverişli bir yere yerleştirildiler.
Kırşehir yöresinde yaşayanların bir kolu olan Ankara Karakeçilileri, “Ulu Yörük” olarak adlandırılır. En yoğun oldukları yer Kırıkkale’dir.
Araştırmacı yazar A. Rıza Yalgın’ın 1940’ta Uludağ dergisinde yayınlanan bir makalesine göre; Karakeçililerin geçmişte Ertuğrul Gazi’yi anma törenleri şöyle yapılıyordu (özet olarak):
Osmanlı’nın Rumi takvim kullandığı yıllarda, Teşrinievvel (Ekim) ayının 19. günü ile 30. günleri arasında Kütahya, Simav, Bursa, Uludağ’ın güneyi, İznik, Kocaeli, Eskişehir, Söğüt ve Sakarya dolaylarında göçer veya yarı yerleşik olarak yaşayan Karakeçililer; kendilerine özgü en güzel giysilerini giyerler, süslenirler, 10 günlük azıklarını ve kurbanlık koçlarını da yanlarına alarak, oba reislerinin yönetiminde Eskişehir’e gitmek üzere çoluk çocuk yollara düşerler ve I. Teşrin ayının 31’inde orada toplanmış olurlardı. O gün Eskişehir’in hükümet meydanında bir festival havası estirilirdi. Padişah II. Abdülhamit’in fermanı gereğince, başta mutasarrıf olmak üzere kadılar, müftüler, eşraf, ayan ve metropolit gibi kimseler, atları üzerinde mağrur bir eda ile geçen bu görkemli Türkmen topluluğunu “hoş geldiniz” diyerek karşılardı. Müftü veya kadı duada bulunur, sonra aşiret çoluk çocuk ve kurbanlıkları ile birlikte Söğüt’e uğurlanırdı. Kafile, kır atının üzerindeki aşiret reisinin ardında, davul zurna sesleri arasında yeniden yola koyulurdu.
Eskişehir’den bir sel gibi akan, bu en az 3 bin evlik kalabalık, Söğüt yakınlarındaki Oluklu köyünde karşılanır ve davul zurna eşliğinde hep birlikte kasabaya girilir, Ertuğrulgazi’nin türbesinin etrafı doldurulurdu. Hemen çadırlar kurulur, ateşler yakılır, kurbanlar kesilir ve tören başlardı. Şölen 4-5 gün devam eder, bol bol etli pilav yenirdi. Bu arada Karakeçililer cirit oynarlar, güreş tutarlardı. Sonra unutulmayacak anılarla herkes kendi yöresine dönerdi.
Çok eskiden beri süregelen bu gelenek, II. Abdülhamit zamanında resmi törenler şeklinde düzenlenmeye başlanmıştır. II. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’ndan geldikleri için güven duyduğu bu aşiretin gençlerinden, “Ertuğrul Alayı”nı kurdu. Bunları saray muhafızı olarak görevlendirdi.
Onlar için:
“Ertuğrul ocağında uyandım.
Şehitlerin kanlarıyla boyandım”.
Dizeleriyle başlayan bir marş besteletti. Alman İmparatoru Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti sırasında, kendisine bu alaydaki askerlerin akrabaları olduğunu söylemiştir.
Karakeçili oymağı, Kurtuluş Savaşı’na “Bolşevik Taburu” adı altında katılır. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C.1, S. 162)
Üzerinde Bayat boyunun damgası bulunan Ertuğrul Gazi’nin türbesi, Yunan işgali sırasında yıkılmış ve o güzel anma geleneği uzun bir süre unutulmuştur! Ancak son yıllarda bu gelenek, yeniden canlandırılmıştır. Her yıl eylül ayının ilk günlerinde burada törenler düzenlenmektedir.

BURSA’DAKİ KARAKEÇİLİLER
1960’lı yıllara değin Bursa ilinde göçebe olarak yaşayan 2 topluluk vardı. Bunlardan biri Kızılkeçililer, diğeri de Karakeçililer olarak anılıyordu. Bu iki aşiret birbirleriyle pek geçinemezler ve birbirlerinden hoşlanmazlardı. Aralarında çok belirgin adet ve yaşayış farklılıkları vardı.
Kızılkeçililer yük taşımada deveden yararlanır, Karakeçililer ise deve ile yük taşınmasını ayıplarlardı. Onlar taşımada attan  faydalanırlardı. Kızılkeçililer ip eğirmede kirman, Karakeçililer iğ kullanırlardı.
Bursa’da Karakeçili oymağı tarafından kurulan birçok köy vardır. Dışkaya (Gürsu), Çeki (Orhaneli), Gölbaşı (Kestel) bunlardan bazılarıdır.
Çeki köyüyle ilgili çok özel bilgilere ulaştık. Şöyle ki:
Köy, 1851 yılında Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından iskan edilmiştir. Köyün kurucusu ve ilk muhtarı Karakeçili oymağının küçük bir obasının reisi olan İbrahim Kâhya’dır. Sözü edilen oba, yazı Domaniç yöresindeki Tevlez yaylasında geçirir, kışın ise köyün şimdiki bulunduğu yerde konaklarmış.
Rumi 1267(1851) yılına kadar çadırlarda yaşayan Çekili Karakeçililer, o yıldan itibaren yerleşik yaşama geçmeye başlamışlar. Rumi 1281’den itibaren de ormandan kestikleri ağaçlardan ve dallarından kendilerine “çatma” denilen basit evler yapmışlardır. Köyün camisi dahi bu tarzda inşa edilmiştir. (Eskiden Rumeli’nin bazı yerlerindeki Türk evleri de böyleydi!)
1940’lı yıllarda; köyde geleneksel olarak yapılagelen dokumacılık, yağcılık, demircilik ile Söğüt’teki Ertuğrul Gazi türbesi çevresinde düzenlenen panayır hakkında etnografik ve folklorik bilgiler elde edilmiştir.
24.8.1941 günü, Orhaneli Kaymakamı Dündar Egeli ile adı geçen köye giden araştırmacı-yazar A. Rıza Yalgın, Mehmet Ali Aybey rehberliğinde evler arasında dolaşırken, “öreke”sini beline takmış, iğle keçi kılı eğiren 110 yaşlarındaki Havva Ana ile karşılaşır. Ona:
-Ana, siz kirman kullanır mısınız ? diye sorar.
-Biz Kızılkeçili değiliz. Onu Kızılkeçililer kullanır, diye yanıt verir yaşlı kadın.
XVII. Yüzyıla ait kadı sicillerinde İnegöl’ün Bedre köyü yakınlarında II. Murat’ın vakfı olan Karakeçe adlı bir Yörük mezrasından söz edilir. Burada yaşayanların da Karakeçili aşiretinden olduğu sanılıyor!
Bursa’nın Osmangazi ilçesine bağlı, I. Murat zamanında vakıf köyü olan Selçukgazi halkının da bu aşiretten olduğu söylenir.
Karakeçililer’den bir bölümü Balıkesir’in Dursunbey ilçesi civarında yaşamaktadırlar. Bunlar yazın Domaniç taraflarındaki yaylalara göçerler. Yarı göçebe bir yaşam sürerler. 2 bin yıllık Oğuz geleneğini sürdürürler. Domaniç civarında yerleşik yaşam süren Karakeçililer de vardır.
Bursa’nın Beylik (Karacabey) ve Çeki (Orhaneli) köylerinde, üzerinde Karakeçili oymağına ait oymak sembolü olan eşyalar bulunmuştur. (A. R. Yalgın, Anadolu’da Türk Damgaları)
Bursa, Anadolu’nun diğer yerleri ve Avrasya coğrafyası üzerinde Oğuz boylarının izlerini sürmeye devam edeceğiz.
Hüseyin GENÇ / Araştırmacı-Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder