8 Nisan 2012 Pazar

UNUTULMAYACAK ANILARLA DOLU BULGARİSTAN GEZİSİ...

Türkan Genç
MESTANLI'DA hüzün ve sevinç bir arada
Bulgaristan çok güzel bir coğrafya üzerine kurulu. Muhteşem bir doğaya sahip. Her tarafı yeşillik ve ağaçlı. Geniş, ferah caddeler, sokaklar adeta cetvelle çizilmiş gibi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle aldıkları davet üzerine, Bursa’dan Bulgaristan’a giden kadın grubu; Mestanlı, Cebel ve Kırcaali kentlerinde, hem çok sıcak ilgiyle karşılandı, hem de gösterdikleri yakınlık ile gönülleri fethetti…
Kaderim beni, 7 Mart günü Bulgaristan’a çekti. 8 Mart 2010 Dünya Kadınlar Günü organizasyonunun davetlisi olarak ve aynı zamanda kermes düzenlemek amacıyla, 36 kadın ve 4 erkek Bursa'dan yola çıktık.
Balkanların kültür ve eğitim hayatında büyük emeği olan, tüm baskılara karşı yılmadan mücadele eden Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu da İstanbul’da grubumuza dahil oldu.
Babamın doğduğu topraklara ilk kez gidiyordum. Üniversite yıllarımın geçtiği Edirne’de, Selimiye’ye girip dua ettikten ve meşhur ciğerini afiyetle yedikten sonra Kapıkule’den geçip Bulgaristan’a girdik. Gezimiz; Mestanlı, Cebel ve Kırcaali kentlerini kapsıyordu. Bulgaristan’da Türkler’in en yoğun yaşadıkları yer olan bu merkeze gelmek oldukça önemliydi.
Ekibin liderliğini, Bursa Kültür A.Ş. Başkan Yardımcısı ve AK Parti Bursa İl Kadın Kolları Başkanı Tülin Erkal Kara yaptı. BURFAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Rıfat Yolu, BAL-GÖÇ Osmangazi Başkan Vekili Naime Kaşmer, Osmangazi Gösteri Sanatları Yöneticisi Ayhan Yılmaz, BAL-GÖÇ YK Üyesi Şenol Ahçıoğlu, Servinaz Altınöz, BAL-GÖÇ Üyesi Ali Sökmen, organizasyonun koordinesini sağlayan ve rehberlik eden isimler.
Bizi sınırda Mestanlılı genç işadamı Ertan Ahmed ve zarif eşi İlmiye hanım karşıladılar. Heyetimizin başkanlığını yapan Bursa Kültür A.Ş. Başkan Yardımcısı Tülin Erkal Kara’yı beraberlerine alarak, onlar önde, biz otobüsümüzle arkalarında yola koyulduk. Oldukça heyecanlanmıştım. Heyecanım, kalacağımız otele geldiğimizde daha da arttı. Muhteşem güzellikte bir yer. Mestanlı şehir manzarasına hakim bir tepe noktada, göz alabildiğine geniş ufuklara bakan bir otel; Hija... Otelin girişinde bizleri, yüzlerinde güller açmış kadınlar karşıladı. Çok sıcak ve içtenler. Çiçekler, ballı ekmekler, çikolatalar sunuldu...

MARTENİTSALARLA DİLEK TUTTUK
Bileklerimize taktıkları martenitsalar ise en ilginç hediyelerdi… Anlamını sorduk: 1 Mart gününde baharın gelişiyle Bulgaristan’da geleneksel Baba Marta (Marta Nine) günleri başlıyor. Bu günde Bulgarlar, yakınlarına ve arkadaşlarına kırmızı-beyaz ipliklerle yapılmış “martenitsa” olarak adlandırılan sembolleri, yıl boyu sağlık ve güç dileğiyle hediye ediyor. Adete göre, martenitsalar kırlangıç veya leylek görünceye kadar taşınıyor. Beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlık ve gücü temsil ediyor. Martenitsalar takılırken, dilek tutmamız istendi. O anda aklıma gelen bütün dilekleri bir çırpıda sıraladım. 

“ARKAMIZDA BÜYÜK TÜRKİYE VAR”
Otelimizdeki akşam yemeğinde, birbirinden hoş Mestanlılı kadınlarla tanışıp, sohbet ettik. İsimleri; Milkibar Ömer, Ulviye Gülestan, Beynur Salimali, Necla Öztürk, Hatice, Şükran ve Lütfiye. Ev sahipleri olarak tebessüm etseler de, yüzlerinde bir hüzün bulutu asılı kalmış gibiydi hepsinin. Bunun sebebi, Bulgaristan Türkleri’nin göç kaderi bildiğiniz gibi. Yüzbinlerce insan için bir devrin kapanıp, başka bir devrin açılması, yüzlerce yıl yaşadıkları topraklarından sürülmelerinin, dilleri, dinleri üzerindeki baskıların yansımasındaki hüzünle dolmasın diye gözler, zor günlerin perdesini fazla aralamadık. Neşe, sevinç, mutluluktu vermek istediğimiz.
Her şeye rağmen, “Arkamızda güçlü bir Türkiye var, güçlüyüz, ayaktayız” diyerek güvenlerini, mutluluklarını dile getiriyorlar. Hemen hepsinin Bursa’da bir yakını ikamet ediyor. Birçoğu, akrabalarıyla hasret gidermek için yılda bir kez de olsa Türkiye’ye geliyormuş. “Türkiye’de en çok dikkatinizi çeken ne oldu?” diye sorduğumda, “Pazarcıların bağıra çağıra meyve sebze satmaları” dedi içlerinden birisi. Şaşkınlık yaşasa da, “O bile güzel” diye ekledi.

BULGARLAR TÜRK DİZİSİ TUTKUNU
Bulgaristan'daki kardeşlerimiz, akrabalarımız, televizyonda Türk kanallarını izliyorlar. Bulgar kanalları da eski bölümlerinden itibaren Türk dizilerini veriyor. Türk-Bulgar bütün kadınlar dizikolik olmuşlar. En çok da Yaprak Dökümü, Aşk Bir Hayal, Unutulmaz, Gümüş dizileri seviliyor. Öyle ki, dizi saatinde sokaklarda hayat duruyor. Hatta Bulgar kadınlar, Türk arkadaşlarını arayıp, dizinin gelecek bölümünde neler olacağını, internetten bakıp kendilerine anlatmalarını istiyorlarmış. Bu kadar tutkunlar. Bulgarların merak ettiği bir şey daha varmış; dizilerde görünen Türk insanlarının ve evlerinin görüntüsünün gerçek mi, yoksa film icabı mı olduğu! Türk dizilerinin de kültürümüzü yansıtmada rolü büyük olmuş velhasıl. İnanmak için Gümüş dizisinin çekildiği yalıyı görmeye gidenler bile olmuş İstanbul’a.

BALKANLAR’DAN GELEN KAR!
İkinci günün sabahında, oda arkadaşım, Büyükşehir Basın’dan Tuba Özmelek’in şaşkınlık sesiyle uyandım. Pencerenin önünde durmuş, ilginç ilginç dışarıya bakıyordu. Bir de ne göreyim, geldiğimiz gün, yağmur dahi olmamasına karşın, şimdi her yer beyazlara bürünmüştü. Böylece, Balkanlar’dan gelen soğuk ve karlı hava ile yerinde tanışmış olduk!.. Soğuk bir yana, kar manzarası da muhteşemdi.
Ziyaretlerde ilk rotamız, Mestanlı Belediyesi. Kısa bir süre önce Mestanlı ve Bursa arasında “kardeş şehir” anlaşması imzalandı. Bu nedenle Kadınlar Günü davetini yapan Mestanlı Belediye Başkanı Erdinç Hayrullah, bizi makamında kabul etti ve günün anlamına uygun bütün kadınlara başhoşluğu diledi...
Ekibimizin lideri Tülin Erkal Kara da; Türkiye’den, Bursa’dan, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’den, Bakanlar Faruk Çelik, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Tayip Erdoğan’dan bütün Mestanlılara selamlar, sevgiler iletti. Kendisine has sıcak üslubuyla yaptığı anlamlı konuşmada, atalarımızın geldiği, anne ve babalarımızın yakından bildiği bu topraklarda olmaktan dolayı mutluluğunu dile getirdi. Ziyaret, karşılıklı hediyelerin verilmesiyle sona erdi.

TÜRKÇE SEÇMELİ DERS...
Belediye’nin ardından, Mestanlı Nicola Vapsarov Okulu’nu ziyaret ettik. Okul Müdürü Mümin Yusuf ve Müdür Yardımcısı Nermin Ömer, eğitim sistemiyle igili bilgiler verdiler.
İngilizce ve Almanca derslerinin okutulduğu, fen ağırlıklı, ilk ve ortaöğrenimi kapsayan okulda eğitim süresi 12 yıl. Türk ve Bulgar çocukları birlikte Bulgarca eğitim görüyorlar. Başarı düzeyi yüksek, mezunlarının yüzde 80’i üniversiteye devam ediyor.
Okulun neredeyse tamamen velilerin bağış katkılarıyla idare edildiğini öğrendik. Birinci sınıftan, dördüncü sınıfa kadar olan öğrencilere devlet tarafından ücretsiz kahvaltı, köylerden taşınıp gelen öğrencilere ise öğle yemeği veriliyormuş.
Türkçe’nin seçmeli ders olması, beni üzdü açıkçası. Daha da üzücü olan durum ise, Türkçe’yi tercih edenler, İngilizce ya da Almanca ders alamıyor. Böyle olunca da, Batı Avrupa ülkelerinde üniversite tahsili hayali kuran gençlerin büyük çoğunluğu Türkçe’yi ne yazık ki seçemiyor!.. Türkçe sınıfları oluşturulamıyor. Oysa ki, totaliter rejimin çöküşünün ardından kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin başarılarıyla Bulgaristan Türklerinin hayatında yepyeni bir sayfa açılmıştı. Türkler 20'nin üzerinde milletvekiliyle parlamentoya girdi. En son seçimde de HÖH'den 35 belediye başkanı ve 500 kadar köy muhtarı seçildi. Ama okullarda Türkçe eğitim hala seçmeli ders. Umarım bu konu da aşılır.

“SENİN TEBESSÜMÜN YETER BİZE”
“Dünyanın neresinde yaşadığınız önemli değil. Biz hepimiz biriz, bütünüz, birlikteyiz” diyerek beraberlik mesajı veren Tülin E. Kara, okulun, Ali Osman Sönmez Lisesi ile kardeş okul yapıldığını açıkladı. Yöneticilere, Bursa kitabı ve Türkçe kitaplar armağan edildi.
Okulda birçok çocuk ve gençle tanıştık, sarıldık öptük hasretle, fotoğraflar çektirerek bu özel anları ölümsüzleştirdik. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Bulgaristan’da aynı zamanda Anneler Günü idi. Bir sınıftaki tahtada, kadınlara yönelik yazılmış etkileyici söz dikkatimizi çekti. Şöyle ki; “Senin tebessümün, gülüşlerin, sıcaklığın, şefkatin yeter bize…” İçimizi titreten bu cümleden başka bir şey söylemeye gerek kalmadı.

MAKAZA’DA KÜLTÜR PANELİ
Balkanların Göç Kaderi adlı başta olmak üzere, çok sayıda kitabı bulunan Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu, Makaza Club’da düzenlenen panelin, onur konuğu ve konuşmacılarından birisiydi.  Kadınların bugünlere gelinceye kadar çok mücadele verdiğini anlatan Prof., Bulgaristan’da yaşayan Türk kızlarının arasından sadece öğretmen değil, doktor, ressam, ortestra şefi, opera sanatçısı gibi değişik mesleklerde başarılı olanlar çıktığını vurguladı.
Tülin Erkal Kara’nın konuşması da çok anlamlıydı ve büyük alkış aldı. Kara, Makaza’nın büyük salonunu dolduran Türk ve Bulgar konuklara şöyle seslendi: “Biz buraya Osmanlı’nın torunları, Atatürk’ün evlatları ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dava arkadaşları olarak geldik. Mestanlı Bursa’nın kardeş şehridir. Eğitimden, kültüre, spordan sanata birçok alanda işbirliği yapacağız. Her konuda sizlerin yanınızdayız. Dil, din, ırk, millet ayrımı yapmaksızın, nerede Türk varsa hepsine sahip çıkacağız. Yapılacak çok iş var, yeter ki elele verelim.”
Panelden sonra düzenlenen eğlencede halaylar çekildi, oyunlar oynandı. Aynı günün akşamı Konak Otel’de sürpriz eğlence devam etti.

MESTANLI İSMİNİN HİKAYESİ
Mestanlı adı ile ilgili birkaç efsane anlatılıyor. Rivayete gore, bir hükümdarın Mestaniye isimli güzel bir kızı varmış. Kasabanın bulunduğu verimli toprakları kendisine vermiş, “Burada doya doya yaşa” demiş. Böylece o yörenin adı, Mestaniye hanımdan dolayı MESTANLI olarak anılmaya başlamış.
Diğeri efsane de şu:  “Söğütlü nehri vadisinde taştan örülmüş bir kalede bir bey oturuyormuş. Bir gün bey geyik avına çıkar ve kalenin yakınlarında samanla örtülü kulübede, eşine seyrek rastlanan çok güzel bir kız görür, o kızı alıp sarayına kaçırır. Kızı görenler güzelliğine hayran kalırlar. Kızın Allah tarafından bu yerleri korumak için gönderildiğine inanırlar. Burada kurulan kasabaya kızın ismi verilir.
Şirin kasaba Mestanlı, turizm için çok uygun. Dört beş otel mevcut. Her ne kadar kar altındayken görsek de, doğasının yemyeşil olduğu belli. Berrak sularıyla akan Sögütlü deresi ve devasa çam ağaçlarının oluşturduğu ormanlarıyla, temiz havasıyla mükemmel. Yaz aylarında, yurt dışında yaşayan Mestanlılar, kasabalarına akın ediyorlarmış. Mestanlı’nın geleceği turizmde. Gidip görmenizi mutlaka öneririm...

Kurtuluşun kıvılcımını ilk ateşleyen kahraman CEBELLİLER
Bulgaristan’ın Cebel kenti için 19 Mayıs 1989 tarihi çok önemli. Bu tarihi gün, yarım asır totaliter rejimin etkisi altında kalan Doğu Avrupa’nın kurtuluşunun başlangıcı. Kurtuluş hareketinin ilk kıvılcımı ise Cebel’de yakılmış. En başta, bu hareketin önemli mihenk taşı Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer ve tabi tüm Cebelliler, bu nedenle onurlu ve gururlular.
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Kırcaali İl Başkanı da olan ve “büyük dava adamı” diye bilinen Bahri Ömer, kendisini ziyaret eden Bursa Kültür A.Ş. Başkan Yardımcısı ve AK Parti Bursa İl Kadın Kolları Başkanı Tülin Erkal Kara’nın başkanlığını yaptığı gruba, çeşitli ilginç bilgiler aktardı...

“AYAKKABILARINIZIN BAĞI ÇÖZÜLSE BİLE EĞİLMEYİN”
Türkiye için 19 Mayıs’ın anlamı ne ise, Cebel için de aynı olduğunu ve her yıl 19 Mayıs’ı resmi ulusal bayram olarak kutladıklarını ifade eden Ömer, şunları dile getirdi:
“Bulgaristan’da Türklerin eritilmesi için 1984 yılında isim değiştirme kampanyası gerçekleştirildi. Karşı koyan yüzlerce önderimiz, kamplara ve hapislere gönderildi. Hapisteki Ahmed Doğan ve arkadaşları tarafından, 22 Mayıs’ta sokağa dökülmemiz istendi. Ancak Cebel’deki yöneticimiz İsmet Paniş’in tutuklanmasından dolayı isyana daha erken başlama kararı aldık. 5 yıl boyunca kardeşlerimizi İslami usullerle defnedememiştik, aynı gün bir kardeşimiz vefat etmişti, cenazeye diye gittik ve bunu yürüyüşe dönüştürdük. 19 Mayıs’ta Cebel’de yakılan kıvılcım ateşi, tüm Bulgaristan’a, oradan da Romanya’ya, Doğu Almanya’ya kadar yayıldı ve hatta Berlin duvarının yıkılmasına sebep oldu. O zaman önderlerimizin halka çağrısı şöyleydi: Yere eğilmeyin, ayakkabılarınızın bağları çözülse bile yere eğilmeyin, taş alıp atmak için eğiliyorlar derler.Tek başarı yolu budur’ denildi. Bu sözler, hiçbir zaman unutulmayacaktır.” Bahri Ömer’in anlattıkları karşısında yürekler doldu, taştı...

HÖH, BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATTI…
Bunca mücadeleden sonra HÖH milletvekilleri, iki dönem Bulgaristan parlamentosunda iktidar olarak büyük başarıya imza attılar. Şu anda muhalefet görevindeler. Kırcaali bölgesinde, 2’si kadın 7 belediye başkanının hepsi, Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden. Belediye Başkanları, Türklerin yanı sıra bölgedeki Bulgar halk tarafından da çok seviliyor, aldıkları oy oranları bunu gösteriyor. Bu da gurur verici.
“Türkçe’miz yasaklandı, tiyatrolarımız kapatıldı” diyen Ömer, hemen yanı başında oturan Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu’na bakarak, biraz da gözleri dolu “20 yıldır Hayriye hanımın yazdığı kitapları okuyoruz. O kitapları yazdırmadan Türkiye’ye göndermedik kendisini. Ona ne kadar teşekkür etsek azdır” dedi.
HÖH’ün kurucu üyesi olan, 2 dönem milletvekilliği yapan ve 4 dönemdir de belediye başkanlığı görevinde bulunan Bahri Ömer’e karşı hiçbir parti aday çıkaramamış. Bu da onun gücünün ne denli büyük olduğunun göstergesi...
Cebel’in nüfusu; 14 bin, yazın gelenlerle birlikte 26 bine çıkıyormuş. Bursa’daki Cebelli sayısı ise 120 binin üzerindeymiş.
Recep Altepe için “Bizim kardeşimiz” diyen Bahri Ömer, yardımlarından dolayı teşekkür ediyor. Keza kardeş Yıldırım Belediyesi’ne de…
Cebel Belediyesi’nin salonunu dolduran ekibimiz, anlatılanları can kulağı ile dinledi. Tülin Kara da, “Bundan böyle geriye bakmak, acıları düşünmek yok. Hep birlikte, el ele ileriye bakacağız” derken, çok yol katedildiğini, globalleşen dünyanın farklılaştığını söyleyerek, Cebel’in ve Cebellilerin daima yanlarında olacaklarını belirtti.

“BİZE DIŞ TÜRKLER DEMEYİN…”
Tülin Kara’nın konuşması esnasında “Dış Türkler” konusunda, “Aslında size dış Türkler demek istemiyorum. Siz Türkiye dışında yaşayan Türklersiniz, bizim kardeşlerimizsiniz, akrabalarımızsınız” deyince, herkesin içindeki aynı düşünce ortaya çıktı.
Evet oralarda yaşayan Türkler de, kendilerine dış Türk denilmesini istemiyor, bu kelime kendilerini dışlanmış gibi hissetmelerine neden oluyormuş!.. Biraz daha hassasiyet gerekli.  
Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun konuşması, programa damgasını vurdu. Şöyle ki:
Bize önce “muhacir” dediler, gün oldu “göçmen” olduk, gün oldu “soydaş” olduk. Şimdi de “dış Türkler” deniliyor. Bu yakışmıyor. Biraz tuhaf, biraz da günah. Peki ne denilmeli? Anavatanımız Orta Asya’dır. Türkiye dışındaki kardeşlerimiz, kan kardeşlerimiz, canlarımız denilmeli… Duygusal konuşmasıyla Prof. Süleymanoğlu ayakta alkışlandı.

“BULGARİSTAN’A DEMOKRASİ DAHA UZUN YILLAR GELMEZDİ”
Hayriye annemiz, Bahri Ömer’in mücadeleciliğine de değindi. HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan ve arkadaşlarının hapishaneden çıkmaları, özgürlüklerine kavuşmaları için imza toplayanların başındaki ismin, Bahri Ömer olduğunu öğrendik. Hapishaneden çıkanlar, Hayriye Süleymanoğlu’nun evinde toplanmışlar, çoğunun çorapları bile yokmuş ya da tek tekmiş. Gece gündüz çalışılarak, HÖH’ün logosu Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun evinde, bütün Türk ve Müslümanları kapsayacak, kucaklayacak şekilde yapılmış. Sonrasında, Sofya meydanında binlerce kişi toplanmış ve bu iş başarılmış. Süleymanoğlu diyor ki, “Mestanlı’da, Cebel’de yaşayan insanlar ilk kıvılcımı yakmasaydı, bugün Bulgaristan’a demokrasi çok daha uzun yıllar gelmezdi!”

“EN ÇOK YAŞLANINCA YALNIZ KALMAKTAN KORKUYORUZ”
Konuşmaların ve hediyeleşmelerin ardından, Dream adlı restorana yemeğe gittik topluca. Ekip restorana doğru ilerlerken, ben de gazetelere baktım. Türkçe yayımlanan tek gazete, Kırcaali Haber. O da 15 günde bir çıkıyormuş.
Yemekte, Cebel’de görevli Melat Hayrula ve Ayşe Mehmed isimli öğretmenlerle tanıştım. Yüzlerindeki hüzün çok belirgindi. Sebebi, parçalanmış aileler… Kendileri Bulgaristan’da, kardeşleri Türkiye’de, çocukları üniversite tahsili için Batı Avrupa ülkelerinde. Aileler üç parçaya ayrılmış. “En çok yaşlanınca yalnız kalmaktan korkuyoruz” diyorlar. “Türkiye’ye gelirsiniz” dediğimde, “çok zor” cevabı alıyorum. Çünkü, yurt dışında okuyan çocukları, arayıp, “İngilizce öğrenin. Emekli olunca, gelip torun bakacaksınız” diyorlarmış! Velhasıl, iki arada bir derede kalmış gibiler... Zor hayatlar… Tülin Kara, “Biz bunun için buradayız, sizlere destek olmak, yardımcı olmak, sıkıntılarınızı paylaşmak için” deyince yüzleri sevinçle gülüyor…

OTELE JİPLERLE ÇIKTIK…
“Güney Bulgaristan’ın Başbakanı” olarak bilinen Bahri Ömer’le, yemeğin ardından vedalaşıp ayrıldık. Cebel, Mestanlı ve Kırcaali’de şehir gezileri ve alışveriş yaptık. Özellikle tavsiye edilen kahvaltılık salça lütenitsa, kaşar peyniri, kahvaltılık baharat çubritsa ve gofretlerinden aldık. Ayrıca, grubumuz kadın ağırlıklı olunca, epeyce krem ve parfüm de edindik. Böylece Bulgaristan ekonomisine katkımız da oldu! Oralarda tanınan ve bölgeyi iyi bilen Rıfat Yolu ve Naime Kaşmer bize önderlik yaptılar. Misafirperverliklerini en iyi şekilde gösteren Hatice Mustafa ve diğer ev sahibi konumundaki hanımlar da eşlik ettiler.
Gece de Hija Otel’de düzenlenen canlı müzikli eğlence de stres attık. Halaylar çekildi, türküler söylendi. Mestanlı manzaralı tepedeki Hija Otel’e, yol buzlu olduğundan otobüsümüz çıkmakta zorlanınca, imdadımıza işadamı Ertan Ahmed yetişti. Hanımlar gruplar halinde jiplerle otele çıkarıldı. Anlayacağınız, bu gezi kültürel bağların güçlendirilmesinin yanı sıra aynı zamanda güzel bir macera oldu.

Her mevsim güneşli şehir: KIRCAALİ
Bursa ekibi, gezi programının son gününde güzel kent Kırcaali’deydi. Yılın 260 günü güneşli olduğundan “güneşli şehir” deniliyor. Belediye Başkanı Hasan Aziz’in projeleriyle daha da güzelleşecek ve “yeşil” ünvanını Bursa’dan alacak.
Grubumuzun Mestanlı’da düzenlediği kermes büyük ilgi gördü. Bursalı hayırseverlerin gönderdiği çeşitli ürünler, iki saat içinde tükendi, geliri de ihtiyaç sahibi bir okula bağışlandı. Dostluk ve kültür köprüsü kuruldu …
Bursa’dan Bulgaristan’a giden 40 kişilik ekibin ziyaret ettiği son resmi nokta, Kırcaali Belediyesi oldu. Kırcaali Belediye Başkanı İnşaat Yüksek Mühendisi Hasan Aziz ile görüştük. Başkan Aziz, bizim gittiğimiz sırada İtalyan bir grupla görüşüyordu, kendisini belediyenin meydan manzaralı lokalinde bekledik…
Hasan Aziz geldiğinde, gördüğüm tam bir “aristokrat” duruşa sahip başkandı. Kırcaali hakkında bilgi aktardı bizlere. “Bulgaristan’da güneşli bir yer varsa, orası Kırcaali’dir” diyerek başladı konuşmasına. 365 günün 260 günü güneşli olan Kırcaali’ye bu özelliğinden dolayı “Güneşli şehir” ünvanı verilmiş.
Konyalı komutan Kırcı Ali bu topraklarda şehit düştüğü için kent bu ismi almış. Başkan, Kırcaali’nin yerleşim yeri olarak; Filibe, Gümülcine ve Edirne’den daha eski bir geçmişe sahip olduğunu belirtiyor. Yunanistan’a ve Türkiye’ye eşit mesafede. Halkı yüzde 50 Türk ve Müslüman, yüzde 50 Bulgar ve Hıristiyan. Tam yarı yarıya ayrı nüfusa sahip başka bir yerleşim yeri yokmuş Bulgaristan’da. İki toplum arasında, şimdiye kadar herhangi bir sorun çıkmamış. Bundan böyle de hoşgörünün timsali olarak, “Hoşgörü şehri” özelliğiyle kabul ettirmek için çalışıyorlarmış.

HAYRANLIK YARATAN PROJELER
Kırcaali Belediyesi, bizim Osmangazi Belediyesi ile kardeş şehir. Recep Altepe döneminde temeli atılan, başlatılan iyi ilişkiler mevcut. İki ülke arasında işbirliğine yönelik çalışmaların devam etmesini dileyen Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz, yürüttükleri projeleri de anlattı. Açıkçası iki projeye; pazar yeri ve meydan projelerine hayran kaldım... 
Pazar deyip geçmeyin. Rıfat Yolu’nun da överek anlattığı pazaryerini gidip gördük. Modern kapalı pazar yeri, Avrupa’da bile tek imiş. Çok büyük bir alanı kaplıyor, tam 23 bin metrekare. Projesi AB destekli. Çatısındaki özel bir kaplama sayesinde kışın soğuktan korunuyor. Yaz sıcağında da, pazarı gezenler ve satıcılar sıcaktan çok fazla etkilenmiyor. Ürünleri korumak için soğuk hava depoları bile var. Paketleme, ambalajlama bölümleri de diğer detaylar.

İŞTE KENT MEYDANI BU: TAM 240 BİN METREKARE
Meydan projesine gelince… 6 yıldır başkanlık yapan Hasan Aziz’in ifadelerinden anlaşıldığı üzere, en gururlandığı projesi. Şehrin merkezinde, göbeğinde tam 240 bin metrekarelik devasa meydan planlanıyor. Detaylarını daha net görebilmemiz için, hep birlikte belediye binasının girişindeki maketin yanına indik. Yapımına başlanmış, bir yıl sonra bitirilecekmiş. Yemyeşil bir alandan oluşturulan meydan, gerçekten de harikulade görünüyor. Tüm detayları ince ince düşünülmüş. Her şey “önce insan” odaklı. Kırcaali’nin çehresini tümden değiştirecek, daha güzelleştirecek bir meydan olacağı aşikar.
Proje bu kadarla sınırlı değil. Bunun dışında, 500 dönüm park da planlanıyormuş. Gel de kıskanma!.. Neyse ki, bizim de yeşil Uludağ’ımız var. Hasan Aziz’in projelerinden biri de, Arda nehrinin ıslah çalışması. Bu da Bulgaristan çapındaki en büyük ıslah çalışmasıymış. Bulgaristan’da sadece iki yerde Türk tiyatrosu var, bunlardan biri Kırcaali’de. (Diğeri Razgrad’da) 40 yıl sonra ilk kez Türk tiyatrosu yaşama geçirilmiş. Bunlar başarılı hizmetler…
Tülin Erkal Kara da bu hizmetlerinden dolayı Hasan Aziz’i kutlarken, ne gerekiyorsa Türkiye devleti, hükümeti ve belediye olarak daima yanlarında olduklarını ifade etti.

MÜZEYİ ZİYARETTEN VAZGEÇTİK!..
Kırcaali’de müzeye çevrilen medreseyi ziyaret etme planımızdan vazgeçtik. Çünkü burası Türklerin haklarının elinden alınmaya başladığı sıralarda müzeye çevrilmiş. Bulgarlar, bu topraklardaki Türk tarihini hiçe sayarak ve Türklere ait olan eşyaları yok ederek, tamamen kendi tarihlerini yansıtmışlar içeride. Hatta, Prof. Hayriye Süleymanoğlu’nun söylediğine göre, kendi sergilediklerinin büyük bölümü de gerçek dışı imiş!.. Biz de bu nedenle girmedik.

ARDA BOYLARI EFSANESİ…
Otobüsümüzle ilerlerken, Ayşe Molla çeşmesini gösterdiler. Özelliği, o çeşmeden su içenin Kırcaali gelini olarak orada kalmasıymış! Bu kez pas geçtim ama, bir dahaki sefere suyundan içebilirim, neden olmasın!..
Geniş Arda nehri coşarak akıyor. Arda Boyları efsanesi var. Güzel bir kızı babası zengin bir kişiye verir. Kızın da fakir bir sevdiği vardır. Düğün günü kız, sevdiği fakir gencin evine gider. Fakat genç, babasının kıza zarar vereceğini düşünerek kabul etmez. Kız da Arda nehrine gider ve kendisini sulara bırakır. İşte bu hikayeden doğmuştur duygulandıran türkünün sözleri:

“Arda boylarına ben kendim gittim,
Dalgalar vurdukça can teslim ettim,
Ah annecim ah annecim yaktın ya beni,
Bu genç yaşta denizlere attın ya beni.”

KERMESE YOĞUN İLGİ…
Bulgaristan’da “kermes” kelimesi bilinmiyor. Düzenlenen ilk kermes oldu. Mestanlı meydanında, Bursa ekibinin gerçekleştirdiği kermes, halktan büyük ilgi gördü. Bursa’dan götürülen; giyimden gıdaya, oyuncaktan temizliğe kadar olan eşya ve malzemeleri almak için esnaf ve vatandaşlar akın ettiler. Mantı, Kemalpaşa tatlısı, kırmızı mercimek, zeytin, gıdada en çok tercih edilenler oldu. Eşofman takımları, montlar, kazaklar da keza öyle. Çok cüzi fiyatlara satılan ürünler, iki saat içerisinde tükendi. Üç günde organize edilen kermes için Bursa’daki hayırseverler önemli katkıda bulunmuşlar. Elde edilen gelir, ihtiyaç sahibi bir okula, öğrencilerin eğitimi için bağışlandı. Bulgaristan’da yaşayanlar, kermeslerin daha geniş ve sık tekrarlanmasını talep ettiler. Kırmızı mercimek ve zeytin satın alan bir amcanın, bunları bağrına basarak yürürken sevinçle, “Türkiye’min yemekleriyle akşama evde bayram var” demesi unutulmaz. 

‘İYİYİM ANNE’ ÖDÜLÜ EN BÜYÜK MUTLULUK
Makaza Otel’deki etkinlikte, bölgedeki iki kadın başkandan biri olan, Koşukavak Belediye Başkanı Sebihan Mehmet ile tanışma imkanı buldum. Kadınlar Günü ve Anneler Günü’nün ortak kutlandığı günde, Sebihan Mehmet’in etkileyici konuşması duygu yoğunluğu yaşattı, gözler buğulandı. Bir anneye verilecek en güzel hediyenin, “İyiyim anne” sözü olduğunu söylüyordu. “İyiyim anne” ödülünü almayı, dünyanın en büyük mutluluğu olarak tarif etti.
Koşukavak Belediyesi’nde yıllardır özel kalem müdürlüğü yapan Sebihan Mehmet, partisi HÖH’den gelen teklifle kendisini başkanlık koltuğunda bulmuş. Dört aday arasından, yüzde 81 oy oranıyla seçilmiş. İki dönemdir başkan. Duruşuyla, konuşmalarıyla güçlü bir kadın imajını yansıtıyor. “Kadın belediye başkanı olmak nasıl bir duygu?” diye sorduğumda, kadının hayatındaki duygusallık, sosyallik, anaç ruh gibi bütün artıların da hizmetlere yansıdığını ifade etti. Anaç tavuk, (bizim buralarda “goruk” tavuk derler diye ekliyor) yavrularına nasıl kol kanat gererse, fırtına çıkınca kırlangıç yavrularına nasıl sarılırsa, kendisinin de halka öylesine bağlı olduğunu belirtti. Ne diyelim, darısı Bursa’nın başına… Bursa’ya da bir kadın belediye başkanı yakışır, ne de olsa kadın eli değen yerler farklı oluyor.
Sebihan Mehmet’ten ilginç bir tanımlama öğrendik. Kırcaali bölgesinde kadınlara “gece hocası” deniyormuş. Bu ne anlama geliyor? Kadın geceleri kocasına ne okursa, erkek de gündüzleri onu yaparmış! Bunun üzerine de salondaki kadınlara, “Kocalarınıza güzel şeyler okuyun, her şey daha güzel olsun” diyerek espriyle karışık sözlerini tamamladı.
Koşukavak’ın bir köyündeki minarenin onarılmasını sağlayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’ye teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Osmanlı’dan kalma konak restorasyonu için de destek istedi. Elçiye zeval olmaz, bizden iletmesi.

NOTLAR…
Bulgaristan’da hüznü ve sevinci bir arada yaşadık. Geçmişte olanların tamamen unutulması mümkün olmasa da, geleceğe daha umutla bakılıyor. Oralarda yaşayan kardeşlerimizin ve akrabalarımızın en büyük güven kaynakları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Uzatılan dost eli ve Hükümetimizin yakın ilgisi, desteği güçlerini artırıyor. Balkanların bu güzel insanlarıyla tanışmak, kucaklaşmak bizi çok mutlu etti. Oluşan sinerji, dostluk ve kültür köprüsüdür. Başarılı organizasyonda emeği geçen, Bursa’dan; Rıfat Yolu, Naime Kaşmer, Ali Sökmen, Şenol Ahçıoğlu, Ayhan Yılmaz ile Bulgaristan’dan; Yılmaz Yaşar, Ertan Ahmet, Hatice Mustafa tek tek kutlanmalı. Tülin Erkal Kara’nın pozitifliği, Rıfat Yolu’nun bölgeye hakimiyeti, BAL-GÖÇ Osmangazi Başkan Vekili Naime Kaşmer’in esprili kişiliği de gezimizi daha bir güzelleştirdi. Oğlu Erhan Süleymanoğlu ile ekibe katılan Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu’nu tanımış olmaktan da büyük onur duydum. Herkese selam ve sevgiler…


1 yorum:

  1. "Kurtuluşun kıvılcımını ilk ateşleyen kahraman CEBELLİLER" -bu gerçek değil. İlk protesto yürüyüşleri Gorno prahovo (Toz çalı) halkı tarafından gerçekleştirilmiştir.

    YanıtlaSil