6 Nisan 2012 Cuma

ÇEKİ KÖYÜ KARAKEÇİLİ ŞENLİKLERİ


Çeki, Orhaneli'ye bağlı küçük şirin bir köy. Orhaneli-Harmancık yolunun 4 km kadar kuzeydoğusunda bir tepe üzerinde kurulmuş. Etrafındaki tepeler çam ormanları ile kaplı. Birkaç yerinde buz gibi kaynak suları var. Güler yüzlü köy halkı çok cana yakın ve konuksever. Gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlılar. Karakeçili kültürünü yaşatmaya çalışıyorlar.
Şaban Bozkuş ve Osman Güler ile arkadaşları, Orta Asya'dan gelen atalarının kendilerine aktardığı gelenek ve görenekleri yaşatmak ve gelecek nesillere tanıtmak üzere Çeki-Der adıyla bir dernek kurarak çalışmaya başlamışlar.
13 Mayıs 2007 günü köyde; "Karakeçili Yörük Şenlikleri" adıyla bir kutlama ve anma toplantısı düzenlendi. Kutlama alanı, kekik kokulu Eslik Yaylası. Burada kazanlarla yemekler yapılarak gelen konuklara ikramlarda bulunuldu. Kurulan Yörük çadırlarında ayran ikram edildi. Bin kişiye yakın bir katılım vardı. Çevre köylerden, Orhaneli'den, Harmancık'tan, Bursa'dan ve hatta Domaniç'ten gelenler alanı doldurmuştu. Program, dernek başkanının konuşmasıyla başladı. Sunucu Enver beyin yöneticiliğinde; halk oyunları ve Karagöz-Hacivat gösterileri yapıldı. Türküler söylendi. Hep birlikte eğlenildi. Küçücük bir köyde böylesine güzel bir etkinliği gerçekleştiren dernek yöneticilerini can-ı gönülden kutlamak gerek. Dernek Başkanı Şaban Bozkuş, önümüzdeki yıllarda daha büyük bir kutlama programı planladıklarını söyledi.
"Orda bir köy var uzakta. O köy Karakeçili".
Köyün tarihini oldukça iyi bilen 67 yaşındaki Hacı Ahmet Temel ile tanıştım. Törenler sırasında.
Kendisine sordum: "Bu Karakeçili adı nereden geliyor?"
Sağ elinin, ortadaki üç parmağını havaya kaldırdı.
"Beyim bu Keçililer denilen Yörükler, esas olarak üç kardeşmiş! Zamanla çoğalmışlar. Dağlara, taşlara sığmaz olmuşlar! Biri sürüdeki sarı keçileri, diğeri kızıl keçileri almış. Bizim atamıza da kara keçiler kalmış! Sonra her biri bir yakaya dağılmış! Ama sürülerine başka cins, başka renk keçi karıştırmamışlar! Sonra yeniden çoğalıp, dağı, bayırı doldurmuşlar!..
“Peki! Afyon çevresindeki Akkeçililer kim oluyor?
Kimbilir!.. Belki de onlar da üvey kardeşin torunlarıdır!..”
Gülüştük!.
Anlatılanlar bir söylencedir. Ancak şunu unutmayalım ki, her söylencede bir gerçek payı vardır. Tarihçi Prof. Halil İnalcık: “Söylenceler, gerçeğin başka bir şekilde ifadesidir” der. Söylenceler, içinde gerçekleri saklar. Akkeçililer de büyük keçili topluluğundan kopmuş olabilirler!.
Aslında bunlar Boz-Ulus denilen büyük Türkmen/Yörük topluluğundan ayrılmış oymaklardır. Bozkuş ya da İnkaya Yörükleri olarak da bilinirler.
"İşte bizim hikayemiz böyle" dedi.
"Acaba çevrede daha aşka Karakeçili köyleri yok mu" dedim.
"Yok. Vardır ama söylemiyorlar" diye yanıt verdi.
"Neden ?" dedim.
"Neden olacak. Yörük olduklarını bildirmek istemiyorlar herhal! Bundan gocunuyorlar. Göçebe oldukları uçun sıkılıyorlar beyim! Benim bildiğim; Yörük, yürüyen Türk, Türkmen oturan Türk değil mi? Bunun neresi kötü? İnsan atasından gocunur mu hiç!
Böyle düşünmeyin!.
"Hiç gocunacak, sıkılacak bir durum yok! Sizler, Osmanlı İmparatorluğu'nu kuranların soyundan gelen insanlarsınız. Bu, insana ancak gurur verir. Koca devletin temel direği oldunuz. Bununla övünün".
Kendisi bana köyün ilk kurulduğu yer olan Karaköy deresini gösterdi. Burası şimdiki köyün bulunduğu yerin hemen altında.
Orada hala eski evlerin temelleri bulunuyor. Hemen yakınında bir kaynak var. Köyün ilk olarak neden burada kurulduğu anlaşılıyor! Köyün Ahmet Vefik Paşa tarafından iskan edildiğini söylüyor, ancak yılını bilmiyor! Eski kayıtlarda, köyün kuruluş tarihi 1851 olarak geçiyor. Bu yıllar padişah Abdülmecid devrine rastlıyor!
Bunlar o yıllarda yazı Domaniç'in Tevlez yaylasında geçirirler. Kışın ise şimdiki bulundukları yere dönerlerdi. Domaniç çevresinde hala akrabaları vardır. Şenlikler sırasında, Domaniç'e bağlı Fındıcak Köyü'nden gelen Ali Güngör adındaki bir akrabaları ile tanışma fırsatı buldum.
91 yaşındaki Ayşe Bozdemir adlı yaşlı kadın da buraya, yıllar önce Fındıcak'tan geldiğini söyledi.
Köyün bulunduğu yer ve çevresindeki binlerce dönümlük ormanlık arazi, İstanbul'da yaşayan bir Karakeçili büyüğün yardımlarıyla, padişah fermanıyla köye tapulanmış. Bu tapu, şimdiki köy odasında saklanıyor.
Buraya ilk yerleşenler; Ballıoğlu, Alabaşoğlu ve Esseoğlu obaları. O zamanlar bu obaların reisi İbrahim Kahya'dır. Köyün kurucusu olarak da bu kişinin adı geçer. Esseoğlu'nun, Katrancıoğlu diye anılan bir üvey kardeşinin bulunduğu söylenir.
1940 yılında köye gelen Araştırmacı Yazar Ali Rıza Yalgın'a rehberlik eden ve bilgi veren M. Ali Aybey, o zamanlar köyün imamlığını da yapmaktadır. Yine bu araştırma yazısında adı geçen 110 yaşındaki Havva Ana ise Esseoğulları'ndandır. Torunu Meryem Ertaş ile Yörük çadırında görüştük. Dokuduğu çok güzel kilimleri, heybeleri ve kıl çuvalları gördük.
Günümüzde Çeki Köyü adeta terk edilmiş bir durumda. Eski çatma evler bakımsız ve harap. Köyde sadece yaşlılar kalmış. Bunlar da 42 hane kadar. Geçimlerini daha çok küçükbaş hayvancılık yaparak sağlıyorlar. Halı kilim dokuyan da pek kalmamış. Ekonomik nedenlerden dolayı gençler Orhaneli ve Bursa'ya göç etmişler. Köye dönmeye de pek niyetleri yok gibi!..
Çekili gençler ya okuyup meslek sahibi olur ya da okumayıp çobanlık yapmak zorundadır. Başkaca seçenekleri yok! Çünkü tarım yapmaya uygun arazileri de bulunmuyor. Dağ, tepe orman...
Çeki köyünde öğrenci olmadığı için okul kapatılmış. Taşımalı eğitim gören de yok. Anlaşılacağı gibi gençler köyden tamamen kopmuş. 1940’ta 45 hane ve 196 nüfusa sahip bulunan köyde, bugün de aşağı yukarı aynı sayıda insan yaşıyor. (42 hane) Artan nüfus kentlere gitmiş!. Buna rağmen, birkaç kararlı insan, köyünü, kültürünü ayakta tutmaya gayret ediyor. Baba ocağı sönsün istemiyor…

Hüseyin Genç / Araştırmacı-Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder