6 Nisan 2012 Cuma

BOZAĞAÇ YAYLASI YÖRÜKLERİ



             Bursa-Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi'yi Yaşatma ve Kültür Derneği'nin, 24-Haziran-2007 pazar günü Mustafakemalpaşa yakınlarındaki Bozağaç Yaylası'nda, bu yıl 6'cısını düzenlediği “Yörük Şenliği”ne katılmak üzere saat 10.00 dolayında Bursa'dan yola çıktık. İzmir yolunun Başköy sapağından güneye doğru dönerek Akçalar ve Fadıllı  köylerinden sonra dağa tırmanmaya başladık.. Meşe ormanları arasındaki eğri büğrü yollardan minibüsle Bozağaç yaylası'na doğru ilerliyorduk. Yükseldikçe aşağıdaki Bursa ovası ve Ulubat gölü çok daha güzel görünüyordu. Meşe ormanı içinde renk renk kır çiçekleri görüyoruz. Kuşlar, kelebekler uçuşuyordu ağaçların arasında. Bu eşsiz güzellikler içimden taşıyor adeta. Minibüsü durdurup kendimi ormanın derinliklerine atasım geliyor!. Araçta çalan müziği susturmak lazımdı. Etrafı seyrede seyrede ilerliyorduk.. Gördüğüm güzellikler karşısında büyülenmiş gibiydim!. Ayrı bir dünyaya gelmiştim sanki!. Hayaller kura kura 12.00'ye doğru Bozağaç yaylasına ulaştık. Allı-güllü giysiler içinde binlerce Yörük alanı doldurmuştu. Şarkılar, türküler gırla gidiyordu. Tam bir bayram ve festival havası vardı.. Yol kenarı, tepeler, meşeliklerin altı çevreden ve daha uzaklardan gelen Yörükler tarafından doldurulmuştu. Kendi aralarındaki kutlamalar başlamıştı bile. Herkes kafasına göre eğlenmeye çalışıyordu.. Birkaç yerde pilav kazanları kaynıyordu. Çadırlarda sohbetler ediliyor, tanıdık ve konuklarla kucaklaşılıyordu.
            Tören alanını ve yakın çevreyi dolaşmaya çıktım.
            Karasaban, boyunduruk, öküz arabası, yaba, tırmık gibi kırsal yaşamla ilgili eşyalar sergilenmek için uygun görülen yerlere yerleştirilmişti. Beş ayrı yerde kıl çadırlar kurulmuştu.
            Bunlardan önce eski adı Alibey olan Sincansarnıç köyünün çadırına girdim. Köy halkından Durali Aslan'la sohbete koyulduk. Çiftçilik ve hayvancılığın yanında, semer yapımıyla da uğraşıyor. Kendisine köylerinin bulunduğu yere nereden geldiklerini sordum: 
            - Orta Asya'dan, diye yanıt verdi.
            - Onu biliyoruz. Söğüt, Domaniç civarından mı yoksa daha başka bir yerden mi?
            - Dedelerimiz Domaniç dağlarından gelmişler. Önce şimdiki köyün yukarı tarafında 'Beyyurdu' denilen yerde oturmuşlar. O zamanlar çadırlarda yaşıyormuş atalarımız. Sonra şimdiki yerlerine göçmüşler.
            Köyümüz 125 hane kadar. 700 nüfusa sahip. 260 hane kadar da Bursa'da yaşıyor.
            - Çin sınırları içinde “Sincan-Uygur Özerk Cumhuriyeti” adlı yarı bağımsız bir Türk devleti var. Şimdiye kadar hiç bunu duydunuz mu? Atalarınız orayla ilgili olarak size bir şey söylediler mi? Orayla bir ilişkiniz, bağlantınız olabilir mi?
Köyünüzün adında Sincan geçiyor da . Ne dersin?
            - Onu bilemeyeceğim. Biz Karakeçiliyiz dedi.
              Elinde gümüş saplı bir kamçı tutuyordu. Bana doğru uzatarak:
            - Dedemden kalma. Çaldırırım diye korkuyorum, diyor.
            - Artık o kadar da değil! Bir şey olmaz korkma!
            - Beyim 25-30 yıl kadar önce bizim köye birtakım adamlar geldi. Herkesin evindeki eski halıları, kilimleri, çulları, heybeleri, yastıkları aldılar yerine yenilerini verdiler. Hatta caminin eski halılarını, kilimlerini bile yenilediler. Hepimiz sevinçten uçtuk. Meğer adamlar bizi uyutmuş, kandırmış yahu.
            - Böyle kimselere karşı uyanık olun. Elinizdeki antika eserlerin kıymetini bilin. Eski eşyalarınızı saklayın!.
            Uygur Türklerine benzeyen yumuk yumuk gözlerini kamçısına çevirdi. Sanki bir canlı gibi onu eliyle okşamaya başladı.
            - Aman kamçıya iyi sahip ol, dedim.
            Gülüşerek birbirimizden ayrıldık.
            Sonra Kocakoru köyünün çadırına girdim. Kuşkucu, tedirgin bir halleri vardı. Pek bilgi vermek istemediler. Öbürlerinin konukseverliği bunlarda yoktu. Resim çektirmek bile istemediler!
            Ahmet Kula adlı şahıs, atalarının bu çevreye Söğüt'ten geldiklerini ve Karakeçililerden olduklarını, köylerinin 20-25 hane ve 100 nüfuslu küçük bir yer olduğunu belirtti. 25-30 yıldan bu yana birçok kimsenin şehire gittiğini, bu nedenle köyün boşaldığını söyledi.
Bizim geçimimiz hayvancılık ve odunculuktur.
            İncealipınar köyü nün çadırını da ziyaret ettik. Diğerleri gibi bu çadır da kara keçi kılından yapılmıştı. İçeridekiler girişimizden rahatsız oldular! Konuşmak istemediler. Çekingendiler.. Kuşkulu gözlerle bakıyorlardı yüzüme.
            Muzaffer Kaya adlı şahıs, köylerinin 90-100 hane kadar olduğunu ve 500 nüfusa sahip bulunduğunu söyleyerek söze girdi..
            Ataları çok eskiden Domaniç ile Dursunbey arasındaki dağlarda, yaylalarda konar-göçer olarak yaşıyorlarmış. 150-200 yıl öncesinde İstanbul'dan emir gelmiş. Herkes bulunduğu yerde kalsın. Bulunduğunuz yerde yerleşin denmiş. Ait oldukları oba da köyün bulunduğu yeri yurt bellemiş. Oraya oturup kalmışlar. İnce Ali adındaki köylü, yakınlardaki kaynak suyunu köye getirip, bir de çeşme yaptırmış. Köyün adı bundan geliyor. Zaten bu çevredeki köyler hep su başlarına konmuşlar. Su olmadan hayat olur mu? Bizim öykümüz böyle işte.
            Bunun ardından da Killik köyü çadırına giriyorum. İçeride bayanlar çoğunlukta. Pek konuşmak istemediler. Sorarsan yanıt veriyorlar. Sormazsan susuyorlar. Tarihlerinden ve kültürlerinden bi haberler! Karakeçililerden olduklarını dahi bilmiyorlar! Neyse ki içlerinden biri Karakeçililerden olduklarını, atalarından duyduğunu söyledi. Zaten çevredeki köyler hep Karakeçili. Söğüt-Domaniç tarafından gelen obalarca kurulmuşlar.
            Köylerinin 100 hane ve 400 nüfusa sahip olduğunu söyledi.
            Eskiden kadınların giyimlerinin nasıl olduğunu sordum. Birisi:
            Siyah giysiler (ferace) içindeki yaşlı kadınları göstererek:
            “Aha işte bunlar gibi” dedi. Yalnız eskiden kemerler geniş ve gümüştendi. Alınlarında gümüş paralarla süslü alınlıklar bulunurdu. Şimdi öylesi kalmadı.”
            Törene birçok köy muhtarı da katılmıştı.
            Halk oyunları ekibinden Ömeraltı köyünden Salih Altın'la sohbet ettik. Çevreyi iyi tanıyor. Tarihsel bilince ve Yörük kültürüne vakıf bir genç.
            Köylerinin büyük ölçüde özgünlüğünü koruduğunu ve hala 'çatma' denilen evlerde oturduklarını söyledi. Görmem için beni köylerine davet etti.
            Kendisinden çevredeki Karakeçili köylerinin adlarını saymasını istiyorum.
            “Körekem, Doğanalan, Kocakoru, Killik, İncealipınar, Uğurlupınar, Şehriman, Eskikızılelma, Ağaçlı, Sincansarnıç ve bizim köy Ömeraltı. Bir de Korubaşı var ama orası Nilüfer ilçesine bağlı.”
            “Bu kadar mı?”
            “Aşağıballı, Yukarıballı, Çakallar, Karaköy ve Eskibalçık köyleri de Yörük ama Karakeçililerden olup olmadıklarını bilmiyorum!” dedi. Bunların bir kısmı Balıkesir taraflarından buralara gelip yerleşmişler.
            Bir de çevredeki Çepnilerden söz etti (Çepni Boyu bölümüne bakınız.)
            Doğanalan'dan Aziz Kılınç adlı yaşlı da köylerinin Karakeçili soyundan geldiğini vurguladı..
            Körekemli ihtiyar Mahir Elazoğlu da kendilerini Karakeçili olarak bildiklerini söyledi. Bu yakınlarda Çepni denilen Kızılbaş köylerinin bulunduğuna da söz etti.
            Dernek başkanı Şakir Aydın ve yönetim kurulu üyeleri Fahri Akman, Tahsin Bayrak, Hidayet Özdemir ile Galip Koçlu'yla da konuşmalarımız oldu bu arada. Şölene katkıda bulunanların Karakeçili Yörükleri olduğunu söylediler.
            Epeyce bilgi toplamıştım. Meşe koruluğunda koyu bir gölgeye oturarak, dinlenmeye koyuldum. Tören hazırlıklarını izliyorum bir yandan da. Zihnimden binbir çeşit duygular gelip geçiyordu..
            Buradaki Karakeçililerle, Bursa'nın diğer yerlerindekiler arasında giyim-kuşam, konuşma, gelenek-görenek ve kültür farklılıkları sezdim.
            Bursa'nın görünmeyen yüzünden bir parça burası. Kıyıda köşede kalmış, gözlerden uzak, adeta unutulmuş bir yöre. Çevrede birçok Karakeçili köyü var.   Buraların dağları, yaylaları, onlardan sorulur. Yörük adet ,gelenek ve kültürleri fazla değişime uğramamış İnegöl'den Mustafakemalpaşa'ya dek uzanan coğrafya üzerinde yaşayan Yörükler arasında, kendilerine özgü yaşamlarını sürdürenler, büyük ölçüde buradakilerdir. Diğerlerinden farklılar. Doğallıklarını korumuşlar.
            Orta Asya'dan getirdikleri , kendilerine özgü yaşam biçimlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Bursa ilinin diğer yerlerindeki Karakeçililerden pek haberleri yok. Zaten umurlarında da değil! Son 15-20 yıl öncesine değin Yörük, hele hele Karakeçili olduklarını bile söylemek istemiyorlarmış. Şimdilerde bu ezikliği üzerlerinden atmışlar. Çünkü artık Osmanlı Devleti'ni ve Türkiye Cumhuriyeti'ni asıl kuranların kendileri olduklarının bilincine varmışlar. Memleketin asıl sahipleri olduklarını biliyorlar. Bununla gururlanıyorlar. Şimdi her yerde biz “Yörüğüz” diye böbürleniyorlar.
            Yaylayı dolaşmaya devam ediyorum.. Batı yönünde pazar kurulmuştu. Hemen bitişiğinde dizi dizi açık hava lokantaları.. Yol kenarları, boş alanlar araba, kamyonet ve traktörlerle dolmuştu. Çevredeki mermer ocakları o güzelim yeşilliği bozuyordu.
            Resmi tören saat 14.00 sıralarında Dernek Başkanı Şakir Aydın'ın konuuşması ile başladı.. Bunu halk oyunları ekiplerinin gösterileri izledi. Şarkılar, türkülere söylendi. Bir ara siyasi parti temsilcilerinin de tören yerine geldikleri anons edildi. Bunların arasında CHP'den Onur Öymen, Mehmet Küçükaşık Demokrat Parti'den Turan Tayan gibi ünlüler ilk göze çarpanlardı. MHP'den, AKP'den, GP'den ve diğer partilerden de katılanlar da vardı. Parti yöneticilerine ve adaylara konuşma hakkı verilmesi izleyenleri sıktı. Başkan buna izin vermemeliydi.
            Siyasi konuşmaların arkasından gelecek yılın 'meydan ağası' seçimine geçildi. Elektrikçi Şahin Aslan 15.000 YTL ile yeni ağa oldu.
            En sonunda sahneye çıkan popstar yarışmacılarından Aydan izleyenleri coşturdu. Birlikte söylenen şarkılar eşliğinde oyunlar oynandı. Yörükler kurtlarını döktü.
            Güzel eğlenceli bir günün sonunda, saat 19.00 sıralarında , gelecek yıl buluşmak üzere başkana ve Bozağaç'a  veda ettik. Geride zihnimden silinmeyecek olan güzel, renkli anılar kaldı.  
Hüseyin Genç / Araştırmacı Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder