14 Nisan 2012 Cumartesi

KUZEY BULGARİSTAN’IN RUSÇUK KENTİ ÇEVRESİNDE YAŞAYAN TÜRKLER ARASINDA ESKİ ADETLER, GELENEKLER, GÖRENEKLER VE FOLKLOR

Hüseyin Genç
Araştırmacı-Yazar    
             Bulgaristan coğrafyasında Osmanlı ve daha sonraki dönemlerden kalma Türk adet, gelenek, görenek ve folklore etkinlikleri; 1944 ‘Sosyalist Devrimi’nden sonraki ekonomik ve teknolojik değişimle birlikte yavaş yavaş yok olmaya yüz tutmuş, 1950’li yılların sonlarında da büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Günümüzde ise hemen hemen silinmiş gibi bir şey. Bunları ancak o dönemleri bilen, uygulayan Svalenikli (Sulanık) yaşlı Türklerden öğrenebilmekteyiz. Bu bölümün hazırlanmasında bilgisine başvurduğum kimseler, bir önceki cümlede adı geçen köyde yaşayan Mehmet Feyziov Kabamehmetov (84) ile Gacal Sebile (81) lakaplı eşidir. 
İnceleme yaptığımız Rusçuk yakınlarındaki Svalenik (Sulanık) köyünde Bulgarlar ve Türkler yüzyıllarca bir arada, içiçe yaşamışlar ama gelenekleri, görenekleri, ahlak anlayışları, kültürleri, sosyal yaşantıları birbirine pek benzemez. Örneğin: Davranışları, yemekleri, giyimleri, folkları, kullandıkları eşyalar ile evlerinin dış ve iç yapıları bile farklı farklıdır. Eski Türk kadınları şalvar giymeleri ve başlarını örtmeleri ile Bulgar kadınlarından ayrılırlardı. Bir kere Türklerin mutfağı Bulgarlar'dan daha zengindir. Yemek çeşitleri fazladır. Bulgarlar üzümden şarap yaparlar. Türkler ise macun (pekmez) çıkartırlar.
            1992 yılındaki ziyaretim sırasında; Svalenik'in 5-6 km. batısındaki Cernevi köyünü gezerken eski yolun köye girişinde bulunan, diğerlerinden farklı görünümdeki metruk bir ev dikkatimi çekti. İki katlı hanay şeklinde inşa edilmiş bu yapının bir Türk evi olduğunu öğrendim. Tahminimde yanılmamıştım. Ne de olsa biz bize benzeriz, değil mi? Son zamanlarda tek başına burada yaşayan yaşlıca bir Türk kadını, birkaç yıl önce doğup büyüdüğü yurdunu terk ederek Rusçuk merkezine gitmiş. Köyünü ve evini son terkeden Türk bu olmuş! Şimdi bu köyde bir hane bile Türk kalmamış.

                                    FOLKLOR

            OYUNLAR: Erkek oyunları davul, zurna veya klarnet eşliğinde oynanır. En çok oynanan eski oyunlar 'kama' ve 'sekme'dir.
            Bayan oyunları daha çok da(i)re (def) çalınarak oynanır. En çok bilinenler; 'Bursa'nın Ufak Tefek Taşları' 'Menekşe' ve 'Yemeni' oyunlarıdır.

            KIZ İSTEME, NİŞAN VE DÜĞÜN ADETLERİ:

            Kız isteme: Kız ile oğlan çeşme başlarında ya da 'meci'lerde (imece) tanışırlar. Oğlan çeşme başına giden kıza laf atar. Güzel sözler söyler. Kızdan su ister. Kız da suyu uzatır. Oğlan: “Bu su çok tatlı. Sen de böyle tatlı mısın?” der. Bu şekilde laf atmalar birkaç kez tekrarlanır. Anlşırlarsa, oğlan tarafının yakın akrabaları kızı görmek için evlerine giderler. Tamam denince peşkir verirler. İkinci kez oğlanın anası ile babası dünürcü olurlar. Konuşup bir anlaşmaya varırlar..
            Ertesi gün ananın babanın da içinde bulunduğu akraba tayfası nişan ve düğün için kız tarafının neler istediğini öğrenmeye giderler. Kız tarafı genelde altın, ayakkabı, bindallı elbise, yorgan, döşek ve gelin giysisi isterler. Küçükbaş, büyükbaş hayvan veya tarla tokat isteyenler de olur. Kız oğlanı çok seviyorsa fazla birşey istetmemeye gayret eder. Oğlan tarafı da kız tarafına bohça götürür.
            Nişan töreni: Bir hafta on gün sonra nişan töreni yapılır. Oğlan evine mensup olanlar çalıp söylerler. Kız evi akrabalarını ve yakınlarını toplayarak büyük bir bohçayla oğlan evine gelirler. İçine oğlanın anasına, babasına ve yakın akrabalarına hediyeler konur. Bohça, cüzi bir para karşılığında damada satılır. Herkesin görüp incelemesi için de çeyiz evin dışına asılır. Kıza ve oğlana altın ya da gümüşten birer yüzük takılır. Törene katılanlara sonunda yemek ziyafeti verilir.
            Düğün: Eskiden düğünler bir hafta on gün kadar sürerdi. Bir hafta öncesinin perşembe günü başlardı. Oğlan tarafı; düğüne gelecek konuklar için ilkin 'kabartma' denilen ekmekler hazırlar. Cuma günü ekmekler ve bir kısım eşyalar, davul eşliğinde kız evine götürülür. Kız evinin önünde ve avluda davullar çaldırılarak oyunlar oynanır. Oyundan sonra herkes evlerine dağılır. Bu arada düğün boyunca kahve yapacak biri ayarlanır. Odalarda da eğlenceler düzenlenir.
            Cumartesi dinlenilir. Pazar günü yine kız evinde çalgılar eşliğinde eğlence düzenlenir. Bindallı kıyafetler giyen kızlar da(i)re ile erkekler davul zurna eşliğinde türkü söyleyerek, oynayıp eğlenirler.
            Salı günü eğlenceye yine devam edilir. Orta oyunları ve gösteriler sunulur. Akşam kız evinde kına gecesi düzenlenir. Geline, ahiretliğine, akrabalarına ve istekli olanların ellerine ve ayaklarına kına yakılır. Bu sırada kızlar, da(i)re eşliğinde gelin havaları söyleyip, oyuna kalkarlar.

            Takın gelin turasını.
            Verin gelin kınasını.
            Vurun kızın kınasını.
            Ağlatalım anasını..

            Ak bakırlar susuz kaldı.
            Yüksek evler ıssız kaldı.
            Kız anası da kızsız kaldı.
            Ley ley ley aman!.

            Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.
            Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.

            Çarşamba gecesi davullarla yeniden kız evine gidilir. Fenerler, meşaleler yakılır. Takı törenine geçilir. Herkes saçılarını hazırlar. Avlu ortasına bir hasır atılılır. Bunun üzerine de bir döşek konur. Kaynana, varsa görümce ve diğer çok yakın kadın akrabaları bunun üzerine oturtulur.
            İki kadın ilahi söyleyerek gelirler. İçinde kepek olan bir sahana  koydukları dört mumu yakarlar. Gelini aralarına alarak evden çıkarırlar. Bu sırada şu ilahi söylenir:

            Aydan arıdır yüzleri.
            Şekerden tatlı sözleri..
           
            Gelin; allı pullu duvağıyla avlu ortasına konan bir iskemleye oturtulur. Avucuna kepekle para konur. Paralar geline kalır. Kepek hayvanlara yedirilir. Bunun anlamı; bereket olsun ve damat eşine daima sadık kalsın, demektir. Ardından bir kadın bağırarak, takı törenini başlatır. İlk önce kaynana altın takar. Bunun arkasından yakın akrabalar ve diğerleri saçılarını verirler. Altın, para takanlar olur. Giyim, mutfak eşyaları gibi şeyler verenler de olur. Hediye getirenlerin isimleri tek tek haykırılır.
            Perşembe : Sabahleyin ilk iş hoca nikahı kıymaktır. Sonra atlarla, talikalarla gelin almaya gidilir. Gelin talikasının üzeri hasır, kilim veya halı gibi şeylerle örtülür. Gelin hanımın erkek ve kadın yakın akrabaları onu evden çıkararak ilahi eşliğinde arabaya doğru ilerlemeye başlar... Gelinin erkek kardeşi veya yakınlarından birisi kaynatadan, kaynanadan bahşiş isterler. İstenen bahşiş yüksekse makul bir seviyeye indirilerek anlaşılır. Sonunda gelin arabaya bindirilir. Gençler önünü iple veya başka bir araba ile keserek bahşiş isterler. Gidip gelirken yollarda türküler söylenip, oyunlar oynanır. Şarap içip nara atanlar görülür. Kahve yapmakla görevlendirilen kişi bu sırada öne düşer, bir sırığa asılı basma ve gömlekle düğün kafilesinin önünden yürür. Beş on adım gidince araba yine durdurulur. Bu kez peşkir istenir. Kız da bahşiş verir. Alınan peşkirler bir sırığa bağlanır. Delikanlılar alayı durdurup bayrağı isterler. Vermek istemeyeni yaka paça edip suya atarlar. Gelin alayı damat evine doğru ilerlemeye devam eder. Sonunda kapıya yanaşılır. Kaynana ve kaynata çağırılır. Geline ne bağışladıkları sorulur. Bu bazan 40 koyun olur, bazan 5 inek veya susur, bazan da 10 dekar 20 dekar tarla olur. Sonra damat içeriden çıkarak gelin arabasının yanına gelir. Gelinin alnına parmak uçları ile 3 defa dokunur. Sonra kucağına alarak arabadan indirir. O anda başlarının üzerinden para ve altın saçılır. Gelin kucakta eşikten atlanarak içeri taşınır. Bir gelin turtası küçük parçacıklara ayrılarak kapının önünde bekleşenlere dağıtılır.
            Sırığa bağlanan basma, peşkir, yağlık gibi hediye edilmiş şeylerle köyün sokaklarında gezilir. Sırığı taşıyana yeni saçılar sunulur. Önceki günlerde yapıldığı gibi bugün de üzerine al basma asılmış bayrak şeklindeki sırık, delikanlılar tarafından köyün uzakça bir yerine dikilir. Çalgılarla oraya gidilip çalınıp söylenerek, oyunlar oynanır. Sonra oradan alınan al basmalı sırık, bir başka yere dikilir. Bu kez hep beraber oraya gidilerek, aynı şeyler tekrarlanır. Bu eğlence delikanlılar yeter deyinceye değin devam eder.
            Oğlan yatsı namazından sonra arkadaşlarınca itilip kakılarak gerdek odasına sokulur.
            Cuma sabahı gelinin bayan yakınları ile oğlanın yakını bayan akrabaları gelin evinde toplanırlar. Duvak yapıp zülüf keserler. Gelin pullarla gelin telleri ile süslenir. Gelinin çoraplarının içine para konur. Çocuklar çorapları çıkartarak paraları alırlar. Buna kız ardı denir.
            Cuma akşamı camiye gidilir. Mevlüt ve dualar okunup şerbet dağıtılır.
            Pazar akşamı kızın anne ve babasının evinde toplanılır. Damat hediyeler götürür. Pabuç, basma gibi şeyler verilir. Bilazeri (sağdıç) tembihlediği için; damat, bu sırada dilsiz rolü oynayarak konuşmaz. Damat bu tutumu ile kaynana ve kaynatasından hediye bekler. Konuşmamasının nedeni budur. Buzağı, koyun, keçi, bağ, bahçe gibi hediyeler verilerek konuşması sağlanır. Ardından beraberce yemek yenir. Sonraki cumaya, gelinin kendi anası ve babası damada misafir olurlar. Beraberce yemek yenir. 

                        TÜRKÜLER:

                        Tırsenikli Ayşe'nin türküsü:

                        Ayşem seni nerde bulmalı?
                        Uçan kuşlara mı sormalı?
                        Kara gözlü güzel yarim,
                        Seni hergün öpüp, sarmalı.

                        Ayşem çıkmış yollara bakar.
                        Bakışları çok canlar yakar.
                        Ayşem pencerede dururken,
                        Başkasına kim bakar?


                        BURSA TÜRKÜSÜ

                        Bursa'nın ufak tefek taşları.
                        Keman olmuş o yarimin kaşları.
                        Al beniii..
                        Esmer güzeli yarimle,
                        Kolkola gezelim.

                        Bir omuzdan bir omuza saçları.
                        Al beniii..
                        Esmer güzeli yarimle,
                        Kulkola gezelim.

                        KINA TÜRKÜSÜ

                        Ak bakırlar susuz kaldı.
                        Yüksek evler ıssız kaldı.
                        Kız anası kızsız kaldı.
                        Ley ley ley..
                        Ley amannn..

                        ROMEN KIZI

                        Ben bir Romen kızı gördüm,
                        Tuna boyunda.
                        Bir deste gül vardı elinde.
                        Hem de koynunda.

                        Doğru söyle Romen kızı,
                        Annen var mıdır ?
                        Ne annem var ne babam,
                        Öksüz kaldım Tuna boyunda.
                                               (Bürümcük İbrahim'den alınmıştır.)


             HIDRELLEZ ŞENLİKLERİ
           
            Hıdrellezden bir gün önceki akşam üzeri istekler, dilekler bir kağıda yazılarak veya istenen şeyin resmi çizilerek bir gül dalına asılır ya da bir şişeye konularak Lom'a (dere) atılır. Kimileri de Lom kenarındaki kumsala, arzu ettiği şeyin resmini çizerek dilekte bulunurlar. Bu arada akşam saatlerinde yakılan bir meydan ateşinin üzerinden atlanılır. İnanışa göre; bu istek ve dileklerin, sabahleyin erkenden Hızır ve İlyas peygamberler tarafından yerine getirilmek üzere görülüp incelendiği varsayılır.
            Yine bir gün önceden; kızlar yüzük, küpe, kolye, boncuk, tarak gibi eşyalarını içi su dolu bir  çömleğe veya kovaya doldurarak, yerini sadece iki kişinin bildiği bir yerdeki gül ağacının altına koyarlar. Çömlek ya da bakraç ertesi gün konulduğu yerden çıkarılır. Bir ağacın altında toplanılır. Çıkarılacak sıradaki eşyanın sahibi için bir mani söylenir. Sonra kızlardan biri çömlekten bir eşyayı çekip çıkararak, kimin olduğunu sorar. Maninin özelliğine veya güzelliğine göre o kişi alkışlanır veya  huulanır.. Buna karşı eşyanın sahibi de bir mani söyler. Beğenilirse alkışlanır. Beğenilmezse ses çıkarılmaz.  Mani bilmeyenlere sek sek, koşma, atlama gibi cezalar verilir. Çömlekteki eşyalar bitinceye dek bu işlem devam eder gider. Mani söyleme faslı bitince , ağaçlara kurulan salıncaklarda sallanılır. Türküler, şarkılar söylenir. Oyunlar oynanır. Delikanlı erkekler kendilerini uzaktan izler. Sevgililer birbirlerine, gizliden gizliye hediye gönderirler. Sonra topluca yemek yenir. Akşam üzeri büyük bir ateş yakılarak üzerinden atlanır. Şenlikler gece de devam eder. O günde söylenen manilerden bazıları:

                               MANİLER

                       Ak güvercin olaydım.
                        Pencerene konaydım.
                        Anan baban görmeden,
                        Seni alıp kaçaydım.

                        Keten gömlek dar yenden.
                        Sen ne soğudun benden?
                        Bileydim ayrılacağını,
                        Gönlümü çekerdim senden.

                        Keten gömlek ekleme.
                        Var git oğlan bekleme.
                        Beni sana vermezler,
                        Boşu boşuna bekleme.

                        Yağmur yağar seller akar.
                        Pencereden kimler bakar.
                        Senin o çakır gözlerin,
                        Daha nice canlar yakar.

                        Keten gömlek incecik.
                        İpek burdum burgacık.
                        Ben de buldum dengimi,
                        İnce belli gencecik.

                       
                      RAMAZAN MANİLERİ

                        Kahvem var ezilecek.
                        Ak tülbentten süzülücek.
                        Oyalama bizi Neftin Bey,
                        Çok yerim var gezilecek.

                        Davulumun dolayı mercan.
                        Bugüne eremedi nice can.
                        Sana dua ederim Ali Dayı,
                        Yüzün gülsün her zaman.

                        Yüksek evin penceresi.
                        Boyalıdır çerçevesi.
                        Bekletme beni Hasan Bey,
                        Yandı pilav tenceresi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder